|
Korku yok, umut var: Hiç kimse Türkiye’ye geri adım attıramaz..
Türkiye,
2016
yılında
çok ağır testler
den geçti. Devlet olarak, millet olarak
tarihin en zor sınavlarından biri
ni atlattık.
15 Temmuz
darbe ve
iç savaş
girişimi, bu ülkeyi toptan
imha etme planı
olarak servis edildi. Ülke içinde
sistemin en mahrem alanlarına kadar nüfuz etmiş bir dış örgütlenme, bir istihbarat ağı
, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana ülkemize karşı en ağır saldırının
Truva Atı
oldu. Aynı zamanda, elli yıldır Türkiye içinde besledikleri bütün istihbarat
aparatları
da harekete geçirildi.


Ülkemizi hedef alan, bir darbe girişimi gibi servis edilen plan aslında bir

Sevr girişimiydi

. Çünkü

bir adım sonrası

böyle olacaktı. Başarılı olsaydı bugün ülke içinde

onlarca silahlı örgüt, şehirlerimizde sokak savaşları yapıyor olacaktı

. Ve Türkiye,

1. Dünya Savaşı

sonrası en ağır ve

yok edici buhran dönemi

ne girmiş olacaktı.



Atlantik İttifakı Türkiye'yi vurdu, hiç beklemiyorduk!


İkinci Dünya Savaşı

'ndan bu güne kadar,

kayıtsız şartsız

içinde bulunduğumuz, bölgesel ve uluslararası ölçekte bütün operasyonlarda beraber hareket ettiğimiz

Atlantik İttifakı, NATO'nun güneydoğu kanadını kontrol eden Türkiye'yi Mısır benzeri zoraki dönüşüme zorladı, olmayınca da Suriyeleştirme planı uyguladı

.



Bunu hiç beklemiyorduk.

Bu ölçüde bir tehdit okumamız yoktu

. Doğrudan

Batı tarafından vurulduğumuz son savaş 1. Dünya Savaşı'ydı

. Bizler onlarca yıl Batı ekseninde kendimize bir yer edinerek bu tehdidi

ebediyyen

ortadan kaldırdık sanıyorduk. Güney'den, Doğu'dan ve içeriden gelecek tehditlere yoğunlaşmıştık.



Küresel ölçekte terör ve başka tehditler konusunda

Batılı müttefiklerimizle
ortak hareket

ediyorduk. Daha önce yaşadığımız ABD destekli

darbeler

, Türkiye'yi

Batı ekseninde tutmaya

dönüktü. Bu müdahalelerin oluşturduğu tehdit de, tartışma biçimi de bugünkü yaşadıklarımızdan çok farklıydı. Atlantik İttifakı'nın merkez ülkelerinden biriydik,

askeri kanadının ağırlık noktalarından birini

oluşturuyorduk.



Ama

ilk kez bizzat Atlantik ittifakı tarafından vurulduk

. ABD istihbaratının kontrolündeki FETÖ ve diğer uzantılar harekete geçirilmişti. Bu sefer tamamen

imha

etmeye, parçalamaya dönük, geniş Ortadoğu için hazırlanan

“yeni harita”

nın

Türkiye ayağını oluşturmaya dönük bir plan

uygulanıyordu. 15 Temmuz müdahalesine bir

“İstiklal Mücadelesi

” ruhuyla karşı duruşumuzun nedeni buydu.



Türkiye ile jeopolitik hesaplaşma başladı..


Gezi

isyanından bu yana Türkiye için

servis edilen

bütün planları

dar iç politik müdahalelerin ötesinde

okumamız gerekiyor. AK Parti ve

Erdoğan'ı tasfiye etmeyi

amaçlayan,

“Türkiye'nin İslamlaşması”

tezlerini öne çıkaran bütün girişimlerin

21. yüzyıla dönük jeopolitik hesaplaşma boyutunun

okuması

çok dikkatli yapılmalı.



Mesele İslam coğrafyasındaki

büyük tasfiye ve yeni paylaşım

planlarıyla birlikte değerlendirilmeli, bu yaklaşımların merkezinde olan güçlerin Türkiye'yi Atlantik merkezden çıkarıp

“İslam ve tehdit”

kategorisine almaya çalışması ciddi biçimde sorgulanmalı.



Mesele İslam da değil aslında

. Mesele Türkiye'nin

yüz yıl sonra

yeniden ayağa kalkması, kendi yolunu çizmeye girişmesi, boyun eğme yerine meydan okuması,

yeni siyasi irade ve gücün küresel ölçekte kabul edilmesi

yönünde güçlü adımlar atmasıdır.

Yani Türkiye, ülke olarak cezalandırılıyordu

. Yeni yükselen güç olarak öne çıkmamalıydı. Birçok Avrupa ülkesini gölgede bırakacak çıkış yapmamalıydı.



'Yıldız Ülke'yi durdurmak: Bu savaş devam edecek..


Savaşın, saldırının nedeni buydu. İşin esası buydu.

Batı basınından, siyasi çevrelerinden pazarlanan söylemlerin tamamı iç kamuoyunu bir şeylere zorlamaya, saldırının gerçek sebeplerini gizlemeye yönelikti.

“İslamlaşma”

teziyle ülkemizi

örgütler

düzeyine indirgemeye çalışanların aslında böyle bir meselesi de yoktu.



Mesele;

Türkiye'nin yıldızlaşmasının

önüne geçmekti. Bu yüzden kafası ezilmeli, bacakları kırılmalı, zayıflatılmalı,

itaatkar
alana

çekilmeliydi.



Öyleyse

bu savaş devam edecektir

. Batı'nın Türkiye'ye yönelik tazyikleri, baskıları, yıpratıcı saldırıları,

psikolojik operasyonları

, iç kamuoyunu dalgalandırmaya dönük

manipülasyonları

devam edecektir.

Etnik

ve

mezhep
kimlikleri

üzerinden sokakları bölmeye dönük girişimler devam edecektir. Büyük hesabı anlamışsak, bundan sonra başka neler olacağını da anlamışız demektir. Ve biz bunu anladık…



Korkular üretip içeriye gömmek


Coğrafyamızda ne projeler uygulandığını, bunun Türkiye ayağında neler olduğunu ve

olabileceğini

, küresel ölçekte nasıl bir güç hesaplaşması yaşandığını, bu hesaplaşmanın

yeryüzünün nerelerinde fay hatlarını harekete geçirdiğin

i görüyoruz artık.



Bu yüzden

FETÖ
tartışmalarının da ötesinde

okumalara, sorgulamalara ihtiyacımız var. Yaşadığımız

birçok travmanın kaynağı Türkiye değil

, küresel güç mücadelesinin içeriye yansımalarıdır. Doğal olarak

Türkiye içine çok yoğunlaştık

.

Suriye

ve

Irak

'taki durum nedeniyle bölgemize çok yoğunlaştık.



Amaç büyük oranda buydu.

İçeriye, yakın çevreye sıkıştırmaktı

. Korkular, tehditler üretip Türkiye'nin başını öne eğmek, gözlerini karartmaktı. Kısmen başardılar.

İçerideki muhalif unsurları Türkiye düşmanlarına dönüştürerek

, ellerine

politik bahaneler

tutuşturarak, yapay gerekçeler üreterek bu ülkenin, devletin, milletin

hayallerini gömmeyi

denediler.



2017'de hangi ülke krize sürüklenecek?


İşte bu yüzden

inadına kafamızı kaldırıp daha uzağa bakmak

zorundayız. Küresel paylaşım mücadelesine, güç hesaplaşmasına bakmak zorundayız.

İçeride yüzleştiğimiz birçok sorunun cevaplarını oralarda aramak zorundayız

. Bu bakış bize hem ülkemizde hem coğrafyada yaşananların gerekçelerini verecektir. Bu bakış,

2016'da yaşadıklarımızın cevabını, 2017'de neler olabileceğinin ipuçlarını

verecektir.



Şahsen gelişmelere böyle bakmayı tercih ediyorum. Daha doğru tespitlere,

öngörülere

buradan ulaşma şansı buluyorum. Böyle yapınca da,

birçok ülkenin derin krizler yaşadığını

, bu hesaplaşmasının birçok ülkeyi

krizlere, istikrarsızlıklara

sürükleyeceğini,

olağanüstü stres birikiminin hiç ummadığımız ülkeler arasında, hiç ummadığımız bölgelerde büyük patlamalara yol açacağın

ı görüyorum.



Bir Avrasya Tüneli kadar olamadılar…


Türkiye için

“kritik eşik”

önemlidir ve biz bu

eşiğe çok yaklaştık

. Müdahalelere

savunma yerine taarruz

a geçerek cevap verme tercihimiz, tehditlerle içeride ve sınırlarımızda değil,

tehdidin kaynağında

yüzleşme tercihimiz sahip olduğumuz büyük beklentinin göstergesi. Her ne kadar

karamsarlık

pazarlansa da,

bu tercihler Türkiye'nin büyük beklentilerini yansıtıyor aslında

.



Dev projeler

le tarih yazılıyor, yüzyıllara

imza atılıyor

, günü kurtarma yerine

geleceğin Türkiye'sinin alt yapısı

kararlılıkla hazırlanıyor. Sadece

Avrasya Tüneli

bile bir ülkenin geleceğe nasıl umutlarla baktığının göstergesi olmaya yeter.



Hangi Avrupa ülkesi bu kadar kısa süre içinde böyle projeler uygulayabiliyor?

Onlar,

eskileri bile tamir edemez

hale geldi? Dünyanın birçok ülkesi, var olanı korumaya, çöküşü engellemeye çalışırken Türkiye

tereddütsüz adımlarla

geleceği koşuyor.



Hiç kimse Türkiye'ye geri adım attıramaz


Yüzyılların siyasi tecrübesini bugüne çağırdığımızda ülkemiz için, hele de böyle bir siyasi öncülükle,

geri adım diye bir şeyin söz konusu olmayacağını

,

hiç kimsenin Türkiye'yi buna razı edemeyeceğini

bilmek durumundayız.



Oysa bu müdahalelerin kaynağına bakanlar, o ülkelerin çok daha büyük krizlere sürüklendiğini ve

sürükleneceğini

,

zaaf

alanlarının hızla genişlediğini, korumacı ve reaksiyoner hale geldiklerini, içerideki

tehditleri dışarıya ihraç ettiklerini

görebiliriz.



Hiç kimse Avrupa Birliği için ortak bir ülküden, gelecek hesabından söz etmiyor artık.

Hangi ülke hangi bahanelerde kopup gidecek, o tartışılıyor.

Hiç kimse Donald Trump'ın ABD'yi peşinde sürükleyeceğini, ortak bir hedefe kilitleyeceğini düşünmüyor

. Daha çok ABD içinde ne tür bölünmelere,

toplumsal ayrışmalara

, sistemik sorunlara yol açacağını tartışıyor.



Bu iki güç, küresel ölçekte

kredisini, öncü ruhunu çoktan kaybetti

. İki güç de, ne kadar direnirse dirensin, yeni güç haritasında

alan daraltmak zorunda

kalacak ve biz bunu birkaç yıl içinde göreceğiz.



Üç bölgede savaş çıkabilir


Dünyadaki bu sıkışmışlık halini sadece Türkiye'nin sorunlarına indirgeyemeyiz

. Türkiye'den çok daha ciddi tehditler var. Bu tehditler

belki Baltık bölgesinde, belki Doğu Avrupa'da, belki Asya Pasifik'te çok ağır bunalımlar krizler şeklinde öne çıkacak

. Coğrafyamız

düşük yoğunluklu

çatışmalarla devam ederken bu bölgelerde birden çok devletin bir anda savaşa tutuştuğunu görebiliriz.



Küresel kriz belki

Doğu-Batı çatışması

şeklinde belki de Batı'nın kendi içinde patlayacak. Sanırım

2017'de

bu kriz bölgelerinin çok daha belirginleştiğini göreceğiz. Daha net tahminlerde, yorumlarda bulunacağız. O kriz haritası daha netleşmiş olacak, daha bir

Batı içine çekilmiş

olacak.



2017'nin ilk yarısı Türkiye için

sancılı

olabilir. Bunu bekliyoruz ve ülkemiz kendini bu yönde takviye ediyor. Belki yaşadığımız sıkıntılar, eksikliklerimizi görme ve ona göre hazırlık yapma fırsatı da doğurdu.

Zoru gördük, zora hazırlandık

, hazırlanıyoruz.



2017: Asıl tehdit edilen ülke Rusya


Ama kişisel olarak

2017'de en ağır bunalımın Rusya'yı vuracağını düşünüyorum

.

Rusya, Türkiye'den çok daha büyük tehditlerle yüz yüze

.

Hem Batı'dan hem Pasifik bölgesinden sıkıştırılıyor

. ABD/Avrupa ile Rusya arasında Trump döneminde bir

normalleşme

sağlanamazsa durum

dünyayı sarsacak

bir noktaya sürüklenebilir. Rusya'nın

iştah açıcı kaynakları

üzerinde büyük bir

paylaşım savaşı kapıda

bekliyor.



Vladimir Putin

liderliğindeki Rus siyasi aklı, bu tehdidi gördüğü için olağanüstü bir

caydırıcılıkla

karşı durmaya çalışıyor.

Suriye'ye girmek, Kuzey Kutbu'ndaki çıkışlar, Baltık bölgesindeki kriz yönetimi, nükleer gücün artık açıkça tehdit unsuru olarak kullanılıyor

oluşu, Moskova'nın çok büyük bir tehdidi savuşturma çabası olarak not edilmeli.



Artık haritalar kutsal değil, Fırat Kalkanı genişletilmeli


Türkiye, Batı ile ilişkilerini sadece kendisine yönelik tehditler üzerinden değil, küresel ölçekte

büyüyen yeni tehditleri göz önünde bulundurarak tekrar tanımlamalı

. Rusya ile ilişkilerini de,

Çin

gibi

Asyalı

güçlerle ilişkilerini de. Ülkelerin

hırçınlıklarını

sakinleştirecek hiçbir uluslararası

mekanizma

, söylem kalmadı.

Acımasız bir dünya tarihi

başlıyor. Kaynaklar ve pazarlar üzerinde

ölçüsüz güç gösterileri

başlayacak.



Her ne kadar

kötümser bir fotoğraf

olsa da, bu sürecin kendi coğrafyasında Türkiye'nin

elini rahatlatacağını

, daha da güçlendireceğini düşünüyorum. Türkiye'nin

büyüyerek var olma

dışında bir seçeneği yok. Suriye'nin kuzeyindeki

savunma kalkanı

için

hiçbir uluslararası kaygı gözetmeden

kendi yoluna devam etmesi gerekiyor.

Büyüyerek var olmanın yolu bu bölgeden geçiyor

.



Unutmayalım,

hiçbir ülkenin haritası artık kutsal değil

. Eğer harita değişecekse

Türkiye'nin kendi haritasını dayatmaktan başka çıkış kapısı yok

. Bu yüzden

Fırat Kalkanı

harekatının hızla Doğu'ya doğru

genişlemesi acil bir ihtiyaç

.




#Sevr
#Rusya
#NATO
#FETÖ
#Fırat Kalkanı
7 years ago
Korku yok, umut var: Hiç kimse Türkiye’ye geri adım attıramaz..
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset