|
"Derin uçurum"un mimarları siz değil misiniz?

AB Yüksek temsilcisi Javier Solana, karikatür krizi ve Papa 16''ncı Benedict''in sözlerine atıfta bulunarak; ''Bir sorunumuz var. Uçurum derinleşiyor, bunu son günlerde görüyoruz. Uçurum sandığımızdan daha derin. Bizim için bir saldırı kaynağı olmayan, ancak dünyada milyonlarca insan için böyle algılanabilecek sözleri, ifadeleri kullanma biçimimiz konusunda sakınımlı olmalıyız'' dedi ve Müslümanlarla dünyanın geri kalanı arasındaki uçurumun derinleştiğini söyledi. İyi niyetli cümleler ancak son derece yanlış bir tespit içeriyor.

Müslümanların dünyanın geri kalanı ile bir sorunu yok. Batı''nın Müslümanlarla sorunu var. Şimdi kalkıp bunu; Müslümanların kendileri dışında her topluma, kültüre, medeniyete düşman olduğu şekliyle sunmak, onları küresel tehdit, düşman ilan etmekle aynı ölçüde sorumsuzca.

Soğuk Savaş döneminde böyle bir sorun var mıydı? Batı-İslam ilişkileri tehdit üzerine mi kuruluydu? Hatta o zaman Batı''nın İslam''la ilişkileri yer yer “ittifak” ilişkisi içinde değil miydi? Batı, Sovyetler''e karşı kimlerle ittifak yaptı? Ki bunun, Müslümanlar için ne derece zararlı sonuçlar doğurduğu ortada. Afganistan''da “Rambo”lar kimlerle birlikte kime karşı savaşıyordu? Afgan direnişçileri Batı''nın özgürlük sembolü değil miydi?

Soğuk Savaş bittikten sonra değişen neydi? Bir zamanlar özgürlük sembolü olanlar neden birkaç yıl içinde yeryüzünün en gerici insanları, teröristler ve azılı düşmanlar oluverdiler? “Uluslararası terörizm, İslam tehdidi, radikal İslam” gibi kavramları kimler üretip pazarladı? “İslamcı terörizm”e karşı küresel ölçekte operasyonları kim başlattı?

“Medeniyetler çatışması” tezini kim hazırladı? Bu bir öngörü değil proje değil miydi? Neden böyle bir projeye ihtiyaç duyuldu? Bununla da kalmayıp “Medeniyet içi çatışma” tezini kim ileri sürdü? “İslam kendi içinde çatışacak” tezini doğrularcasına, yeniden sömürge harekatı başlattıkları İslam coğrafyasında kitleleri etnik ve mezhep eksenli çatıştırma stratejisini kim hazırladı? 1990''dan bu yana, özellikle de 11 Eylül''den sonra, Batı''nın 21. yüzyıla dönük politikaları, güvenlik stratejileri neden hep “medeniyetler çatışması” ekseninde hazırlandı?

Dünyayı “İslamcı faşistler”le savaşa çağıran, “Haçlı ittifakı”ndan söz eden, dini olarak bunu reddetse de siyasi sonuçları itibariyle bir nevi Haçlı savaşı yürüten, “Hristiyan Birliği” çağrıları yapan Batı değil mi?

Ordularıyla bu toprakları istila eden, kaynaklarını talan eden, akılalmadık işkence ve katliamlara imza atan, bütün bunları dini-kültürel bir motivasyonla yapan, esir kampları ve işkence merkezleri kuran onlar değil mi? Bütün bunlar Müslümanların kendi topraklarında olmuyor mu?

Onlarla ortaklık eden baskıcı rejimler, fakirlik, geri kalmışlıkla mücadele eden Müslümanlar özgürlüklerinden, tarihlerinden, kimliklerinden ve onurlarından başka ne istiyor? Ülkelerini istila eden, kaynaklarını sömüren, kimliklerine saygısızlık yapanların topraklarından gitmesinden başka ne istiyor?

Hal böyle iken, Batı kendine yeni bir düşman belirlemişken, bu düşman tezi üzerinden yeryüzünün önemli bir bölümünü ele geçirmeye ve yağmalamaya çalışırken, bu yolda bütün gayri insani ve gayri ahlaki yöntemleri denerken, ürettiği kavramlarla kitleleri zehirlerken, Vatikan ve Avrupa ülkeleri bu ganimet paylamışında ABD''nin yanında saf tutarken, dünyanın sürüklendiği kaosun sorumlularını gizlemeye çalışmak son derece ahlaksızca. Müslümanların, kendilerine yönelen yeni sömürge harekatına, Haçlı dalgasına karşı olmaktan başka ne günahı var? Ne yapsaydılar, önlerinden diz mi çökseydiler? Batı''nın bu müdahalesi dışında Müslümanların yeryüzünün diğer kültür ve medeniyetleriyle bir sorunu yok.

Dünyayı ayrıştıran, kamplara bölen, çatışmacı tezleri besleyen, bu yolda “İslam düşmanlığı” tezine sarılan Batı, kendi kötülüklerini Müslümanların üzerine yıkarak dünyanın geri kalanlarını da aynı düşmana karşı ortak cepheye çağırıyor. “Müslümanlarla dünyanın geri kalanı arasındaki uçurum derinleşti” derken bütün suçu Müslümanlara yüklemek, hepimize kör ve aptal muamelesi yapmaktan başka bir şey değil.

İsrailli diplomat patlayıcılarla yakalandı!

9 Ağustos 2006 tarihinde Arjantin''in Buenos Aires havaalanı güvenliği bir İsrailli diplomatı gözaltına aldı. Diplomatın büyük miktarda patlayıcı taşıdığı, Şili''ye gitmek üzere olduğu, uçak havalanmadan birkaç dakika önce gözaltına alındığı, protestolara rağmen Savunma Bakanlığı''na bağlı güvenlik birimlerinin dinlemediği, hükümetin serbest bırakılması yönündeki baskılarına rağmen askeri birimlerin İsrailli diplomatı bırakmadığı belirtiliyor.

Arjantin ordusu, ülkede İsrail misyonlarına yönelik “üçüncü saldırı” hazırlığı şüphesi üzerine yoğunlaşmış. 1992''de İsrail elçiliğinin bombalanması ve Temmuz 1994''da Arjantin-İsrail Dostluk Derneği''ne yapılan ve Hizbullah''a yüklenen saldırıdan sonra, yakalanan patlayıcıların yeni bir saldırıya hazırlığın göstergesi olduğu söyleniyor. Arjantin''de “üçüncü saldırı” yapılacağı, İsrail''in Filistin ve Lübnan''a saldırısıyla aynı döneme denk gelecek saldırıdan El Kaide''nin sorumlu tutulacağı ifade ediliyor. Arjantin kaynakları, diplomatın gözaltına alınmasıyla büyük bir komplonun önlendiği üzerinde duruyor.

18 yıl önce
"Derin uçurum"un mimarları siz değil misiniz?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset