|
‘Koşan terleyen Cumhurbaşkanı’, virüs ve fitneden arınmış koşan terleyen partili istiyor
16 Nisan referandumu
ndan sonra ne Türkiye, ne siyaset eskisi gibi olmayacak. Yeni sistem, köklü değişiklikler getirecek.


Bu değişikliklerin başında da iktidar partisi Ak Parti'deki değişimdir.



Ak Parti şu anda son 1000 gününün muhasebesini yapıyor.



Son 1000 günü ben 2 bölüme ayırıyorum. İlk 600 gün ve son 400 gün diye.



Recep Tayyip Erdoğan ilk kez millet tarafından doğrudan cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra AK Parti 1'nci Olağanüstü Kongresi düzenlendi. 27 Ağustos 2014'teki kongrede Erdoğan, genel başkanlık koltuğunu Ahmet Davutoğlu'na devretti ve

“Bu bir veda değil, Fatiha'dır”

diyerek sözlerini tamamladı.



Aslında bu cümle bize Erdoğan'ın yol haritasını da gösteriyordu. Çünkü,

“Statü, görev tanımı ne olursa olsun partimle gönül bağımı kimse koparamaz”

diyen de

Cumhurbaşkanımız Erdoğan'dı

.



Devam edelim.



AK PARTİ'DE UYUM İLE UYUMSUZLUK ARASINDAKİ FARK


İlk 600 günde hem olumlu hem olumsuz anlamda ilkler yaşadık. Mesela, ilk kez kabine Cumhurbaşkanının başkanlığında toplandı.



Ancak,

ilk kez “lider”e rağmen politika belirleme arzusu da bu dönemde belirdi…


İlk kez

istişare sonrası söylenen son cümleye rağmen politika geliştirilmek istendi

. İlk kez, liderin verdiği istikamet dışında yol alma çabası gözlendi… (Örneğin, 7 Haziran seçimleri döneminde “Halkın gündeminde başkanlık modeli yok” dendi.)



7 Haziran'dan sonra olamayacak olanı zorlama, “koalisyon kurma” konusundaki inatçı hesap, faturayı hepimize ödetti.



“Büyük koalisyon” hayali kuranlar

… Böylece içeride ve dışarıda biriken gazı boşaltmayı hayal edenler… Fısıltıyla konuşanlar…

CHP ile koalisyonun “zorunluluk” olduğunu dillendirenler…

Nihayetinde,

Meclis koridorlarında yüksek sesle “Erdoğan'ın dönemi bitmiştir” cümlesini kuranlar..!


İlk 600 günün ilk döneminde, Erdoğan'ın, hem Ak Parti'deki hem devletteki etkisini en aza indirmek istediler.



Koalisyonların kurulamadığı görüldü. Siyasi kaos görüntüsünden istifade eden PKK terör örgütünün şehirlere terörü taşıması ile Türkiye bölünme tehdidiyle karşı karşıya bırakıldı. Suriye'nin kuzeyinde PYD terör örgütü durumdan vazife çıkarttı.



İşte öyle bir dönemde

Beştepe'ye sıkıştırılmak istenen Erdoğan, inisiyatif aldı. Seçim hükümeti kurdu. Siyaseti kaotik ortamdan çıkardı. Türkiye'yi tehdit eden terör belasıyla mücadelede kararlılık gösterdi.

O dönemde Paralel Yapı olarak tanımlanan FETÖ terör örgütü ile de neredeyse “tek başına” mücadele etti. Hatta o günlerde yakınında bulunanlardan

bazılarının “Mücadelede kantarın topuzunu mu kaçırıyoruz”

anlamına gelen cümleleri kurması üzerine,

“Acırsanız acınacak hale gelirsiniz”

dedi.



İlk 600 günün finali Ak Parti 2'nci Olağanüstü Kongresi'ydi. O kongreye giden yol maalesef, doğal liderin statüsü ve konumu ne olursa olsun liderliğinin devam ettiğinin unutulmasıydı.



22 Mayıs 2016 günü gerçekleştirilen kongre ile bu kez genel başkanlık koltuğuna Binali Yıldırım oturdu.



Son 400 gün yani bu ikinci dönem, sistemin tuhaflığına rağmen, “uyum” getirdi

. Birkaç kez hem Cumhurbaşkanından hem başbakandan

“Maharet sistemde değil bizde”

cümlesini duyduk. Açıkçası,

Binali Yıldırım'ın bir adım geri çekilmesi ve hükümet ederken, Cumhurbaşkanımızın gözüne bakması bu uyumu getirdi.


Ak Parti'nin Erdoğan'sız geçirdiği 1000 gün, bugün tüm yönleriyle masaya yatırılmış durumda.



'BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ'


Çünkü, hakim parti olarak Türkiye'nin son 15 yılına damga vuran

Ak Parti bir takım insanlara statü, makam, şan, şöhret kazandırmıştı.

Ve o kazanılan hakları korumak adına

otonom yapılar oluşmuştu.

Bu durumu tespit eden yine Erdoğan oldu…



Cumhurbaşkanımız ile önceki gün günü birlik Rusya'ya gittik. Dönüşte tam da bu konuda şunları söyledi:



“Şu bir gerçek ki artık 'Böyle gelmiş böyle gider' diyemeyiz. Böyle gelmiş böyle gitmez. Eksiklerimiz nelerdir, nerede hata vardır, bunlara bakmamız gerekecek.”


Cumhurbaşkanımız, 21 Mayıs'ta toplanacak olan Ak Parti 3'ncü Olağanüstü Kongre'de genel başkanlığa seçilmesi durumunda bir yol haritası hazırlıyor. Bu konuda şunları söyledi,

“Kucaklama ağının çok geniş olduğu bir yaklaşımı ortaya koymamız gerekiyor.

Bununla birlikte şunu da açık ve net biçimde ifade etmeliyim ki,

'Bu hareket bizi dışladı' dedirtmeme konusunda elimizden geldiğince gayret edeceğiz

. Tabii ki bunu yüzde 100 başarmak kolay değil.

Bunu yüzde 100 başarabileceğimizi iddia edemem.”


Anlaşılan o ki, Ak Parti'nin son 1000 gününün ardından yeni bir sayfa açılıyor. Bu sayfayı açan da yine Cumhurbaşkanımız.



Ve açılan yeni sayfanın en dikkat çekici yanlarından biri de şu, “Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar olarak bizim zaten yapmamız gereken şeyler var. Belediye başkanlarının da yapmaları gereken şeyler var. Ama bunlar zaten yapmak durumunda olduğumuz şeyler. Bunları yapmış olmak tek başına yeterli değil.

Önemli olan gönüllere girmektir. Bunu halletmemiz gerekiyor

. Asıl önemli olan, insanoğlunun gönlüne girmeyi başarmaktır.

Tüm teşkilatları bu hale dönüştürmeyi başarmamız gerekiyor.”


16 Nisan referandum sonuçlarını analiz eden Erdoğan'ın yüzde 48.6 hayır oyunda “gönül kırgınlıkları”nın varlığından haberdar olduğunu görüyoruz. Ve ilk ödev olarak bu gönül kırgınlıklarını giderecek Ak Parti kadrolarını kurmak olduğunu görüyoruz.



'VİRÜS VE FİTNE HAREKETİ'


Erdoğan'sız 1000 günün muhasebesinde,

“Bir dönüm bostan, yan gel yat Osman”

diyenler ile, gecesini gündüzüne katıp çalışanlar arasında bir fark gözetilecek.



Bir başka şey daha yapılacak…. Virüs ve fitne hareketleriyle mücadele..!



Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 2 Mayıs günü Ak Parti Genel Merkezi'ndeki konuşmasında, “

Bu partiye sırtını dönen iflah olmaz” dedi.

Ve o gün gözler

“özgül ağırlığı olan”

bazı

siyasileri aradı!

Yoklardı.



Sonra birden CHP'nin kasetle alaşağı edilmiş eski lideri Deniz Baykal

“Abdullah Gül'ün yüzde 49'un adayı olabileceği ve desteklene bileceği”

ne ilişkin cümleler sarf etti.



Baykal'ın çıkışını ve söz konusu ismin dolaşıma sokulmasını Cumhurbaşkanımız, “Bir virüs hareketi, bir fitne hareketi” olarak değerlendirdi. Uçakta bu konuyu biraz açmasını istedim, “

Bir virüs hareketidir, bir fitne hareketidir' dedim. Bunun neyini açayım? Yeterince açık zaten...” diye cevapladı.

Bir önceki seyahatten dönerken de zaten,

“Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler”

demişti.



Yaz başına, hızlı bir tempo ile ilerliyoruz.



Takipteyiz..!


#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
#AK Parti
7 yıl önce
‘Koşan terleyen Cumhurbaşkanı’, virüs ve fitneden arınmış koşan terleyen partili istiyor
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi