|
Türkiye daha ne yapsın!
İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul Zirvesi,
yeni bir
başlangıç
, yeni bir
kıvılcım
, yeni bir
nefes
, bir
hareket
olabilir mi? Bir çözüm önerisi, bir
yol haritası
şekillendirir mi? Coğrafyayı etkileyecek bir yakınlaşma, bir
akıl
ortaya koyabilir mi? Türkiye'nin
dönem başkanlığı
nı aldığı zirve sonrası
İstanbul merkezli bir bölgesel inisiyatif,
perspektif geliştirilebilir mi?


Olmalı, yapılmalı.

Yapmak, başarmak zorundayız.

Bölgemizdeki bütün ülkeleri tehdit eden

vahim bir tablo

yla karşı karşıyayız. Bu tablo bizi

ürkütmeli, alarma geçirmeli

, acilen bir şeyler yapmaya itmeli, zorlamalı.



Yirmi yıldır, adım adım bir sinsi plan uygulanıyor. Yirmi yıldır, yıkım ve kriz anlamındaki her gelişmenin birbirini tamamladığını görüyoruz.

Her birini münferit kriz, gerilim olarak algılamak en büyük basiretsizliğimiz olacaktır. Ama maalesef bu yöndeki algı belirleyici oldu.



Afganistan işgalini

El Kaide

ile, Irak işgalini

Saddam

ile pazarlayanlar ve bizi

ikna

edenler, etnik savaşları, mezhep çatışmalarını da benzer formüllerle bize

satıyorlar

ve başarılı da oluyorlar.



Bu bir onur savaşı, kaybetmeyeceğiz


Kendi sözümüz, kendi gözümüz,

kendi düşünce ve bakışımızı önemsemekten uzak durduğumuz her gün, her yıl bize daha büyük yıkımlar getiriyor. Duruşumuzu sağlamlaştırmaya,

yerlileşmeye, yakınlaşmaya, kaynaşmaya

dönük her adımımız ağır bir şekilde cezalandırılıyor. Ama başka çaremiz yok. Bu yolu yürüyeceğiz. Bu krizlerin üstesinden geleceğiz.



Acı verici kararlar alıp, bedel ödeyip bu yolu sonuna kadar yürüyeceğiz.

Kimse kalmasa, kimse destek vermese, kimse uyanmasa bile bu gerçeğin izinden gideceğiz.

Başka hiçbir seçeneğimiz yok.

Anlamayanlar, farkına varamayanlar kaybedecek, eriyecek, silinip gidecektir. Öyleyse büyük yürüyüşte yanımıza kim gelirse omuz omuza verip o mücadeleyi vermek zorundayız.

Ülkemiz için, bölgemiz için, coğrafya için,

Müslüman ülkelerin tamamı için bu yolu yürümek zorundayız.



Bir onur savaşı bu. Bir benlik, bir kimlik, bir özgürlük, bir nefes alma savaşı.

Yoksa her şeyimizi kaybedeceğiz. Ülkelerimizi, şehirlerimizi, insanlarımızı, kimliğimizi. Tarihin

en zorlu

sınavlarından birini daha yaşıyoruz.

Son sınav yüz yıl önceydi

ve onu kaybettik. Bir daha

kaybetmeyeceğiz

. Bu sefer de kaybedersek belki yüz yıl kendimize gelemeyeceğiz.



İstanbul'un bir çağrısı var


İstanbul

bir merkezdir. Coğrafyanın atan kalbidir, derin tarihsel birikimdir, akıldır,

bin yıldır küresel güç mücadelesinin merkezlerinden biridir.

Öyleyse İstanbul önemlidir. Bugün küresel ölçekte itirazlara ev sahipliği yapan şehirdir İstanbul.

Bir İstanbul ruhu, ittifakı, kardeşliği, yakınlaşması sağlanabilir.

Coğrafyaya yayılan etnik ve mezhep eksenli çözülmelere, ayrışmalara, parçalanmalara, çatışmalara karşı bir

ortak akıl

merkezi haline getirilebilir.



Önyargısız bakış, cepheleşmemiş duruş, özgür düşünce

bu şehirden yükselebilir. Bütün bölgeye bir söz söylenebilir. Bir karar vereceksek, bir söz söyleyeceksek, harekete geçeceksek

hemen bugün

yapılmalıdır. Bir günü, bir ayı, bir yılı daha ıskalamak bizi birçok ülkenin sınırlarının değişmesiyle, parçalanmasıyla yüzleşmek zorunda bırakabilir.



Acı çeken insanların sözleri bunlar


Cumhurbaşkanı Erdoğan

'ın sözlerinde bu

kaygıyı

gördüm. Bir

umut

olarak sesleniyordu. Mezhep krizine karşı uyarıyordu, teröre karşı uyarıyordu, bölgenin

asli kimliğini

öne çıkarmak için uyarıyordu. Beraber olalım,

ittifak

oluşturalım, meselelerimizi

kendimiz çözelim,

ortaklıklarımızı öne çıkaralım, bu

acıya ve savrulmaya

son verelim diyordu. Ülkesinin ve bölgenin ızdırabını çeken insanın cümleleri bunlar. Bir şeyler yapmaya çalışan insanın gayreti bunlar. Coğrafyayı kasıp kavuran

fırtınanın

ne olduğunu, neler getirdiğini ve getireceğini bilen insanın sözleri bunlar.



Başbakan Davutoğlu

'nun konuşmasında yine a

ynı endişeleri, aynı ızdırabı

görüyoruz. Sözlerinde yer verdiği

dokuz

eylem çağrısı, bölge jeopolitiği ve bugünkü aciz durumu gözler önüne sererken bir şeyler söylemeye çalışıyor.

Sınırların yeniden çizilmek istendiğinden, bazı ülkeler için parçalanma riski olduğundan, sınırların korunması gerektiğinden

, bu amaçla ortak tavır geliştirilmesinden söz ediyor. Bu sözler sadece Türkiye'ye değil. Bu sözler

Fas'tan Endonezya'ya

uzanan geniş coğrafyanın bütün siyasi karar alıcılarına söyleniyor.



Türkiye akıl üretiyor, tarih yapıcı rol bu.
.


Erdoğan'ın ve Davutoğlu'nun sözleri,

İstanbul'dan coğrafyaya bir çağrı gibi. Bu topraklar akıl üretiyor, bilinç üretiyor, tavır ve söz üretiyor

. Bu topraklar yüz yıllardır olduğu gibi, coğrafyaya bir

çıkış yolu

öneriyor. Bu akıl çözümdür, kurtuluştur. Türkiye adım atabilecek, yol gösterebilecek, çözüm üretebilecek ülkedir. Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra

ilk kez

, sadece Anadolu için değil

bütün coğrafya için elini taşın altına sokuyor,

uyarıyor, yol gösteriyor.



Bu yüzden bugün

Türkiye'yi yöneten siyasi akıl, tarih yapıcı bir güce sahiptir. Bu yüzden saldırılara uğramaktadır. Türkiye ölçeğinin çok ötesinde kuşatıcı politika ve duruş geliştirdiği için saldırı altındadır.

Yüz yıl önce, bütün Müslüman dünyayı yok olma tehdidiyle yüz yüze bırakan büyük felaketten sonra o bayrak, o akıl yine bu topraklardan

meydan okumaktadır.

Mesele budur, mücadele budur.



İstanbul Kriz Merkezi, İstanbul Barış Merkezi


Yıllardır

İstanbul Kriz Merkezi

ve

İstanbul Barış Merkezi

adında

iki ciddi yapının

oluşturulmasının ne kadar acil olduğunu dile getirmiş, bu konuda yazılar yazdım. O günler bölge bu halde değildi ama nelerin geldiğini görebiliyorduk. Büyük endişelerimiz vardı. Korkularımız

sadece gördüklerimiz ve yaşananlar değildi.

Çok daha kötü örneklerin yaşanacağını biliyorduk. Çünkü her olay, kriz, daha büyüğünün geleceğini işaret ediyordu ve o günden bu yana hep daha büyüğü geldi, hep krizler daha da yaygınlaştı.



Rüzgarı tersine çevirecek bir güç, bir söylem, bir duruş, bir akıl

geliştirmeliydik. Bu coğrafyanın

aydınları, önderleri, edebiyatçıları, sanatçıları, güvenlikçileri

o uğursuz, o bir yüzyılı kaplayabilecek kaos fırtınasının önünde duracak

cesareti

göstermeliydi.



Herkes seferber olmalı


Bir şeyler denemeliydik.

Barış dilini, ortaklık dilini, birlikte bir gelecek dilini

geliştirebilmeliydik. Siyasi önderlerimiz, aydınlarımız, eli kalem tutan herkes, sorumluluk hisseden herkes bu yolda seferber olmalıydı. Bu yüzden krizlere müdahale edecek bir

İstanbul Kriz Merkezi

, barış adına mücadele edecek bir

İstanbul Barış Merkezi

çağrısı yaptık.



O zamanlar “İsimleri

Türkiye

değil,

Ortadoğu

değil,

Ankara

değil,

İslam İşbirliği Teşkilatı

değil

sadece İstanbul

olmalı. Ancak böyle tarafsız olabilir, ciddiye alınabilir. Asla bir devletin kontrolüne girmemeli. Etnik krizlerden bugün hızla bölgeselleşen

mezhep

sorunlarına kadar her konuyla ilgilenmeli, öncelikle

kriz çözücü misyonlar

yüklenmeli, devamında her olay için

barış modelleri

geliştirmeli” diye önerilerde bulunmuştuk.



Akil Heyetler oluşturulmalı


Bu iki projeye ek olarak şu önerileri de yaptık:

Hem Kriz Merkezi için hem de Barış Merkezi için

Akil Heyetler

oluşturulmalı, bu heyetlerde

bütün Müslüman ülkelerden temsilciler

yer almalı. Siyasetçilerden dini öncülere, aydınlardan kanaat önderlerine kadar bütün

coğrafyayı
kucaklayacak sözü dinlenir isimler

biraraya getirilmeli. Öyle arada bir toplanma şeklinde değil,

sürekli bir mesai

harcanmalı.



Bu merkezler köklü kurumlara dönüştürülmeli ve ilgi alanı öncelikle Müslüman ülkeler, sonrasında da bütün dünya olmalı. Kimlik krizlerinden kaynak savaşlarına, sınır problemlerinden toplumsal çatışma alanlarına kadar her olaya müdahil olabilmeli.



Ve biz bunu yapacağız!


Korkularımız ülkelerimizle sınırlı değil

di çünkü.

Tanklar Kabe'ye dayanmadan

çok acil bir barış modeli geliştirmeliydik. Çünkü en çok korktuğumuz başımıza gelebilirdi. Bugün çevremize bakan herkes tehlikenin büyüklüğünü, oyunun büyüklüğünü, felaketin boyutunu görecektir. İşlerin

o noktaya varacağını

görecektir. Bu yüzden İstanbul'dan yapılan çağrı önemli. Bu çağrıya, bu önerilere kulak verilmeli, çok güçlü bir bölgesel inisiyatif alanı açılmalıdır. Bize

en kötüsünü yaşatmaya çalışanların defterlerini dürmeli, hesaplarını başlarına geçirmeli

yiz.



Ve biz bunu yapacağız!


#İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul Zirvesi
#Ortadoğu
#mezhep sorunları
#İstanbul Kriz Merkezi
#rdoğan
#islam coğrafyası
#yeni şafak
8 yıl önce
Türkiye daha ne yapsın!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset