Hadi biraz hafızamızı tazeleyelim.
gecesi, Taksim
nın bir duvarı iş makinelerince yıkıldı. Yıkım sırasında 5 adet ağaç da yerinden söküldü. Taksim Dayanışma Platformu üyelerinin bir kısmı iş makinelerinin önüne geçti,
'ta bu kez, BDP (bugünün HDP'si) milletvekili Sırrı Süreyya Önder, CHP'li Gürsel Tekin, Gezi Parkı'ndaki çadırcıları desteğe gitti. Sırrı Süreyya Önder iş makinesinin önünde poz verdi.
'ta sabaha karşı
(FETÖ'cü polisler ve FETÖ'cü zabıtalar demek daha doğru olacak. Mahkeme süreci tamamlanmak üzere)
Olaylar
. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok ilde kalkışma girişimi yaşandı.
Olaylar sınasında
. İşin ilginç yanı
, bunlardan biri de çocuk yaştaydı.
Gezi olayları sırasında şu cümle kuruldu,
Taksim'deki olaylar sırasında polis panzerinin yanından eylemcilere talimat veren
“Peki arkasındaki güç kim ya da kimler” diye sorulduğunda, cevap
şeklinde formüle ettiği konsorsiyumun
'ydı.
Almanya'nın Gezi Kalkışması'nın baş aktörü olduğu yönünde birçok emare var. Ve özellikle Alevi vatandaşlarımızın meydanlara dökülmesinde… Taksim Meydanı'nın işgal edilmesinde… Toplumsal fay hatlarının harekete geçirilmek istenmesinde... Hep Almanya var!
Ne ilginçtir ki polis kurşunuyla hayatını kaybeden vatandaşlarımızın tamamının da Alevi kökenli olması, daha sonraki dönemde bu kesimin bir kez daha istismar edilmesinin yolunu açmıştı.
(
Devam edelim…
O süreçte Almanya'da Deniz Feneri E.V'ye yönelik soruşturma başlatıldı. Dava açıldı. Almanya'daki yargılamada
Süreç Türkiye'ye taşındı. Zaten maksat da buydu.
Peki davanın ana amacı neydi?
Bir belge yayınlanmıştı
gazetesinde o dönemde. Belgenin daha sonra sahte olduğu anlaşılmıştı. Ve
savunması yapılmıştı. Belgeye göre, Almanya'da toplanan bir kısım paralar,
ulaştırılmak üzere dönemin Başbakanı Erdoğan'a verilmişti. Belgenin özeti bu. Oysa belgenin sahte olduğu çok kısa bir süre sonra ortaya çıktı. Orijinal belgede, “Başbakanlık” ibaresi vardı.
Ama günlerce Aydın Doğan'ın sahibi olduğu (ki şöyle söylemek daha doğru,
) gazete ve televizyonlar, “
yalanını yayınladı.
Yine hatırlayın, bu yalan haberler üzerine dönemin
dedi.
Deniz Feneri davasının Almanya'da tezgahlandığı, FETÖ'cü polislerin ve Alman Devleti'nin doğrudan Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a yönelik bir operasyonu olduğu yıllar sonra ortaya çıktı.
Devam edelim…
Geçtiğimiz hafta, “Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” anlamına gelecek bir manşetle çıktı
İç sayfadaysa,
başlığı tercih edildi.
Gereken cevap, bizzat Cumhurbaşkanımız tarafından verildi.
Ama unutmayın bu manşet tam da
Hemen akabinde, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin Almanya'da gurbetçilerimizle gerçekleştireceği referandum konulu toplantı “sudan sebepler”le Almanlarca iptal edildi.
Tam da buraya şunu ilave etmeliyiz:
Buradan da anlaşılıyor ki FETÖ'nün bir koluyla Almanların nasıl da koordineli çalışıyor…
Devam edelim.
Bugün
16 Nisan'daki referandumda “evet” çıkma ihtimalini en aza indirmek için her gün yeni bir operasyona imza atıyor.
Güdümündeki Avusturya Başbakanı Kern'e, “
çağırısında bulunduruyor.
***
Toparlayalım. Almanya, Türkiye içindeki kimi sivil toplum kuruluşu, kimi gazeteci ve yazar, kimi medya organları üzerinden operasyon çekiyordu, yıllardır.
Şimdi hiçbir aparat kullanmadan doğrudan operasyona yöneldi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın telekonferansını engelleyip, terör örgütü PKK'nın elebaşı Cemil Bayık'ın Kandil'den Almanya'ya seslenmesine izin verdi.
Bugün Bozdağ ve Zeybekçi'yi engelledi.
Sonra da “Faşizm” gibi cümlelerle yapılan eleştirilere karşı, irkildiklerini söylüyorlar.
Ama yağma yok… Ok yaydan çıktı. Almanya daha önce vekalet verdikleri üzerinden yürüttüğü Türkiye karşıtlığını bu kez doğrudan yapıyor.
O halde bize düşen,
daha net anlatmaktır.
Bilmem anlatabildim mi?