|
Er-do-ğan-ı ye-dir-me-yiz
Muhalefet partilerinin koalisyon şartları arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı görünce aklıma 17 Ağustos 2013'te İdris Bal'ın Ankara Pursaklar'da bir grup sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile yaptığı görüşme geldi. İdris Bal, daha dershane kavgası bile başlamadan ve hala AK Parti milletvekili iken, Ankara'da bir araya geldiği sivil toplum kuruluşu temsilcilerine “Erdoğan öyle ya da böyle gidecek. Uluslararası bütün güçler Erdoğan'ı istemiyor. Bütün dünya Mursi'ye karşı iken onun yanında yer almanız mantıksız. Erdoğan uluslararası güçlerin desteğiyle gönderilecek. Bunun için de öyle çok beklemeyeceğiz. Önümüzdeki bir kaç ay içerisinde bunlar olacak" demişti.

İdris Bal'ın bu sözlerinden sonra ne oldu? Önce Cemaat ile dershane kavgası başladı, ardından da 17-25 Aralık darbe girişimleri geldi. Tayyip Erdoğan, bu süreçte dik durdu, önce 30 Mart seçimlerinden galip çıktı. 10 Ağustos'ta halkın yüzde 52 desteğini alarak Cumhurbaşkanı oldu.

Muhalefetin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı koalisyon için koşul olarak öne sürmesi, Erdoğan ile hesaplaşma niyetinin hala bitmediğinin göstergesi. Bir koalisyon hükümeti için Cumhurbaşkanlığı veya Cumhurbaşkanı nasıl koşul olabilir? Anayasa'da Cumhurbaşkanı'nın da hükümetin de Meclis'in de görev ve yetkileri açıkça yer alıyor. “Cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilsin." Anayasa'nın 104'üncü maddesi gayet açık. Hükümet ortağı olmak isteyen partiler, bırakın Cumhurbaşkanlığı'nı ön koşul olarak öne sürmeyi, tam aksine Cumhurbaşkanı ile iyi geçinmesi gerekir. Zira Anayasa'nın 104. maddesinde Cumhurbaşkanı'na verilen yetkilere bakıldığında, ondan habersiz kuş bile uçuramazsınız. Genel müdür yardımcısı ve üstü bürokratlar Cumhurbaşkanı'nın imzası olmadan atanamaz. Düşünün bakan oldunuz, müsteşarınızı, müsteşar yardımcılarınızı, genel müdürlerinizi, hiçbirini Cumhurbaşkanı'nın imzası olmadan belirleyemiyorsunuz. Valiler kararnamesi, emniyet müdürleri kararnamesi, büyükelçiler kararnamesi, kaymakamlar kararnamesi hepsi Cumhurbaşkanı'nın imzasından geçiyor.

O halde niye muhalefet böyle bir koşulla çıkıyor kamuoyunun karşısına. Amaç koalisyon değil, amaç Erdoğan'sız Türkiye, Erdoğan'sız AK Parti. Erdoğan'ı yalnızlaştırabilirlerse amaçlarına ulaşmak için ilk adımı başarmış olacaklar. Ne demişti Selahattin Demirtaş “Seni başkan seçtirmeyeceğiz." Koalisyon pazarlıklarını Erdoğan üzerinden yürütenlerin derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Üzümü yiyebilirsiniz ama Erdoğan'ı yedirmezler size.

***

Vaziyet kötü, giyinin kotu

28 Şubat sürecinde Gülen Cemaati'nin öğrenci evinde kalan bir bürokrat hemşehrim anlattı. Üniversiteyi kazanıp Ankara'ya geldiğinde biraz da babasının isteği ile cemaatin öğrenci evine yerleşti. Her genç gibi lise yıllarında kumaş pantolon gömlekten sıkılmış, üniversiteyi kazanınca en çok serbest kıyafet için sevinmişti. Memleketten Ankara'ya giderken kot pantolon, tişört vs. dışında yanına başka kıyafet almamıştı. Cemaat evindeki abiler, onu kot pantolonlu görünce hemen müdahale etmişler. Arkadaş da üzgün bir vaziyette ailesini arayıp hiç sevmediği kumaş pantolon ve gömlekleri istemek zorunda kalmış. Devamını arkadaşın ağzından dinleyelim: “28 Şubat MGK'sı oldu. Ertesi gün 1 Mart'ta bana kot pantolon giyme diyen abilerin hepsi kotları çekip evden öyle çıktılar. Merak ettim sordum, 'tedbir' dediler."

Cemaatin geçtiğimiz dönem hamiliğini yapan bir hukukçu, yine 28 Şubat sürecinde yapıya mensup hakim ve savcılara eşlerinin başlarını açtırmaları yönünde tembihlerde bulunuyor. Tabii yine 'tedbir' amaçlı. Aradan yıllar geçiyor, AK Parti iktidar oluyor. Aynı kişi, 'tedbir' gereği eşlerinin başını açtıran bazı hakim ve savcıların, “Artık durum değişti, eşlerimiz başlarını tekrar örtsün mü" sorusuna “Henüz değil" cevabını veriyor.

Bir ilin istihbarattan sorumlu müdür yardımcısının eşi ile yıllar sonra karşılaşan arkadaşı, onun başını açtığını görünce çok şaşırdı. “Haydi eskiden olsa anlarım. O zaman bile başın örtülüydü. AK Parti iktidarında artık kamu görevlileri hatta milletvekilleri bile başörtülü bu ne hal?" diye sordu. Müdür yardımcısının eşi, “Öyle emir geldi başımızı açtık, henüz örtünün diye yeni emir gelmedi" diye cevap verdi.

Oysa örtünün emri 1400 yıl önce gelmişti. Bu ablamızın kimden emir beklediğini varın siz tahmin edin.

Bütün bunları niye anlattığıma gelince, biliyorsunuz paralel yapıya yakınlığı ile bilinen meşhur Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, HSYK'daki başörtülü üye için “HSYK'da Cumhurbaşkanı'nın atadığı türbanlı üye 'Biz burada siyasal yargılama yapıyoruz' diyerek, kararların kimin talimatıyla verildiğini itiraf etmiş" ifadelerini kullandı. Örtünmeyi, açılmayı bukalemun misali ortama uymak olarak algılayanların HSYK'da ya da diğer kurumlardaki başörtülülerden rahatsız olmalarından daha doğal ne olabilir?

***

Başbakanlığı verdi, Meclis Başkanlığı'nı çok gördü

Meclis Başkanlığı seçiminde MHP'nin tutumu bazı çevreleri çok rahatsız etti. Seçim sonuçlandığında muhalefet kulisinde CHP'lilerin kızgınlığını görünce, aklıma CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Başbakanlık' teklifi geldi. Daha bir hafta önce Başbakanlık teklif ettikleri Devlet Bahçeli'ye öfke kusuyorlardı. “Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir" diye bir atasözümüz var. CHP çok kıymet verdiği MHP'ye elindeki kuşu vermek yerine daldaki iki kuşu önerdi. Devlet Bahçeli de eldeki kuşu isteyince kıyamet koptu. CHP Başbakanlık teklif ettiği MHP'ye Meclis Başkanlığı'nı çok gördü. Üstelik MHP'nin adayı Cumhurbaşkanlığı için çatı adayı olarak gösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu idi.
#Gülen Cemaati
#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#AK Parti
9 yıl önce
Er-do-ğan-ı ye-dir-me-yiz
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak