|
Ortak evimiz: Türkçe

Türkiye''de yaşayan ve toplumsal iletişimde Türkçeyi kullanan herkesin ortak evi Türkçedir. Yüzlerce yılın ürünü olan bu ev sağlamdır, güzeldir.

"Dil, insanın evidir" diyor Heidegger. Bu hikmetli sözün nice derin anlamları olsa gerektir. Ev acaba hangi özellikleriyle dile benzemekte, dil hangi işleyişle evin gördüğü işleri görmektedir?

Ev barınılan, sığınılan, içinde yaşanan, mutlu yahut mutsuz olunan, içinde doğulup ölünen bir yerdir. Hepsinden önemlisi ev özeldir. Çok yakınlarımızla paylaştığımız bir alandır. Birimizin evinin kutsallığı, aslında hepimizin evinin ayrı ayrı kutsal oluşundan, dokunulmaz oluşundan kaynaklanıyor. İnsan belki bir çok özellikleriyle ancak evinde insan olabiliyor.

Dil bir kültür toplumunun - ki bu insan toplumudur - var oluşunu mümkün kılan en önemli varlık alanıdır. Ancak ortak bir bildirişim sistemi varsa toplumun varlığından ve kimliğinden söz edebiliriz. Toplumların alt-katmanları bile özel bir dile ihtiyaç duyarlar. Bir toplumu oluşturan insanlar böylece ortak iletişim sistemlerinin kendilerine sağladığı güvenlik ortamı içinde yaşarlar. Bu ortak bildirişim sistemleri hem zamandaş insanların hayatlarını düzenler, hem de onları birçok yönden geçmişe bağlar; dil sayesinde durmuş oturmuş bir kimlik sahibi olurlar. Başka bir dil konuşan insan toplulukları "yaban"dır. Toplumun herhangi bir üyesi varlığını rahatça ifade edebildiği, bu ifade edişinin diğer üyelerce anlaşıldığı bir varlık alanında yaşadığı sürece kendisini güvende ve mutlu hissedecektir. Bu anlamıyla dil, bütün toplumun ortak evidir. En basit bedenî ihtiyaçlardan en girift zihnî ihtiyaçlara kadar her türlü var oluş alanını mümkün kılan, sorunsuz bir şekilde yürüten, bilgilerin tevarüsünü ve sonraki nesillere aktarılmasını mümkün kılan dil olmasaydı "kültür toplum" dediğimiz ortak yaşayış biçimi gerçekleşemez, insan evsiz kalırdı. Evsiz olanın evde barınana göre güvenlik, sağlık, beslenme, üreme, bediî ihtiyaçlarını karşılama düzeyi ne ise "dil"siz olanın "dil"i olana göre durumu da odur; aslında daha da vahimdir.

Bizim de elbette bir dilimiz, bu dil ile ayakta duran, kimliğimizi oluşturan tarihsel unsurları bu dil ile taşıyan bir kültürümüz var.

Türkiye''de yaşayan ve toplumsal iletişimde Türkçeyi kullanan herkesin ortak evi Türkçedir. Yüzlerce yılın ürünü olan bu ev sağlamdır, güzeldir. Biz bu evin içinde kavga da edebiliriz, muhabbet de. Şunu unutmamak şartıyla : Eğer ortak evi ortadan kaldırırsak, ne kavga edecek ne dostluk kuracak birşey kalmamış olacak ortada.

KAHVALTI

İsmet Özel, 5 Şubat tarihli yazısını ''kahvaltı''ya ayırmış, diller arası karşılaştırmalar yapmış, bugünkü halimize dair sonuçlara ulaşmıştı. Kelimenin kökenine ve tarihine dair söylediklerine bir iki katkıda bulunmak istiyorum :

Kahvaltı kelimesi Sayın Özel''in de dediği gibi kahve altı''dan gelişmiştir. Bu da demektir ki, kelimenin Türkçe''deki tarihi 16. yüzyıldan önceye gidemez. Peçoylu Tarihi''nde ifade edildiğine göre kahve Türkiye''ye 16. yüzyıl ortalarında gelmiştir. Zamanla tiryakilerin sabah kahvelerini içmeden önce yedikleri sabah yemeğine kahve altı denmeye başlanmıştır. Bu âdetin Saray''dan mı yayıldığını yoksa Saray çevresiyle eş zamanlı olarak halk arasında da mı görülmeye başlandığını bilemiyorum. Ancak kelimenin Sayın Özel''in söylediği gibi 19. yüzyılda değil, bundan en az iki yüzyıl önce ortaya çıktığını biliyorum. Aşağıya bununla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi''nin ikinci cildinden birkaç satırlık bir alıntı dercedeceğim. Evliya Çelebi, Defterdarzâde Mehmed Paşa''nın Erzurum Valiliği sırasında maiyetinde bulunmuştur. Bu zatın cömertliğini ifade sadedinde şöyle diyor :

"Ve rûzmerre seferde ve hazarda alessabâh tahtelkahve yiğirmi fağfûrî mümessek ve sükkerî taâmlar gelüp râyiha-yi tayyibesinden âdemin damağı muattar olurdı. Ve yine alesseher yedi yere dahi onar fağfûrî kahve altı taâm çekilirdi. Ve hazînedâr ve silâhdâr ve çukadâr ve nişâncı ve mühürdâra velhâsıl on yedi iç ağaları mertebe sahiblerine beşer sahan kahve altı taâm çıkup anlarile cümle iç ağaları tahtelkahve futûr ederlerdi. İmâm efendiye ve bu hakîr Evliyâ''ya ve iç mehter başıya ve çalıcı mehter başıya ve kapucılar bölük başısına dahi tahtelkahve giderdi..."

VEDA

Sevgili okuyucular! Bir süredir bize ayrılan bu dip-köşede karınca kararınca dil ve Türkçe ile ilgili kimi düşüncelerimi sizinle paylaştım. Bu süre boyunca dil yanlışlarının amansız bir düzelticisi olmaktan ziyade dilin çeşitli yönleriyle ilgili fikir geliştirme çabası içinde oldum. Ancak buradaki formatımızın yazı yazmayı kafa geliştirici bir iş olmaktan hızla uzaklaştırması ve hem de akademik çalışmalarıma daha fazla zaman ayırma arzusu, bu köşedeki yazılarıma ara verme kararını doğurdu.

Yeni Şafak camiasına, yazar olarak veda ediyor, esenlikler diliyorum.

24 yıl önce
Ortak evimiz: Türkçe
Kürt sorunu ana taşıyıcı olacak...
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü