Sıklıkla Gazi Mahallesi'ne yolum düşüyor. Üç gün önce gördüğüm bir duvar yazısı: 'Cephe - Hizbullah omuz omuza.' Duvarlarda, Hizbullah ve Nasrallah'la ilgili çok sayıda övücü slogan var. Bu yakınlığın ideolojiden değil de mezhepten kaynaklandığı oldukça açık. Aynı kesim, vaktiyle, bizi İran'a göndermek istiyordu. Biz yurdumuzda kalınca, kendileri gitti, gidiyor.
Bütün kırgınlıkları ve kızgınlıkları bir kenara bırakacak, kişisel meseleleri sonlandıracak, en basit ifadeyle 'önce vatan' diyecek bir ruha.
Bugün Erdoğan üzerinden millete ve memlekete düşmanlık edenler, dün Erbakan üzerinden bunu yapıyordu. Bu şekilde isimler vererek, eski devirlere kadar gidebiliriz, gitmeliyiz.
Biliyor ve yaşıyoruz ki, bu toprakların hain kontenjanı daima yüksek olmuştur. Birbirlerini hemen bulur, dayanışma içine girerler. Buna karşılık, bizler ne yapıyoruz, yapmalıyız?
Hep birlik ve beraberlikten bahsediyoruz. Peki, uygulama noktasında ne durumdayız? Edebiyat âlemine, siyaset dünyasına, medya sahasına bir bakalım. Gördüklerimiz, içimizi rahatlatıyor, umut veriyor mu? Yazmıştık, yine yazalım:
***
Bizi kuşatan büyük bir fenalığın içindeyiz.
Seçenekler artık ikiye inmiştir: Burası ve karşısı.
'Burası' neresidir ve nedir? Mümin güven yurdudur. Türkiye emin beldedir. Müslümanların güvencesidir. Ülkemiz uzun bir aradan sonra tekrar ümmetin umudu oldu. Sonrası malum. Zalimler dışardan, bölücüler içerden, azılı laikler sosyal medyadan, aşırı hainler her yerden saldırıyor.
Sağlam durmalı, dirayetli olmalıyız. İsmet Özel, “herkesin bahanesi var, senin yok” derken, kime seslenmiş olabilir?
Evet, terör.
Elcevap: Belhum adal.