Versay Sarayı tarihi bir Fransız şatosudur. Sarayın ilk binasının yapımına 1661'de başlanmıştır, daha sonra değişik zamanlarda genişletilmiştir. Saray, günümüzde müze olarak kullanılır. Roma İmparatorluğu'ndan sonra ilk defa bu sarayda büyük ölçüler kullanılmıştır. Bunun sebebi ise zengin ve merkezi krallık yönetimiydi.
Sarayın ilginç bir özelliği, yapımında tuvalet veya banyo düşünülmemesidir. Bunun sebebi o zamanki asillik anlayışında, asillerin istediği yerde ihtiyaçlarını giderebileceğidir. 1768'e kadar da sarayda işleyen tuvalet yoktu. 1789 yılında Fransız Devrimi'nden sonra bütün sarayda sadece 9 tane tuvalet vardı ve bunlar yalnızca kral ve yakın aile üyelerine aitti. Sarayın geri kalan çalışanları lazımlık kullanırdı ve bu kokular daire ve genel atmosfer ile çalışanların giysilerini tamamen sarardı. Yasaklanmış olmasına rağmen
. Bu yazılanlar bir Vikipedi bilgisidir. Batılıların ya da Avrupalıların tuvalet kültürü ile ilgili geniş kapsamlı bilgilere başka kaynaklardan ulaşılabilir.
Derdimiz Avrupa'nın eşsiz(!) kültürünü irdelemek değil tabi. Niyetimiz bu eşsiz(!) kültürün bugünkü Avrupa'nın siyasetine yansımaları.
Bugünlerde sosyal medyada dolaşan Erbakan'ın AB ile ilgili videolarını o yıllarda canlı bir şekilde izleyip keyif alanlardanım. Avrupa Birliğinin bir Hristiyan kulübü olduğunu ve hiçbir zaman bizi arasına almayacağını rahmetli Erbakan'dan öğrenmiştik. Bugün tam da bunları yaşıyoruz.
Avrupa Birliği, Türkiye'yi en zor zamanında yalnız bıraktı. Sadece yalnız bırakmadı, kendisine darbe yapanlara arka çıktı.
Öteden beri teröristlerin hamiliğini yapan AB, Türk demokrasisine darbe indirmek isteyen FETÖ'nün de hamisi olmuş çok mu!
53 yıllık AB Türkiye ilişkilerinde Avrupa ilk kez ikiyüzlü davranmadı. Daha doğrusu gerçek yüzünü gösterdi. Bakın Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ne diyor
Cezaevindekiler kim? Darbeci FETÖ'cüler ile terörist PKK'lılar. Bir de onlara yardım ve yataklık yapanlar. Demek AB'nin 53 yıldır istemediği halde Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesinin sebebi Türkiye veya Türk halkı değil.
Ne kadar göz yaşartıcı bir durum değil mi! Bu arada Schulz, ekonomik yaptırımlardan bahsediyor. Kendi adamlarını kurtarmak için Türk halkının tamamını ekonomik yaptırımlarla cezalandırma tehdidinde bulunacak kadar haddini aşıyor.
Açık açık Türkiye düşmanlığını sergilemekten imtina etmiyor artık. Avrupa Parlamentosu kararı bunun en açık örneği. Her ne kadar Almanya Başbakanı Merkel başta olmak üzere bazı AB yöneticilerinin farklı söylemleri olsa da bu düşmanlık artık saklanamaz hale geldi.
Yıllarca besledikleri FETÖ'nün kökü kazınıyor. Yine yıllarca besledikleri PKK'ya ağır darbeler indiriliyor. Türkiye'nin bu kararlılığı karşısında Avrupa'nın gerçek yüzünü göstermekten başka çaresi kalmadı.
Yani 53 yıldır Türkiye ile sürdürdükleri flörtün gerekçesi kalmadı. Türkiye içerisindeki aparatlarını artık koruyabilecek imkanları kalmadı. 100 yıl sonra Türkiye'yi işgal etmek için yetiştirdikleri Fetullahçı teröristler başarısız oldu.
Çünkü 15 Temmuz'da Lozan'ı çiğneyerek, Türkiye'yi işgal etmek isterken suçüstü yakalandıklarının farkındalar. Onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sakın Lozan'ı karıştırma diyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyimiyle “
”, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun deyimiyle “
” Ancak küçük bir ricamız olacak. Bizi istemediğinizi biliyoruz. B
Türkiye'yi” şarkısını çığırdığınızı da biliyoruz. Lakin Hitler, Ortaçağ, Engizisyon, fundamentalist, diktatör, Nazizim gibi kavramlarla bizi itham etmeye kalkışmayın.