|
Ya finansal soygunun çaresi var mı?

Küresel krize karşı birleşen sivil toplum örgütleri ve destek veren siyasi aktörler, önceki gün manşetlere taşınan “tüketim-üretim” kampanyasını başlattılar. Oysa kampanya içerisinde tüketimin ve üretimin en büyük aracı sektörü olan bankaların adından söz edilemiyor.

Bankalar neden önemlidir?

Ülkemizde hane halkı borç oranı oldukça düşüktür. Hane halkının servetini eritmeye yönelik tüketim harcamaları zaten teşvikle sürmektedir. Bu uygulamaların yanı sıra borca dayalı tüketim de teşvik edici olabilmelidir. Ama borca dayalı tüketimde ülkemiz çok büyük bir sorunla karşı karşıyadır.

Türkiye''de bankaların tüketim eğilimine katkıları şu sıralar ana çerçevede kredi kanalları açısından sürmektedir. Veya daha doğru anlatımla, tüketim eğiliminde kredi kullanım alanını kredi kartı üzerinden teşvik etmektedirler. Bu durumun ne kadar sakıncalı sonuçlar doğurduğunu her kriz döneminde kredi kartı intihaları ile yıllardır yaşıyoruz. Bir anda işsiz kalan bir tüketiciler tıpkı tefeci kucağına düşmüş gibi kredi kartı üzerinden bankalara servetlerini kaptırabiliyorlar. Faizler ödenebilecek gibi “makul” bir oranı hiç mi hiç ifade etmiyor. Etseydi neden intihar veya hacizler kredi kartlarında yaşanıyor diye sormak gerekir.

21 Mayıs günkü yazımda “Tefecilik yasaksa kredi kartı ne?” soruma okurlarımızdan ilginç yanıtlar geliyor. Konu öyle hiç de “paran yoksa harcama” mantığı ile açıklanabilir bir sorun değil.

Mesela normal olarak kredi bile verilmeyen kişiye bankalar nasıl platin kart yolluyor? Kredi kartını verirken çok cömert olan bankalar neden tahsilâtta çok sertler? Neden kredi kartı borçlarından yıllarca temerrüde düşenlerin borçlarını normla krediye dönüştürüp tahsil etmeye isteksizler? Çarpıklıkları ortaya seren sorular okur maillerinde uzayıp gidiyor.

Burada sorun bankalar değil; bunu net olarak ifade edelim. Bu sorun hükümetindir. Kredi kartı kullanımına yasal limitler getirilmelidir. Mesela adamın resmi gelirine karşılık belirli bir üst limit ile kredi kartı verilebilmelidir. Ve de bu limit tüm bankaları kapsamalıdır. Ayrıca kredi kartı faizleri de tahvil-bono gösterge faizlerinin belirli bir oranı üzerinde olmamalıdır. Eğer iş piyasa denilerek aşılıyorsa “neden tefecilik” yasak?

Tefecilikle kredi kartı arasındaki farkı açıklasınlar yeter ki! Neden biri yasak biri yasal…

Bankalar neden suçlu değil diyoruz? Çünkü piyasa nasıl belirlenir ise o piyasada hareket edilir. Mesela bankalar kredi vermiyor diye nerede ise herkes şikâyet ediyor. Oysa çözüm yine hükümetin elinde. Hatta çözümü yine Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince söylemiyor mu? “Açın sermaye piyasasını” diyor.

Bakın bugün sermaye piyasasında şirketlerin hisse senetleri satılıyor. O hisse senedi sahipleri şirketin borçlarından sonraki en son alacaklılardır. Şirket kâr yaparsa temettü (kâr payı) alabilirler. Oysa borçlanma senedi ilk alıcı grup içerisindedir. Yani şirketler hisse senedi yerine borç senedi satsalar yatırımcıları 1- Şirket varlığından öncü alacak grubunda yer alırlar, 2- Şirket zarar etse de para almaya devam ederler. Her iki şartta borç senedi sahipleri hisse senedi sahibinden daha üstündürler.

Kredi faizleri yüzde 20-25 seviyelerinde diye söylenip bu maliyetlerde iş yapılamayacağı belirtiliyor. Oysa devlet kâğıtlarında faiz yüzde 12 seviyelerinde ve kredi faizleri ile fark yüzde 100''ü aşmıştır. Özel sektör devletten iki kat daha pahalı kredi kullanıyor. Bu çok adaletsiz bir düzen…

Sermeye piyasasından borçlanma imkânını bir an önce devletle aynı şartlarda özel sektöre de açmak gerekiyor. Bu sayede bankaları tek başlarına hâkim piyasa konumundan alabiliriz. Ve sistemi bankaların esiri olmaktan kurtarabiliriz. Peki, neden yapılmıyor?

İşte sorun da burada. Şikâyet ediliyor, intiharlar yaşanıyor ama sorunlar bir türlü çözülmüyor. Bu ülkede bilmediğimiz bir “güç” mü var? Bir el “şikâyet et ama çözme” mi diyor.

Sorunları çözdürmeyen gizli güç nerede ve kim?

15 yıl önce
Ya finansal soygunun çaresi var mı?
Ayıp!..
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!