|
Olan olmuştur, olacak olan da…
“Korkulu rüya görmektense uyanık gezmek evladır”
der atalarımız. Dolayısıyla kaç zamandır
“bildiğimiz”
mesele bugün yaşadığımızdır.


Her gün

“ne olacak”

endişesi taşımaktansa… Ya da çarpık sistem ve zeminde doğru ve düzgün yürümenin bedeli ağırlaşıyorsa… Burada durup, bir karar vermek gerektir.



O karar verilmiştir…



Ahmet Amiş Efendi'

nin sözüyle,

“Olan olmuştur, olacak olan da olmuştur.”


Şaşılacak bir durum, bir sürpriz yoktur.



Başbakan Ahmet Davutoğlu, MYK sonrası son sözünü kendine yakışan vakar ile söylemiştir. Ak Parti 22 Mayıs'ta olağanüstü kongreye gitmektedir ve

Davutoğlu aday değildir

.



Ama bir vefa örneği göstererek onurluca veda etmektedir. Bir dava adamlığı duruşu göstermektedir.



Olanda hayır vardır.



SIR KÜPÜ'NÜN ADAY ADAYLIĞI


Biraz kronoloji…



12 Eylül 2015'teki Ak Parti 5. Olağan Büyük Kongresi öncesinde bir kriz yaşanmıştı. O kriz atlatıldı. Ardından Merkez Karar Yürütme Kurulu'nda (MKYK) bir çekişme yaşandı. (Çekişme söylemi bile abes aslında ama…)



Bunların tamamında

“ikili görüşme”

çözüm oldu. Ya da biz öyle sandık. Konuşularak sorunların aşıldığını izledik. Ya da yine biz öyle sandık. Belki uzunca bir süre “toz halının altına süpürülüyordu.”



Aslını sorarsanız,

MİT Müsteşarı Hakan Fidan

'ın 7 Haziran seçimleri öncesinde

“O, benim sır küpüm”

diyen

“irade”

den izin almadan adaylık için istifa etmesi… Ve

o adaylığı Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun hem teşvik etmesi, hem olur vermesiydi büyük krizin ilk patlağı.


Bütün bunlar olup biterken bir gün

Ankara gazetecileri

nden biri şöyle bir söz söyledi:

“Tayyip bey Ahmet beyi çağırmış, 'Ne yani sizden sözünüzde durmanız için yazılı taahhüt mü almal

ıydık

' demiş.”


Bunu anlatan

Ankara gazetecisi Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yakın olmakla övünen

bir gazeteci. Bu cümle üzerinden Ahmet Davutoğlu'nun haklılığını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın haksızlığını anlatmaya çalışıyordu da ağzım açık kalmış, hayretle dinlemiştim!



Gerçekten böyle miydi, acaba? Yoksa durumdan vazife çıkaranların çıkarımları mıydı? Bilemiyorum.



7 HAZİRAN'IN FATURASINI DA ERDOĞAN'A KESMİŞLERDİ


7 Haziran

seçimlerinden sonra Ak Parti'nin tek başına iktidar olamamasının

tek sorumlusu da yine Erdoğan olarak gösteriliyordu; aynı gazeteci ve

çevr

esi tarafından…


Ve

kurulacak büyük koalisyon

un, (

Ak Parti-CHP

)

“Biriken enerjinin bertaraf edilmesi için büyük bir fırsat olduğu

… Dışarıdan gelen baskının azaltılması için tek çare olduğu” da yine aynı çevrelerce dillendiriliyordu…



Hele

“Otoriterleşmeyi sona erdireceği”

savı da vardı ki evlere şenlik!



Sadece

“enerji boşaltmak

”tan söz etmiyorlar,

“koalisyonun faziletleri”

ni de saymakla bitiremiyorlardı yine aynı çevreler.



Bir de

Meclis

koridorlarında

“Artık Tayyip Erdoğan dönemi bitmiştir”

diyenlerin sesleri İstanbul'dan bile duyulur olmuştu…



Tam da böyle bir dönemde devlet ciddiyeti, parti disiplini, dava adamlığı konusunda bir sınav verildi. Ve o sınav da atlatıldı.



Etraftaki kakafonilere, fitne fücura rağmen,

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu kamuoyu önünde “uyum” gösterdi

. En son

Osman Gazi Köprüsü'nü otomobil ile geçerlerken verdikleri fotoğraf gibi.


1 KASIM'IN SONUÇLARINI DOĞRU OKUMAK


1 Kasım

seçimlerine

Cumhurbaşkanı Erdoğan'

ın üstlen

diği liderlik sayesinde gidildi.


Bu dönemde başta Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak üzere Ak Parti kadrolarının uyumu yüzde 49.5 gibi bir oy ile tek başına iktidarı getirdi.



Lakin

“iktidar çift başlı olmaz”

kuralı karşımızda öylece duruyordu.



Nihayetinde, çarpık sistem sorunu başımızı daha fazla ağrıtmaya başlamıştı.



Yeni anayasa ve anayasada

“başkanlık sistemi”

tartışmaları işte bu yüzdendi.



Siyasette yaşadığımız olağanüstülüğün sebebi çarpık sistemdi.



İMAMDAN ÖNCE SECDEYE GİDENLER


başlığıyla 12 Nisan'da bu köşede bir yazı yazdım. Gerçekten de imamdan önce secdeye gidenler vardı son dönemde.



“Durumdan vazife çıkaranlar

”, “Kraldan çok kralcılık yapanlar”dı onlar.



Onlar, teşnilerdir…



Bir işarete bakarlar. Ya da havayı koklarlar. Aldıkları koku üzerine “rol çalma” hamlelerine başlarlar.



Onlara dersiniz ki,

“Hele bir durun, zamanı vardır.

Şimdi suhulet gerektir.

Aman ihtiyatlı olalım.”


Döner size derler ki, “Ben biliyorum,

ş
imdi söylemeyeceğim de ne zaman söyleyeceğim
.


Dersiniz ki, “Hele bir bekle

memleketin faydasına olan

şimdi bu yaptığın değildir.”



Umursamaz bir halde rol çalmayı tercih edenlerdir.



Dersiniz ki, “İyi de

'ölümüne savunduğun'

bile bir kronoloji üzerine yürüyor.”



Döner der ki,

“Onun bildiğini ben de biliyorum. Seninle farkımız bu işte.”


KENDİNİ MİZAN SANANLAR


Kişisel ikbal ve ihtiraslarını

“büyük kavga”

nın içine boca etmiş olanlar etrafta fink atar olmuştu. Kişisel nefretleri üzerinden etrafı kuşatmaya cüret ediyorlardı.



Çünkü kendilerini mizan kabul ediyorlardı.



Onların olumlamadığı hiçbir davranışın, hiçbir düşüncenin yaşama şansının olmadığını vehmediyorlardı.



Onlara seslenmiştim bir keresinde ve demiştim ki;



“Uyuma işaret”

ediyoruz diye

“çarpıklığı görmüyor”

değiliz..!



“Uyuma işaret”

ediyoruz diye,

“uyumsuzluğu bilmiyor”

değiliz..!



“Uyuma işaret” ediyoruz,
çünkü
Ergenekon'dan
çıkışın”
bu olduğuna inanıyoruz
.


***


Geldiğimiz noktada, sistemin tıkandığını artık alenen biliyoruz. Kişiler üzerinden bir okuma yaparsak etraftaki mikserlerin işini kolaylaştırmış oluruz.



Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kongre kararını açıklarken verdiği fotoğrafı iyi okumalıyız.



Ak Parti ve dolayısıyla Türk siyaseti yeni bir faza geçmektedir.



Dileğimiz odur ki işleyen bir sistemin kapısı böylece açılmış olsun.



Sorumluluk sahiplerinin sorumluca davrandığına şahit olmak da bize düşsün.






#Ahmet Davutoğlu
#Ahmet Amiş Efendi
#Hakan fidan
#Cumhurbaşkanı
8 yıl önce
Olan olmuştur, olacak olan da…
Hamas ve İran
Adı geçen şehirler
Şu bizim "Türkler"...
Aksa’nın kırlangıçları
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…