|
Ak Parti’de tasfiye mi revizyon mu mutabakat mı

Ak Parti'de 16 Nisan referandumu sonrası hızlı bir değişim yaşanacak. Bilinen takvimleri tekrarlayacak olursak; Cumhurbaşkanımız Erdoğan Salı günü Ak Parti Genel Merkezi'ne gelecek. Partiye yeniden üye olacak. Aynı gün grup toplantısında konuşacak. 21 Mayıs'ta Ak Parti Olağanüstü Genel Kurul'a gidecek. Erdoğan, Ak Parti Genel Başkanlığı'na yeniden seçilecek. Buraya kadar tamam.



Asıl mesele, her seçim ve her kamuoyu yoklamasından sonra şapkasını önüne koyup “öz savunmasını veren" Ak Parti'nin 16 Nisan referandumunun sonuçları bakımından nasıl bir savunma yapacağı ve “revizyon" yaşayacağıyla ilgili sanırım.



16 Nisan'dan çok daha önce, referandumdan evet çıktığında Cumhurbaşkanımız'ın Ak Parti'ye döneceğini, genel başkan olacağını zaten yeni sistemin bir anlamda

“Partili Cumhurbaşkanlığı Modeli"

olduğunu biliyorduk.



Ama referandumun sonuçları bakımında Ak Parti'nin hükümet, genel merkez ve teşkilatlar açısından nasıl bir değişime hazırlandığına ilişkin kanaatlerimiz yoktu.


Şimdi önümüzde bir tablo var. Bu tabloya göre öncelikle

bir referandum başarısı var

. Hakkını teslim edelim. Ama

bir de yüzde 48.6 ile “hayır" diyenler

var. Bu hayır oylarının nedenleri tartışılırken Ak Parti'nin özeleştiri yaptığını söylemiştim.



Revizyon da işte bu noktada başlıyor.

Kimler Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın temposuna ayak uyduramadı. Kimler Erdoğan'ın ritmini bozdu. Ayak sürüyenler, “yan gelip yatanlar", yükü yine birkaç kişinin omzuna yıkıp arkadan parsayı kapanlar kimlerse onların revize edileceğini düşünüyorum

.



Önceki akşam, İstanbul'da

önemli bir yerel siyasetçi

ile buluştum.

“Sokaktaki insana dokunan, onu dinleyen ve onun sorunlarıyla hem hal olan politikalar bugüne kadar Ak Parti'yi yerelde iktidar yaptı. Yereldeki muazzam hizmet, merkezi iktidarı getirdi ve tahkim etti"

dedi.



“Ama şimdi",

diye başladı ve

“Yalanlar üzerine kurulu CHP siyasetini yıkacak samimi ve gayretli çalışmadan çok uzakta bazı arkadaşlarımız var"

dedi. “Gecesini gündüzüne katan, hizmet aşkıyla yanıp tutuşanlarımızın sayısı çoktu şimdi

, her işi 'taşerona havale' ettiğimiz gibi, siyaseti de bir yükleniciye havale etme eğilimimiz baş gösterdi

. Bizim bu ataletten, bu üstenci tutumdan bir an önce kurtulmamız gerek" diye devam etti.



“Bakın 2019'da önce yerel, sonra genel seçimler var. Bana kızacaksın ama 2019'daki seçimler Türkiye tarihinin en kritik seçimleridir.

Eğer böyle gidersek, 2019'da kaybederiz"

diye karamsar bir tablo çizdi.



Bir şey daha söyledi, “

Yeni Ak Parti MYK'sı ile kabine, tasfiye mantığıyla değil, mutabakat mantığıyla olacak.

Benim bildiğim liderimiz Recep Tayyip Erdoğan, olup biteni en iyi görendir

. Bak yakında sürpriz geri dönüşler olursa hiç şaşırma!"


“Yeni dönemde, tasfiyeden çok mutabakat ve revizyon olacak" iddiasındaki Ak Partili yerel siyasetçi haklı mı çıkacak haksız mı pek yakında göreceğiz.



Takipteyiz…



Suriye'nin kuzey sınırını Amerika kime karşı koruyacak

Ankara'da Suriye'nin kuzeyinde otonom bir bölge oluşturmaya çalışan

PYD terör örgütü

ile ilgili iki görüş arasında gidip gelmeler yaşandı, uzun süre.



Aslını sorarsanız

PYD'nin hamisi epeyce bir süre Ankara'nın karanlık koridorlarına sinmişti

. Meselenin o bölümü başka bir tartışma konusu… Bugün PYD'ye müdahale edilme biçimine ilişkin iki görüşten söz etmek istiyorum.



MÜDAHALE ANINDA AMERİKAN ASKERİ ENDİŞESİ


Bundan kısa bir süre önce henüz referandum olmamışken askeri bürokrasiyi de çok iyi bilen önemli bir siyasetçi, bir kahvaltı masasında

“DAEŞ ile mücadelede Mümbiç'e avantaj ve dezavantajı iyi hesaplanmamış bir harekat olursa, Amerikan Özel Kuvvetleri'nden bir askerin yanlışlıkla ölmesinin sonuçları ağır olur…

Dikkatli olmak gerekir" diye bir cümle kurmuştu.



Aynı siyasetçi, Suriye'deki terörle mücadele konseptinde Türkiye'nin çok net bir duruş sergilediğini ancak muhataplarının (Amerika ve Rusya) bu netlikte bir duruşunun olmadığını da aktarmıştı.



DAEŞ VE PYD'NİN İNLERİNİ BAŞLARINA GEÇİRİN


Ankara kulislerinde çok uzun süredir konuşulan bir başka iddia ise şöyle: Devletin tepesinde,

“Girin ve kendilerini güvende hissettikleri alanları başlarına geçirin; dağıtın"

diye bir kararlılık var.



Bu cümle,

hem DAEŞ, hem de PKK'nın Suriye kolu PYD terör örgütü için kurulmuş

bir cümle.



İkinci cümlenin sahiplerinin,

“beka"

sorunu ile

Suriye sorunu

arasında kurduğu

güçlü bir bağ var

.



Ve Türkiye'nin terör tehdidinden kurtarılmasının Suriye'deki terör inlerinin imhasıyla mümkün olacağı konusunda kesin bir kanaati de...



İlk cümlenin temsilcilerinin ise muhataplarımızla zaten kötü olan ilişkilerin bir Amerikan, bir Rus özel kuvvetler askerinin

“yanlışlıkla"

başına bir şey gelmesinin telafisinin zor olacağı konusunda sabit görüşleri var.



Her iki görüş de muteber!



TÜRKİYE SINIR HATTI AMERİKALILARIN İLGİ ALANIYMIŞ


Ankara'da devlet bu iki görüş arasından hangisini seçecek diye beklerken, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden

(TSK) Sincar ve Karaçok hava operasyonları geldi

. Biri Suriye, diğeri Kuzey Irak'ta. Yani PKK ve PKK'nın Suriye koluna karşı operasyon.



Bugün öğreniyoruz ki

Karaçok'da Amerikan askerleri o gece hatırı sayılır PYD'li teröristi bölgeden tahliye etmiş

. Kaçamayanlar bombardımanda ölmüş. Ve yine gördük ki Amerikalılar,

“Operasyon askerlerimizin hayatını tehlikeye soktu"

diyen açıklamalar yapıyor.



Sincar'daki PKK'lılara ne tür yardım yapıldığı ise henüz belli değil. Ancak, Türkiye'nin hava akınından haberdar olan Amerika, Rusya ve K.Irak yönetiminin bu haberi kimlerle ne kadar paylaştığı önemli.



Sonuç olarak, şimdilik Ankara'da iki farklı görüşün bir orta yolu bulunduğu gözlemleniyor. Hava harekatlarıyla muhataplarımıza kararlılık mesajı veriliyor.

Girip dağıtmaktan çok, Türkiye'yi tehdit eden unsurların çekilmeleri ve daha güneye inmeleri gerektiği hatırlatılıyor

.



Amerika'nın tutumu ise dikkat çekici!

Güney sınırımız boyunca Amerikan bayraklı zırhlı araçlarıyla intikal halindeler. “Suriye'nin kuzeyinin tamamında ortaklarımız olan Suriye Demokratik Güçleri'yle (içinde PYD olan) hareket eden ABD askerleri var.

Sınır alanları da hareket alanlarımıza dahil

" diyorlar.



“Sınır alanları"

kavramı önemli.



Zira, biz Suriye'nin kuzeyinde bir terör koridoruna karşı olduğumuzu, bir devlet kurulmasına izin vermeyeceğimizi en üst perdeden ilan ettik. Sınırlarımıza yakın bölgelerden sınırlarımızın içine terör akıtıldığını belgeleriyle muhataplarımıza sunduk. Ama

Amerikalılar, “Sınır alanları da hareket alanlarımıza dahil" diye “sinir uçlarımıza dokunan" açıklama yapıyor.


O halde,

Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın 3 Mayıs'ta Putin ve 16 Mayıs'ta Trump ile yapacağı görüşmeler

sonrasında Türkiye,

“Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorunda kaldık"

diyerek

Fırat'ın doğusundan yeni cepheler açabilir mi sorusunun peşine düşmenin vaktidir.


Sahi Akçakale'nin karşısında hangi, Suruç'un karşısında hangi Suriye kasabaları vardı?



Türkiye yakın tehdit olarak nitelendirdiği Suriye'nin kuzeyindeki otonom bölge için gerekirse

“büyük risk"

dahil her türlü seçeneği denemez mi?



Meşru müdafaa hakkı, bize bir şey söylüyor olmalı!


#AK Parti
#Tasfiye
7 yıl önce
Ak Parti’de tasfiye mi revizyon mu mutabakat mı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset