|
Bir Felsefe Dili Kurmak (IV)

"Efendiler! Burası bir Dârülfünûn değil, ben bir Dârülfünûn hocası değilim, sizler de Dârülfünûn talebesi değilsiniz. İşte [derse] buradan başlayabiliriz!"

Mehmed Akif merhûm Dârülfünûn''daki ilk dersinde işte böyle demiş... Lâkin siz siz olun büyük adamların kendi vasıfları hakkındaki tevazûlarını zâhirine hamletmek hatasını işlemeyin!

Sözümüzü tutalım ve biz de burada böylesi bir hataya düşmeyelim. Akif merhûm –her büyük adam gibi– "olan"ı "olması gereken"den ayırabilecek evsaftaydı ve hiç kuşkusuz olan''ın/olmakta olan''ın ne denli aşağılarda seyrettiğini de gayet iyi bilmekteydi.

- "İşte buradan başlayabiliriz!"

Yani ne olduğumuzu bilerek... Yani yoksulluklarımızı, yoksunluklarımızı farketmiş olarak.... Yani seviyemizi hiç değilse kendimize itiraf etmekten çekinmeyerek.... Yani bir işe başlamak için gerekli olan yegâne şartı, tevazû şartını yerine getirerek... Yani şimdi ve burada, şimdiden ve buradan....

Şimdi ve burada..... Başlanacak yer ve zaman her hâlukârda şimdi ve burada ile muttasıf bir yer ve zaman olmalıdır. Nitekim Akif de başlanacak yeri göstermiş: buradan...

Şimdi, şimdiden ve buradan başlayan bir büyük adamı daha, Babanzâde Ahmed Naim''i dinleyelim:

- "[Babanzâde Ahmed Naim] Galatasaray Sultanîsinde Arapça hocası olmuş. Dediğine göre, günün birinde, o dönemin Maarif Nazırı Emrullah Efendi kendisini çağırmış, demiş ki: "Ben seni üniversiteye Psikoloji hocası yapacağım!" O zaman Emrullah Efendi''nin bir üniversite reform girişimi var. Naim Bey de: "Aman efendim, ben ne anlarım Psikoloji''den?" demiş. "Bak Naim Bey!" diye karşılık vermiş Emrullah Efendi, "Bu memlekette kime, seni üniversitede şu dersin hocası yapacağım desem, bana aynı şeyi söyleyecektir. Bak sen üstelik iki dil biliyorsun: biri Fransızca, bir de Arapça; yani bir bizim eski dünyamızın klasik dili; bir de yeniden girdiğimiz dünyanın temel dillerinden bir tanesi... Bir ondan okursun, bir bundan, işin içinden çıkarsın!"

"İşte biz de böyle girdikti felsefeye" diye anlattıydı bana Naim Bey, "iyi kötü bir şeyler de yaptık. Tam şöyle oturacaktık ki dersimizde, konumuzda; dediler ki: "Psikoloji hocası geldi, sen şimdi burada Ahlâk okutacaksın! (O sırada Mustafa Şekip gelmiş Cenevre''den). "Aman" demiş Naim Hoca, "Ben bunu zaten zorla öğrendim. Nasıl olur? Ben bu Ahlâk''ı nasıl yaparım?" "Onu da öğrenirsin" demişler. "Ben yine kafayı vurdum" diye anlatıyor Hoca bana; Ahlâk filan derken, günün birinde Mehmet İzzet gelmiş; "Ahlâk''ın da hocası geldi" demişler: "Sen –o zamanki adıyla- Ma''ba''de''t-tabia (Metafizik) okutacaksın!"

Macit Gökberk, hocası Babanzâde''nin tevâzuunu zâhirine hamletmek hatasını işleyenlerden... Güya demek istiyor ki: "İşte bize felsefe okutacak adam hasbelkader bu işlerle meşgul olan biriydi."

İnsanın diyesi geliyor ki siz de hasbelkader bu işlerle meşgul olan böyle bir zâtı bulun da Ahlâk, Psikoloji, Metafizik gibi "demir leblebi" dense sezâ felsefe derslerini size okutuversin!

Acaba Ahmed Naîm neler okutmuş, nasıl okutmuş idi? Öyle ya, acaba kendileri hasbelkader meşgul olduğu sanılan (çağdaş) felsefe''yi ne düzeyde anlayabilmiş ve anlatabilmiş idi?!?

İsmail Kara''nın "Bir Felsefe Dili Kurmak: Modern Felsefe ve Bilim Terimlerinin Türkiye''ye Girişi" (Dergah Yayınları, İstanbul, 2001) adlı eserini okuyan her felsefe-sever''in bile hemen anlayabileceği gibi, Felsefî terimlerin Türkçeleştirmesi çabalarının en muktedir ve gayretli ustalarından biri olan Babanzâde Ahmed Naîm, tâbir-i âmiyanesiyle "çoluk-çocukla çelik çomak oynamanın" sıkıntısıyla birşeyler yapmaya çalışmış ve gerçekten de şimdi ve burada felsefe yapmanın sevdasıyla tutuşan hiçbir hikmet âşığının müstağni kalamayacağı devâsâ bir mirası ardıllarının istifadesine sunmayı başarmıştı.

O ki meşhûr (!) Fatih Türbedârı Amiş Efendi''nin damadıydı... O ki bilgiç değil, bilakis bilgin ve bilge bir zâttı. O ki sadece Dâvâ-yı Kavmiyet gibi reddiyelerin değil, Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi gibi –ömrünün âhirinde kaleme aldığı- şaheserlerin müellifiydi.

Psikoloji dersi okutması istenince kendisinden –ki isteyen kim bir düşünün hele!- "Aman efendim, ben ne anlarım Psikoloji''den?" demiş, diyebilmiş bir usta!

Ahlâk dersi okutması istenince, "Aman efendim, ben bunu zaten zorla öğrendim. Nasıl olur? Ben bu Ahlâk dersini nasıl okuturum?" diyebilecek kadar büyük bir ahlâk sahibi!

Metafizik dersi okutması istenince, "iş başa düştü" deyip o dersin de hakkını verenlerden...

Bilenler bilir, hani beni çileden çıkaran bir lâf u güzaf vardır: "Bizden kim çıktı ki? Bizde adam var mı?", vs.

İşte size adam gibi adam! Doğu''ya da, Batı''ya da vâkıf gerçek bir bilgin... Öyle asırlar öncesinden filan da değil... Yıkıldığı, çöktüğü söylenilen acılı günlerin tanıklarından.... Vefat tarihi de 1934.

Evet yanlış yazılmadı: 1934.

Son 70 senenin mahsûlatını toplayınız; Babanzâde''nin bir dipnotu bile eder mi gelin birlikte bir mukayese edelim.

Fazla söze ne hacet! Haleb de burada, arşın da!

23 yıl önce
Bir Felsefe Dili Kurmak (IV)
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’