Bilinen gerçeği bir kez daha hatırlatayım:
'ne giden yolda, Türkiye her gün evlatlarını toprağa vermişti. İç savaş günleriydi ve her gün sokaklarda onlarca insan can veriyordu.
Kör kurşun, karanlık sokaklarda, karambol köşelerde, sağcı ya da solcu ayırt etmeden gençlerin üzerine akıyordu.
Namluların ucunda İslamcısı, Ülkücüsü, sosyalisti, toprağa düşüyordu.
diye başlayan cümlenin devamında,
diyordu. Yani, her gün ortalama 40 gencini toprağa veren Türkiye'de daha
. Öyle de oldu!
Namluların kustuğu mermilerle toprağa düşen gençlerin, kanları üzerine 12 Eylül Darbesi yapıldı. Ve o gün, TRT'deki bildiriyi okuyan
dedi.
***
Daha sonra kriminal raporlardan anladık ki,
; darbecilerin darbe yapmasına meşruiyet kazandırmış..!
Peki o silah nereden gelmiş ve kim tarafından kurulmuştu?
rahmetle analım… O diyordu ki,
Batı derken siz onu Brüksel, Londra, Bonn (Bugün için Berlin) anlayın…
İlginç değil mi?
… Aynı şekilde, o sabah Ülkücü'yü, akşam sosyalisti vuran silahın menşeinin de Brüksel olduğunu bilenler açısından da…
Neyse devam edelim.
12 Eylül öncesinde, sabah bir Ülkücü'yü akşam bir sosyalisti toprağa düşüren kurşunun ateşlendiği silah aynıydı dedim ya… Niye bu konuyu tekrar hatırlattığımı merak ediyor olmalısınız.
Anlatayım…
Dün bir haber düştü internet sitelerine:
Gezi provokasyonu sırasında hayatını kaybeden
'ın ölümüne ilişkin davada yargılanan
bulunduğunu duyuruyordu haber.
Bu haberi okuyunca, beynimde şimşekler çaktı.
Biliyorduk, birçok örneğimiz vardı… Lakin bu son örnek işin mahiyetini görmemiz için yeni bir fırsat.
Gezi provokasyonunu bir
”na çevirmek için
başta olmak üzere birçok dış odak müdahil olmuştu.
Protesto gösterilerinde Alevi gençlerin ön saflarda yer alması için her türlü numara çekilmişti. Sadece Taksim Meydanı'nın işgali ve Kızılay'daki yürüyüşleri hatırlayın yeter.
Gezi provokasyonunun bir tarafında Alevilerin başını çektiği protestocular vardı, karşılarında ellerinde silah, polisler!
Hatırlayın o dönemde Türkiye genelindeki protestolarda 7 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bunlardan biri de çocuk yaştaydı.
Bu kadar tesadüf olabilir mi?
Bu kadar olur mu?
Olamaz diyeceksiniz ama oldu.
Çünkü tıpkı 12 Eylül'e giden yolun taşlarını döşeyenler gibi, Gezi provokasyonunu tezgahlayanlar da
na oynamıştı.
Alevileri sokaklara döktüler. FETÖ'cü polisler tarafından o gençlerin bazılarını toprağa düşürdüler. Çıkan çatışma ve kargaşayı da
algısıyla pazarladılar.
Sahi, Almanya'daki
fikrini örgütleyenlerle,
yle Alevileri provoke eden FETÖ arasındaki bağı hala çözemedik mi?
beni mahkemeye veren firari FETÖ'cü
, tam bir yıl önce “Nevbahar'da
diyerek darbenin olacağını ima etmişti.
Aynı Abdullah Aymaz, firar ettiği Amerika'da yazdığı son yazıda bu kez hapishanedeki FETÖ'cülerin baharda güvercinler gibi özgürlüğe kavuşacakları kehanetinde bulunmuş.
Sözüm ona rüya metaforu üzerinden kurguladığı yazısında Feto'nun kendisine seslendiğini ve, “(…) 'Karşıya bak!.. Ne görüyorsun?' dedi. Baktım, garip ve
!.. (…) İçinde binlerce güvercin… Hepsi de çıkmak için çırpınıyorlar.
(Feto),
diye yazdı.
Abdullah Aymaz aynı yazıda “itirafçıları” da tehdit etmeyi ihmal etmiyor. Diyor ki,
; görünüşleri ve tadları çok güzel ama
… Yanılıp da
Lütfen hafızanızı tazeleyin, 1 Mart 2016'da yani bundan bir yıl önce Abdullah Aymaz, şöyle yazmıştı:
“Bahar sadece bahçelere bağlara gelmez; dağlara, dağlardaki yamaçlara, hatta kuş yavrusu gibi 'tüylenen kayalara', havaya, suya toptan gelir.
kışla
…)
? (Sızıntı Dergisi 1980) Şimdi de 36 sene sonra, diyorum ki: Yusuflara müjdeler olsun!..”
***
Bir yıl önce asker içindeki FETÖ'cülerin baharda darbe yapacağını “müjdeleyen”(!) Abdullah Aymaz, bir yıl sonra bu kez hapisteki FETÖ'cülerin baharda serbest kalacağını, itirafçılarınsa cezalandırılacağını söylüyor.
Sahi bu alçaklar hala nelerine güveniyor?
Yoksa devletin içine yuvalanmış kriptolar hala operasyon çekmeye devam mı ediyor?
Ne dersiniz?