|
Bütün hesapların üstündeki hesap..
Başbakan
Ahmet Davutoğlu
'nun veda konuşması siyasi tarihimizde örnek gösterilecek bir olgunluk örneği oldu.
Saygın, değer içeren, vakur, biraz buruk, vefalı, ülke ve millet sevgisi ile dolu..


Sanki yeni Başbakan olmuş gibi, sanki bir şeye başlarken yapılabilecek bir konuşma gibi yapıcı, toparlayıcı, AK Parti ve ülke üzerinde hassasiyetleri önceleyen,

çatışmayı değil kaynaşmayı

esas alan,

spekülasyonlara

yol açacak ihtimalleri ortadan kaldıran, ismi üzerinden yürütülen

fitne

kapılarını kapatan cümleler kurdu. “

Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak”

şeklindeki ifadeleri gibi.



Türkiye'nin siyasi tarihi, ayrılışların, vedaların yol açtığı krizlerle, çatışmalarla, yıkımlarla doludur

. AK Parti Genel Başkanlığı'na ve Başbakanlığa gelişi nasıl olmuşsa, bunlardan ayrılırken de aynı olgunluğun örneğini verdi Davutoğlu. Örneğine alışık olmadığımız bir tavır, Türk siyasi tarihine

değer katan

bir yaklaşım gösterdi. Arkasında

öfke, kin, nefret

bırakmadı.



Kardeşlik hukuku bozulmaz


Cumhurbaşkanı Erdoğan için de bu böyleydi. Dünkü açıklamalarında Davutoğlu'ndan sitayişle söz etti:

“Sayın Başbakan'a yaklaşık 20 aydır vermiş olduğu kıymetli hizmetler için şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Sayın Başbakan'ın milletimizin gönlünde müstesna bir yere sahip olduğuna inanıyorum.”


Cumhurbaşkanlığı çevresiyle yaptığımız görüşmelerde Erdoğan'ın benzer cümleleri hep öne çıkıyordu.

Başbakan'la arasındaki kardeşlik hukukunu kimsenin boşa çıkaramayacağı vurgusu, helalleşmeleri, yol arkadaşlığına dönük cümleler, tahrik ifadeleri kullanılmaması

gibi. Hatta

bazı televizyon kanallarında yayınlanan Davutoğlu'na yönelik salvolardan rahatsızlığını

açıkça belirtmesi gibi.



Hedef Anayasa ve Başkanlık..


Madem notlara girdim, o görüşmelerden birkaç ayrıntı daha ekleyeyim: Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin

çok büyük bir mücadele

verdiğine ve bunun devam edeceğine, bölgede

bütün oyunların Türkiye üzerine kurulduğuna

, bu yüzden sistemik değişimin zorunlu olduğuna,

güçlü bir Türkiye kurulması

gerektiğine, tehditlere ancak bu yolla karşı durulabileceğine inanıyor.

Yeni Anayasa ve Başkanlık

sisteminin bu yüzden öncelikli olduğuna işaret ediyor. Öyle görünüyor ki, yeni Genel Başkan belirlendikten ve hükümet şekillendikten sonra

gündem hızla bu alana yönelecek

.



Cumhurbaşkanı da Başbakan da,

bütün hesapların üstündeki hesaba göre

bir duruş gösterdiler. İşte bu, bizim son dönemde tanık olduğumuz

en üst siyasi olgunluk düzeyi

dir. Onlar bunları söylerken, bazılarına ne oluyor da,

onlar kim oluyor da, çirkinlik, çirkeflik, fesatlık üzerinden

bir kamuoyu şekillendirmeye çalışıyorlar? Asıl

yadırganması, dışlanması, tecrit edilmesi

gereken kişi ve görüşler bunlardır.



Yeni “Kuruluş” dönemi..


Hepimiz, Türkiye'nin

yüzyıllık bir dönüşüm

geçirdiğini biliyoruz ve buna göre pozisyon alıyoruz. Çok büyük mücadeleler yaşanıyor.

Devlet aklı, perspektifi, yapısı yeniden biçimleniyor

. 20. yüzyılın vesayet dönemi kapanıyor,

yüzlerce yıla dayalı miras

bugüne çağrılıyor.

Ülke, millet, vatan, coğrafya, dünya

algımız yeniden biçimleniyor.

Yeni bir kuruluş dönemi

yaşıyoruz.



Bin yıllık tarihte yaşadığımız

üç büyük şok dalgasının

üçüncüsünden kendimizi kurtarmaya ve yeni bir tarihe geçmeye çalışıyoruz. Çevremizde, coğrafyamızdaki ülkelerin

haritaları

yeniden çiziliyor, yüzlerce yıl birlikte yaşayan toplumlar birbirine

boğazlatılıyor

,

şehir savaşlarına

hazırlık yapılıyor.



Bizlerse bu

uğursuz rüzgarı tersine çevirmeyi

, ayrışmanın yerine kaynaşmayı inşa etmeye çalışıyoruz. Türkiye için bile harita taslakları çalışılırken yaşadığımız şey, verdiğimiz mücadele,

Birinci Dünya Savaşı parantezini kapatma

mücadelesidir. Ama bizi

o savaş kadar büyük bir savaşla, tehditle

yüzleştirmek istiyorlar.



Darağaçları kuracak, liderleri asacaklardı


Böyle bir dönemde,

ülkenin lideri, ekibi, çevresi ile ona gönül veren, güç veren millete yeni bir 20. yüzyıl dayatanlar

asla başarılı olamayacak. Bu yolda en büyük kazancımız,

ortak bir davanın, mücadele alanının biçimlenmiş olmasıdır

. Bu yüzdendir ki,

Gezi isyanında, 17 Aralık'ta, terör adı altında yürütülen işgal girişiminde ana hedef bu mücadele ruhunu yıkmak, tüketmekti

. Türkiye'nin büyük yürüyüşünü, dönüşümünü,

tarih yapıcı

rolünü öne çıkaranları tasfiye etmek, ülkeyi teslim almaktı.



Dikkat edin,

her üç çokuluslu müdahalede de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı devirip Türkiye'nin yeni yükseliş dönemini başlamadan bitirmek istediler

.

Ukrayna

modelini denediler,

Mısır

modelini denediler,

Suriye

modelini denediler. Tarih yapıcı, yeni

kurucu irade

yi tasfiye etmek için senaryo üstüne senaryo uyguladılar.



Türkiye daha da küçültülerek yeniden

Anadolu içine hapsedilecekti

. İtibar suikastlerinden iç savaş senaryolarına,

mezhep

krizinden dünyadan tecrit etmeye kadar, her biri

başka başkentlerde pişirilen

oyunlar tezgahladılar.



Darağaçları kuracaklardı, liderleri asacaklardı

, binlerce insanı hapislere dolduracaklardı. Toplu yargılamalar için

büyük salonlar

bile ayarlamışlardı.

Sadece Erdoğan değil, onun yanında olan, arkasından yürüyen herkes hatta millet

cezalandırılacaktı.



Son saldırı planı, cepheyi bölmekti


İşte bu yüzden

Birinci Dünya Savaşı kadar yaygın bir tehdide Çanakkale kadar destansı bir mücadele

ile karşı koymaya çalışıyoruz. Bütün terör örgütlerini

tek çatı

altında toplayanlar, içerideki bütün muhalif çevreleri tek çatı altında toplayanlar vazgeçmedi, vazgeçmeyecekler.



İşte bu çevrelerin son senaryolarından biri, bu kurucu iradeyi zayıflatmak,

cepheyi bölmek

, öncü kadrolarda

zaafiyet

oluşturmak, direnci zayıflatmaktı. Bunu yapabilirlerse önceki senaryolardan çok daha büyük bir saldırıdan sonuç almış olacaklardı.

Kişisel çekişmeler, iktidar kavgaları, entrikalar

, bu büyük hesabın önüne geçecek, ortak mücadele zaafa uğrayacak, herkes kendi başının çaresini arayacaktı. Gezi ile, 17 Aralık'la, terörle başarılamayan çok daha

ucuz yoldan ve zaaflar istismar edilerek

başarılmış olacaktı.



Davutoğlu, o tavrıyla işte bu senaryoyu boşa çıkardı

. Önceki günkü konuşmayla, kendi ismi üzerinden

fitne

üretenlerin elindeki kozları almış oldu. Büyük bir sıkıntı olmasa bile,

küçücük huzursuzluklar, kafa karışıklığı

büyük zaafların temelini oluşturabilirdi. Bu yol kapatılmış oldu.

Yerine kim geçerse geçsin

, tarihin akışı devam edecek, Türkiye normalleşecek,

yeni yükseliş dönemi

nin değişimlerini bir bir gerçekleştirecektir.



Siyasi söylemlerin çok ötesinde bir dil


Erdoğan'ın her konuşmasında, bu mücadelenin

azmini, sancısını

gördük, görüyoruz. Bir dava,

bir Türkiye hesabı, bir coğrafya mücadelesi, bir tarih hesaplaşması

her cümlede ayan beyan ortadadır. Bu,

politik söylemlerin çok ötesinde bir dildir

. Bu dili anlamayanların nasıl savrulduğuna da çokça şahit olduk.



Her ne yaşanmışsa yaşanmış, Davutoğlu'nun

bütün bu yaşanmışların üstünde söz söylemesi

de, bu büyük hesabı her şeyin önünde gördüğünün göstergesi oldu. Erdoğan'la ilgili sözleri, partisi ile ilgili ifadeleri, Türkiye için duyduğu güven ve hassasiyet bütün işte bu gerçeğin göstergesidir.



Yeni 'Haşhaşiler'e birkaç not…


Burada, Gezi ve 17 Aralık müdahalelerine direnenlerin, hiç ummadığı bir yerden darbe yiyebileceği ihtimaline dikkatinizi çekmek istiyorum. Bizler

büyük Türkiye derken, mücadele derken, tarih yapıcı rol derken, haritalar yeniden çiziliyor derken birilerinin, karanlık köşelerde, özel olarak hazırlanan karargahlarda, kahvelerini yudumlayıp manzara seyrederken şantaj listeleri hazırladığını, itibar suikastleri için senaryolar yazdığını, paralelle mücadelede öğrendikleri fitne taktiklerinin pratiklerini yaptığını gördük

.



Bu

konjonktür fırsatçılarının terör ihalesi peşinde koşanlardan hiçbir farkı yoktur

. Uç kuruşluk çıkar uğruna, bütün bu çabaları

zehirlemek

için,

gizli saklı toplantılar

yapmakta,

adam asmaca

oynamaktadırlar. Ne kadar gizlenseler de herkes kimlerin nerede neler yazdıklarını

isim isim

bilmekte ama bu

yüz kızartıcı

çabalara rağmen

susmayı

tercih etmektedir. Susmanın sebebi

korku ve yılgınlık değil

, yanlış anlaşılmasın. Bu

çirkeflikten uzak durma

çabasıdır..



Bulaşıcı hastalık gibi


Siyasi iktidarın, ekonomik iktidarın alabildiğine genişlediği bir dönemde

entelektüel anlamda hiçbir şey üretemeyişimizin sebebi işte bu sığlıktır

ve

bulaşıcı hastalık

gibi yayılmaktadır.

Hakaret, iftira ve şantajların,

bir

akıl tutulması,

bir

tür zehirlenme hali

olduğunun farkındayız. Söz konusu

komitacılara

bir dur diyen çıkmadıkça, çirkinlik bütün değerleri ve hedefleri silip süpürecektir.



Ayrıca, hiçbir zaman bu kavganın hiçbir yerinden olmayanların,

her fırsatta başka bir mahallede iş kotarmaya çalışanların bizlere ayar vermeye yeltenmesine

kimse müsaade etmez, bu biline. Unutmasınlar, susmak sadece yüzsüzlükten uzak kalma ve o büyük mücadeleye saygı içindir.



Yeni bir Haşhaşi geleneğine

tahammülümüz yoktur, olmayacaktır.


#Ahmet Davutoğlu
#Yeni anayasa
#Başkanlı sistemi
#Haşhaşiler
8 yıl önce
Bütün hesapların üstündeki hesap..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi