|
Yalnızca “lâ ilahe illallah” yeter mi?

Gülen'in “yalnızca lâ ilahe illallah” demek yeter, “Muhammed resulullah, demeye gerek yok” dediği söylentisi dolaşıyordu. Bundan önceki yazılarda adını verdiğim kitabımda bu konuda da aşağıdaki açıklama ve uyarları yapmıştım.



Bana yazılan bir mektupta şöyle deniyordu:



“…

Kafaları cidden karıştıran bu diyalog meselesinde, insanların bir otoritenin sözüne ciddi manada müracaat etme ihtiyacı hissettiklerini düşünüyorum. Bu çerçevede bu kitapçık (kitabımın 2005'te yapılanın birinci baskısını kastediyor) ayrı bir önem taşıyor. Kitapta eksik gördüğüm ve ilave etmemiz gereken üç sorum daha var. Bunları da cevaplama lütfunda bulunursanız çok sevinirim. İşte sorular:



1.

Hadis-i şerifte geçen;

“La ilahe illallah, diyen cennete girecektir

” ifadesini ehl-i kitap açısından nasıl anlamalıyız? Bu hadisten hareketle, kelime-i şehadetin ikinci kısmı kabul edilen “

Muhammedun Resulullah

”ı söylemeyenlerin durumu hakkında ne söyleyeceksiniz?



2.

Kur'an-ı Kerim'in ehl-i kitapla ilgili ayetleri bütün olarak göz önüne alındığında tarihsellikten bahsedilebilir mi?



3.

Ehl-i kitapla “

amentü

”de ittifakımız var demek doğru mudur? Dini açıdan bunun bir sakıncası var mıdır?”



Soruya, kitabımın ikinci baskısında da yer alan şu cevabı vermiştim:



1.

Kur'ân-ı Kerim bütün insanlara hitap ediyor, herkesi ve her kesimi (dinli dinsiz, ehl-i kitap, kitapsız, müşrik, agnostik...) İslam'a çağırıyor. Özellikle ehl-i kitabı ortak kelimeye (Bir Allah'a kulluk etmeye, bir O'nu Rab bilmeye) davet ediyor, ehl-i kitabın Allah için baba demesini, Hz. İsa için oğul denmesini, bir başka varlığa tanrılıktan bir pay ayrılmasını kabul etmiyor, böyle yapanlara “kâfir ve cehennemlik” diyor, kurtuluşun İslam'da ve Allah'ın kabul ettiği tek dinin İslam olduğunu ilan ediyor, Son Peygamberin yalnızca bir bölgeye, bir kavme değil, bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğini bildiriyor. Yüzlerce âyet ve hadisin ortaya koyduğu bu gerçekler, bu temel açıklamalar karşısında, soruda naklettiğiniz hadisin muhtemel manalarına bir bakalım:



a)

“Lâ ilahe illallah” diyen cennete girer, Peygambere ve diğer iman esaslarına inanması, ibadet etmesi, haramlardan uzak durması gerekmez.”



Hadise böyle bir mana verilirse Kur'an'da ve hadislerde tarif edilen İslam'dan vazgeçilmiş olur, yüzlerce âyet ve hadisin hiçbir anlamı ve yeri kalmaz.



b)

Kelime-i tevhîdin bu ilk cümlesi bütünün özeti, sembolü olarak ifade edilmiştir, maksat “İslam'ın getirdiği iman esaslarına inanan cennete girer” demektir.



c)

Bu hadis müminlere hitap etmektedir, anlatmak istediği de şudur. “İnancı tam olan bir mümin, günahlarından dolayı bir süre ceza görse bile sonunda cennete girer.”



Bu son iki mana, diğer âyetler ve hadislerle çelişmez, bu sebeple bu iki mana üzerinden yürümek gerekir.



Ehl-i kitaba gelince:



*Peygamberimizin bu hitabını duyan ehl-i kitap ona inanmaz, ama onun çağırdığı tevhîdi (yani lâ ilahe illallah demeyi) kabul ederse ortada bir çelişki olur; Peygamberin (s.a.) çağırdığı iman doğru ise kendisi de hak peygamberdir, kendisi hak peygamber değilse çağırdığı tevhîd de bağlayıcı, kurtarıcı bir iman esası olmaz. Şu halde Peygamberimize muhatap olan, onun davetini sahih olarak duyan ehl-i kitabın kurtuluşu, onu peygamber olarak tanıyıp inanmalarına bağlıdır. Gördüğü, bildiği halde Kur'an'ı ve Muhammed Mustafa'nın (s.a.) peygamberliğini inkar eden bir kimse cennete giremez. Son peygamberin rehberliği olmadan ehl-i kitabın, batıl olan inançlarını tashih etmeleri de mümkün değildir; tecrübe, olup bitenler, kiliselerin resmi amentüleri bunu açıkça ortaya koymaktadır.



*Peygamberimiz hakkında sahih bilgi edinememiş ehl-i kitap ise tevhîd kelimesinin ifade ettiği “tek Allah'a inanma” esasını “düşünce, inanç ve hayatlarında” gerçekleştirdikleri zaman cennete girerler.



2.

Kur'an'ın ehl-i kitap ile ilgili âyetlerini ikiye ayırmak gerekir:



a)

İnanç ile ilgili âyetler. Bunların tarihsel olmaları mümkün ve makul değildir, imanda hak her zaman haktır, batıl ve yanlış olan da her zaman batıldır, yanlıştır.



b)

Ehli kitap ile ilişkileri düzenleyen âyetler. Bunlara da toptan tarihsel denemez. Savaş, barış, bunların şartları gibi konularda tarihi durum belirleyici olabilir.



3.

“Ehl-i kitapla '

amentü'

de ittifakımız var demek” doğru değildir. Âmentüde ittifakımız olsaydı İslam onları “bizim âmentümüze” davet etmezdi. Evet Ehl-i kitap da Allah'a, peygamberlere, kitaplara, meleklere… iman ediyorlar, bu söz de bu maksatla söylenmiş olabilir ama onların “Allah, kitaplar, peygamberler, melekler, ahiret” konularındaki inançları ile İslam inancı arasında çok önemli farklar vardır. Bu söz iyi bir maksatla da söylenmiş olabilir; o zaman yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için şöyle demek daha uygun olur: “Ehl-i kitap ile inanç konusunda, -mesela müşriklere nispetle- daha çok ortak noktalara ve esaslara sahip bulunuyoruz.”




#Muhammedun Resulullah
#Amentü
#Ehl-i kitap
#Tevhîd
8 yıl önce
Yalnızca “lâ ilahe illallah” yeter mi?
600 TL’ye kadar ödenecek doğum yardımındaki kafa karışıklıkları
Çılgınlar kulübü işbaşında
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar