|
İçimiz rahat mı?

İyi büyüdük. Yeni yazılarımızdan birinde, “rakamlar büyürken küçülen nedir” diye sormuştuk. Önce kıymetli bir iktibas: “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın ordusu Viyana'yı ikinci defa muhasaraya gittiğinde, düşman ordusundan bir misli büyük. O zamana kadar Osmanlı orduları düşman kuvvetlerinin yarısı kadar. Kuvvetin, sayısının büyümesinde olduğunu zanneden zihniyet, yani ölçü bozukluğu o günlerde başlamış gibi görünüyor.” (Turgut Cansever, Ev ve Şehir, sayfa 88.) Rakamlar, rakamlar, rakamlar.



Konumuzla ilgisiz görünebilecek bir örnek: Mesela sıklıkla anket düzenleniyor. Kendi adıma, her olaydan sonra anket düzenlenmesine karşıyım. Velev ki doğru bir iş yaptınız ve buna rağmen oy oranınız düştü. Pişman mı olacaksınız?



Gelinen yer biraz da burası değil mi? Unutmayalım:

Bizler, siyasetten değil, istikametten sorumluyuz.

Kişiler ve kurumlar değişir, hakikat değişmez. Herkes gider, o kalır.



Varlık uzaklaştırır, yokluk yakınlaştırır. Dünün ve bugünün münasebetlerini birbiriyle kıyaslamak bile bize çok şey söyleyecektir. Vaziyeti anlayacağız. Dememiz o ki, “güzellik bir varlıktır” sözünün dışına çıktık, çıkıyoruz. Evlerin ve gönüllerin arası açılıyor. Hanelerden yeni yaşam alanlarına, harflerden rakamlara…



Sayının fazlalığını, maddiyatı ve siyasi gücü silah olarak görenler var. Bir atalar sözü:

Silah sahibine bile düşmandır.


Bir âlemin temsilcisi olduğumuzu, yüz yıl sonra yeniden geldiğimizi söylüyoruz. Doğrudur. Fakat şunu da belirtmeliyiz: 'Başkasının kötü olması bizi iyi yapmaz.'



***


Hak deyince akan sular durur. Bizim için duruyor mu?



Bazen karşımızdaki insanın kim olduğuna dair en ufak bir fikir taşımayız.

Neler yapmış ve yaşamış, kimlere faydası dokunmuş, hangi hayırlı hizmetlerde bulunmuş, bilmeyiz. Buna rağmen hakkında hiç çekinmeden konuşur, hatta onu sıkılmadan yargılarız. Hatalarımızın önemli bir kısmı buradan ve böyle başlar. Bir de bu: En çok şeyi, bilmediğimiz konularda biliyoruz.



Seyrediyoruz. Hiçbir hayat tecrübesi olmayan kimseler dahi en güngörmüş isimlere akıl vermeye niyetlenebiliyor. Zaten eleştiriyorlar, onu demiyorum. Mesele eleştiri değil, düşmanlık ve hadsizlik. Büyük sözü: “İslâm'ın şartı beş, altıncısı haddini bilmek.” Biliyor muyuz? “İnsaf dinin yarısıdır” denir. İnsaflı mıyız?



Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında bir burukluk yaşandı, üzüldük. Tarafların yazdıklarını okuyor, yaptıklarını görüyoruz. “İki ebe bir çocuğu topal eder” sözünü söyleyip ipin ucunu başkanlık sistemine bağlayabiliriz. Konumuz bu mudur? Hayır. İpin diğer ucunu da unutmayalım. Yani tamamını. O neydi?



Suut Kemal Yetkin'in satırlarını hep beraber okuyalım: “Bir zamanlar Yahya Kemal'e saldıranların bugün adlarını bile hatırlayan yok. Bunlar hâlâ yaşıyor mu, bilmiyoruz. Ama Yahya Kemal yaşıyor. Bütün bunlar, bir sanat ve edebiyat buhranı karşısında değil, bir ahlak buhranı karşısında olduğumuzu gösteriyor.” (Yokuşa Doğru, 1963, sayfa 20.)



'Ahlak buhranı' ifadesini oradan alıp buraya koyalım.


Şimdi sarp bir yokuşun önündeyiz. Hangi sözü kılavuz edinip yola çıkmıştık, bir düşünelim.




#Turgut Cansever
#Ev ve Şehir
#Yokuşa Doğru
8 yıl önce
İçimiz rahat mı?
En iyisi Livakovic en kötüsü Numanoğlu
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak