|
Durban: Susturulan ulusların adalet savaşı
Güney Afrika'nın Durban kentinde düzenlenen BM Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı, Soğuk Savaş'tan sonra dünya sisteminin iki etkin aktörü olan ABD ve Avrupa ile İsrail'e yönelik en ciddi uluslararası "kalkışma"ya sahne oldu. Kölelik, sömürgecilik ve siyonizm mağdurları ortak bir zeminde hareket ederek, neredeyse dünya sisteminin aktörlerine meydan okudular. Amerika yüz kızartıcı köleci geçmişinin, Avrupa kanlı sömürgeci tarihinin, Nazi soykırımına uğrayanların kurduğu İsrail modern dünyanın "ırkçı devlet"i ilan edilmenin utancıyla yüzleşmek zorunda kaldılar.

Asya'nın, Afrika'nın ve Ortadoğu'nun halkları köleci, sömürgeci ve ırkçıların özür dilemelerini, insanlığa karşı işlenen cinayetlerin tazmin edilmesini Durban Konferansı'nda belki sağlayamadılar ancak çok önemli bir sürecin kapılarını aralayıp bütün dünyada etkisini gösteren etkin bir kampanya yürüttüler.

Avrupa sömürgeci geçmişinden dolayı tazminat ödemeyi şimdilik kabul etmese bile özür dilemeye hazır hale geldi. ABD de tazminata karşı çıkmakla birlikte köleleştirdiği toplumlar için özür dilemeyi kabul etti. Küreselleşme karşıtlığı ve mülteci akınından sonra sömürgecilik ve köleliğin sorgulanması Batı'nın gelecekte karşı karşıya kalacağı en büyük tehdit haline geldi.

"Siyonizm ırkçılıkla eş anlamlı"

İsrail ise, insanlığa karşı işlenen suçların en ağırıyla, ırkçılık suçlamasıyla köşeye sıkışmış durumda: Filistinliler'e yönelik şiddet ve terör yöntemleri yüzünden İsrail yönetimi ırkçı devlet ilan edildi ve Siyonizm, tıpkı Nazizm gibi, ırkçılıkla eş anlamlı olarak kabul edildi. Gerçi bu ifadeler Konferansı'ın sonuç bildirgesinde yer alamadı. Toplantıyı terk eden ABD'nin baskıları sonucu sonuç bildirgesinde çıkarıldı. Ancak dünyanın her bölgesinden gelen 3 binden fazla sivil toplum örgütü İsrail'i ırkçı devlet ilan etti. Resmi sonuç bildirgesi değil, dünya halklarının gerçek temsilcileri olan bu 3 bin NGO'nun ortak kararı, bütün dünyada yankı buldu ve İsrail insanlığın zihninde insanlığa karşı suç işleyen bir yönetim olarak yerini aldı.

Birleşmiş Milletler'in, 1975 yılında aldığı ve "siyonizm ırkçılığın ve ırk ayrımının bir şeklidir" ifadesinin kullanıldığı 3379 sayılı kararından ve zamanın ırkçı Güney Afrika rejimiyle İsrail arasındaki ittifaka dikkat çeken 1973 tarihli kararından hareket eden 42 Müslüman ülke, gerek Durban'daki Konferans'ta gerekse Konferans'ın ön hazırlıklarının yapıldığı Cenevre'deki toplantılarda İsrail ırkçılığına karşı etkin bir mücadele örneği sergilediler. Bu durum Müslüman ülkeler ve Filistin adına çok ciddi bir diplomatik kazanımdır.

Konferansın daha etkin bir şekilde sona ermesine engel olan tek talihsizlik belki de, hem köleliğin, hem sömürgeciliğin hem de siyonizmin aynı anda hedef haline getirilmesiydi. Bu durum Konferans'tan etkin sonuç alınmasını engelledi ve ABD, Avrupa ve İsrail'i aynı hedef almanın sıkıntısı yaşandı. ABD'nin Konferans'ı terk etmesinin sebebi, İsrail'in mahkum edilmesi değil, Amerika'dan da kölelik tazminatı istenmesinin de bu boykotta büyük etkisi var.

İsrail yasadışı bir devlet

İsrail Başbakanı Ariel Şaron hakkında Belçika'da insanlık suçundan dava açılması, İsrailli üst düzey askeri görevlilere yönelik insan haklarını ihlal suçlamaları ve son olarak Durban'da bu ülkenin açıkça ırkçı devlet ilan edilmesi, İsrail'de tam anlamıyla paniğe neden oldu. Daha önce savaş suçlusu olarak gözaltına alınabileceği endişesiyle askeri yetkililerin Avrupa'nın hangi ülkelerine nasıl gidebileceklerine dair sıkı bir denetim uygulamaya başlayan İsrail Dışişleri Bakanlığı, Durban Konferansı sonrası durumu değerlendirmek için İsrail'deki tüm büyükelçiliklerin temsilcilerini acil bir toplantıya çağırdı.

Ancak bu gelişmelerin İsrail için ortaya çıkardığı ölümcül bir gelişme daha var ki, işin en korkutucu yanı da bu: Durban Konferansı, İsrail'in yasallığını tekrar dünya gündemine taşıdı. Yani Tel Aviv yönetimi çok ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalabilir ve yasadışı bir yönetim durumuna düşebilir. İsrail dışişleri çevrelerini panikleten nokta burası.

Sessiz kitlelerin tarihi zaferi

Ortadoğu'da İsrail karşıtı söylem güçlenip, barış sürecine yönelik umutlar azalırken, Avrupa'dan Çin'e, Rusya'dan Afrika ve Güney Asya'ya kadar İsrail'e yönelik tepkiler güç kazanıyor. Durban'da İsrail ırkçılığına karşı blok halinde kendini gösteren karşı çıkışa tahammül edemeyen ABD ve İsrail'in Konferans'tan çekilmesi, siyonizmin bir terör politikası olduğuna dair kanaatin ne denli güçlendiğini gözler önüne serdi.

ABD, Hindistan ve Türkiye dışında bütün dünyada yalnızlığa sürüklenen İsrail, bu gelişmeler sonrası biraz olsun özeleştiri yapmak yerine, başta BM olmak üzere dünyayı karşısına aldı ve herkesi Yahudi düşmanı olmakla suçlamaya başladı. Şaron yönetiminin tazyiklediği öyle bir paranoya işleniyor ki, İsrail halkı bütün dünyaya karşı histeri nöbetine yakalanmış gibi. "Hitler bile bu kadarını hayal edemezdi" diye yazan İsrail basını, "Bütün dünya bize karşı" tezini işliyor.

Durban Konferansı resmi olarak başarıya ulaşmamış görünebilir. Ancak başta İsrail olmak üzere, ırkçı, şiddeti bir devlet politikası uygulayan ülkelerle kölelik ve sömürgecilik geçmişi olanlar için korkutucu bir süreç başlattı. Bu da dünyanın sessiz kitleleri için tarihi bir zaferdir.
#Durban
#BM Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı
#israil
#Adalet savaşı
23 yıl önce
Durban: Susturulan ulusların adalet savaşı
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti