|
Zihnin katı hali

Çoğumuz farkında değiliz ama katılaştıkça kırılmaya çok daha açık hale geliyoruz. Keskinleştikçe savunduğumuz bütün o ham fikirler, artıyor en sakındığımız yerlerimizden aldığımız derin, kanamalı, acısı içimize vuran yara ve bereler. Büyüyor içimizde adı konmamış korkular, sesimizi yükselttikçe.


Katılaşıyor zihinlerimiz, tafraların, safraların oyuncağı ettikçe anlamı... Hınçlarımız, öfkelerimiz, nefretlerimiz, çevremizi kuşatan bir örümcek ağına dönüşüp kıskıvrak yakalıyor, köleleştiriyor adeta bizi. Şuursuzca gölgelerimizin peşinde koşuyoruz sürekli; kim kovalamış da yakalayabilmiş ki bugüne kadar gölgesini!

“Bugün ne yapıyoruz?” dedi yerinde duramayan. “Bunu ancak yarın bilebiliriz” dedi hiç oralı olmayan.

Hesapla kitapla, cetvelle gönyeyle, kurusıkı raconla kurulmuyor ki bir hayat, inşa edilemiyor ki insan, çatılamıyor ki anlam! Yaşamak gerek usulca usulünce, kendi renklerini incitmekten korkan bir kelebek gibi... Salınıp savrulduğu gibi iki yana bir kavak ağacının, sanki rüzgârla aynı şarkının notasıymışçasına uyumlu... Yaşamak gerek içindeki sonsuz yankıya kulak vererek, bırakarak öylece o sesin kadim tınısına, sözüne, hikmetine kendini. Hem kanat çırpmayı göze almak bir yandan, hem gökyüzüne güvenmek gerek!

“İlk defa bu kadar iyi fark ediyorum/ Bu yüreği paramparça uçan kuş/ Bu çamur gibi gökyüzü/ Bu deniz, bu garip karınca/ Cihanda ümit ölmez deyip yaşamışlar” diyor ince uçlu kalemle İlhan Berk, ‘Bir Orman’ şiirinde.

Umutsuzluk katılaşan beklentilerimizden, umut kurduğumuz hayallerden doğuyor.

Bu kadar köşeli yaşayacaksan, durmadan dönen yusyuvarlak bir dünyayla elbette bazı sorunların olacak, hayat böyle!

“Saygıdeğer karıncalar gözlerini yuvada açar, besbelli orada kaparlar; bu müspet ve sebatkâr davranışlarıyla da büyük bir onuru hak ederler. Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabii) belki de insanların ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır” diyor Dostoyevski, ‘Yeraltından Notlar’da yer üstündekilere.

“Bu iş böyle, iki kere iki dört!” dedi çok bilen. “Ben bazı başka sayılar da biliyorum” dedi çok yaşayan.

Matematikte disiplini korumak için aykırı davranışlar gösteren sayılar, virgülün sağına gönderiliyor.

“Tafsilatla çok uğraşıyorsun!” diye takıldı tam sayı. “Gerçek ayrıntıda gizlidir” dedi gülümseyerek kesirli sayı.

Bir de şunu düşünün, hiç kimsenin aklına gelmeyen bir fikir ne hisseder?

Cümlelerin sonuna nokta koymaya bir türlü eli gitmiyordu; çünkü içinden bir ses kulağına sürekli kelimelerin durduğu yerde anlamların yürümeye devam ettiğini fısıldıyordu.

Gönlünü sükûnete kaptırmış bir münadi gibiydi, gidecek bir yeri yoktu.

Bıraktığı ayak izleriyle yolunu kaybedenlere istikamet veren insanlar da var.

“Bak şu acele gidene” dedi meczup, “sanki varacak bir yeri var!"

#Türkiye
#Şiir
#Sanat
٪d سنوات قبل
Zihnin katı hali
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Efendimiz’in (sav) Zekâtı-2
Terörle mücadelede ‘başkası ne der’ sorunu
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…