|
Üşümenin çeşitleri

''Bugün hava kapalı'' dedi solda yürüyen öylesine. “Demek ki içimiz her türlü tehlikeye açık! diye geçirdi içinden bir an duraklayan.



En neşeli, en uçarı, en haylaz renkleri bile kasvete boğuyor, hayatı bir uçtan bir uca kurşuni tonlara mahkum ediyor bazı günler... Güneşin içine kapandığı, havanın karardığı, camların buğulandığı, insanın içini sebebini bildiği, bilmediği kederlerin kapladığı günler... Kelimelerin sessizleştiği, birer buhar bulutu gibi ağzımızdan çıkarak havaya karıştığı günler... İçimizin ellerimizden daha çok üşüdüğü, neresi olduğunu bilmediğimiz bir yerimizin derinden sızladığı günler... Hava durumunu bildiren uzmanlara göre şu taraftan ya da bu taraftan gelen soğuk hava dalgalarının yanında getirdiği şeyler bunlar... Öyle mi gerçekten? Belki kararan bulutları, solgunlaşan renkleri, yüzümüze vuran soğuk esintileri izah ediyor olabilir bu açıklamalar... Mevsim normalleriyle ya da anormalleriyle adı konabilir bazı şeylerin... Ama hayatın giydiği bütün bu puslu soğuk elbiselerin, bütün bu kurşunî kıyafetlerin; meteorolojik kavramlar ve rakamsal izahatlarla açıklanamayan, açıklanamayacak olan, kendini sanki bile isteye karanlıkta bırakan bir tarafı var sanki yine de. Her şeyin rengini kendi kederli tonlarına boyayan bu ani hava değişiklikleri; nasıl oluyorsa oluyor, tutup kanatıyor sanki içimizde kabuk tutmaya yüz tutmuş eski yaraları, canlandırıyor sanki sönmeye yüz tutmuş iç yangınları. Camlara düşen buğuyu açıklayabiliyor belki uzmanların söyledikleri... Ama ya gözlere düşen buğu? Onu da izah ediyor mu mesela uzaklardan gelen bir soğuk hava dalgası?



“Nice günler nice devran geçirdik/ Dünya bize oldu düş yavaş yavaş/ Çıkmaya başladı ümidi kestik/ Her işten elimiz boş yavaş yavaş/ Gelmek gitmek elde olaydı biraz/ Asla bu dünyaya etmez idim naz/ Yağdı birden bire etti bembeyaz/ Sinem dağlarını kış yavaş yavaş” diyor Posoflu Aşık Zülâlî, rahmet olsun.



Hayatın dalgın bir anında yolunu şaşırıp mevsim normallerinin dışına çıkması olmasa, muhtemel ki nice şair habersiz kalırdı içindeki nice mevsimsiz şiirden.



“Beni bu güzel havalar mahvetti” diyen şairin, muhtemel ki şemsiye satıcılarının duygularına tercüman olmak gibi bir niyeti yoktu.



Şemsiyenin de bir kaderi var; hava açıldığında şemsiye kapanır.



Yağmur damlalarıyla toprağın arasına giriyorsan, elin mahkum ıslanacaksın, hayat böyle!



“O kadar çok konuşuyoruz ki” dedi beyaz saçlı adam, “bir şey söylemeye halimiz kalmıyor!”



Anlamını bilmediği kelimelerin arasında kendini anlamını bildiği kelimelerin arasında olduğundan daha güvenli hissediyordu.



“Her sözcük, sessizlik ve hiçlik üzerinde gereksiz bir lekedir” diyor Samuel Beckett, kurşunî mürekkeple kaleme aldığı 'Godot'yu Beklerken'de.



Dünyanın isine, pasına bulanmış sözcükleri gönül çeşmesinde yıkayıp ağartan insanlar da var.



“Az evvel kara bulutlardan şikayet eden” dedi meczup, “şimdi yağan yağmura avuç açıyor!”


#Hava
#Güneş
#Yağmur
7 yıl önce
Üşümenin çeşitleri
Târihin doğru yerinde durmak
Suriye, uzmanlar, gazeteciler...
Sağlık Bakanı Koca ile, hekimlerin, sağlık çalışanlarının yeni haklarını ve kazanımlarını konuştum
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek