|
Ucuza mı gittik?

Türkiye''nin Helsinki Zirvesi''nde Avrupa Birliği''ne aday ülke ilan edilmesi, Avrupa''da Türkiye''den daha fazla sevinç dalgası oluşturdu. Helsinki''den önceki Türk-Avrupa ilişkileri ile çelişen bu sevincin aynısını Yunanistan ile Rum Kesimi''nde de görüyoruz. Bunlara karşılık Türkiye''de önce tedirgin sonra göstermelik bir sevinç, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti''nde ise tam anlamıyla hüzün yaşanıyor.

Kıbrıs konusunu çözülmüş gören, Ege sorunlarını da Avrupa''ya havale eden Yunanistan, son zamanlarının en büyük diplomatik başarısına imza attı. Her iki konuda da Türkiye''yi Avrupa''nın karşısına çıkaran Atina, "bölünmüş bir Ada''nın AB''ye üye olamayacağı"na ilişkin Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda''nın ısrarını kırarak, Rum Kesimi''nin AB üyeliğinin önündeki engelleri kaldırdı. Böylece hem Birlik içindeki konumunu güçlendirdi hem de Türkiye''nin bu yöndeki itirazlarını işlevsiz hale getirdi. Rum Yönetimi''nin önü açılırken KKTC bir anda yalnızlığa terkedildi. Denktaş üzüntüsünü hiç saklamıyor.

Üstelik Türkiye Avrupa ile değil de Rum Yönetimi ile ilişkilendirildi. Yani Rumlar''ın üyelik müzakerelerinin başlatılması karşılığında Türkiye''nin adaylığı açıklandı. Yoksa adaylık çoktan Atina''nın vetosuna takılmıştı. Türkiye''yi AB''ye sokmaya çalışan Almanya, Fransa gibi ülkeler Atina ile bunun pazarlığını yaptılar.

Bir diğer olumsuzluk da Ege ile ilgili. Türkiye yıllarca konunun iki ülke arasında çözülmesinde ısrarcı oldu. Uluslararası müdahaleleri engellemeye çalıştı. Atina''nın hep savunduğu Lahey Adalet Divanı''na kesinlikle karşı çıktı. Şimdi ne oldu? Adaylık sözleşmesindeki ifadeler aynen kabul edildi. Tıpkı Kıbrıs''la ilgili hükümler gibi. Dışişleri Bakanı İsmail Cem''e göre, Lahey aslında Türkiye''nin menfaatine imiş. Peki Türkiye bunu yeni mi anladı? Bu güne kadar neden hep karşı çıktık?

Pazarlık gücümüzü kullanamadık

Aslında Helsinki''den gelen ilk taslak karşısında Ankara''nın takındığı ilk tavır bir ciddi devlet tavrı idi. Yazılı metindeki bağlayıcı ifadeler Solana, Clinton gibilerin taahhütleriyle yumuşatıldı ve Türkiye ikna edildi. Oysa gerçek olan, kalıcı olan imzalanan sözleşmedir. Zamanla verilen taahhütlerin hepsi unutulur. Ankara bu taahhütlerden sonra şahlandı ve Avrupa ve Yunanistan''dan sonra sevinç kervanına katıldı.

Yeni yüzyıla ilişkin küresel ve bölgesel politikalar Türkiye''yi büyük fırsatların kapılarını açıyor. Türkiye bir daha eline geçmeyecek şekilde, hemen her uluslararası pazarlıkta güçlü bir şekilde yer alabilecek bir konuma geldi. Avrupa da bunlardan biri. Ancak böylesine güçlü imkanlara sahip olduğu bir dönemde Türkiye bunu iyi bir pazarlığa dönüştüremedi. Kıbrıs ve Ege''de olan budur. Pazarlık gücümüzü kullanamadık ve bir anlamda ucuza gittik. Bu sadece Kıbrıs ve Ege konularıyla da sınırlı değil. Türkiye, Avrupa''dan istediği hemen har tavizi alabilecek durumdaydı ancak bunu yapamadı.

Asıl pazarlık Türkiye ile Ankara arasında

Göreceksiniz Türkiye''nin adaylıkta üyeliği gidiş süreci beklenenden daha kısa ve problemsiz olacak. Avrupa yeni yüzyıla ilişkin paylaşım savaşına Türkiye''nin imkanlarından mahrum şekilde girmeyi göze alamaz. Bunun için şartları Türkiye için kolaylaştıracaktır. İnsan hakları, özgürlükler, sivil demokrasi gibi alanlardaki Avrupa şartlarından vazgeçilmeyecek ancak bunlar Türkiye için yumuşatılacaktır. Üyelik müzakereleri döneminde beklenen zorluk Avrupa-Türkiye arasında değil, Türkiye ile Ankara arasında yaşanacaktır.

Bugüne kadar iktidar ve zenginliği bu ülkenin insanlarıyla paylaşmayan güçler, bundan önce yaptıkları gibi, yeni sabotajlara yeltenmezlerse Türkiye sosyal, ekonomik ve siyasal alanlarda büyük değişime uğrayacak. Kendi şartlarında insanca bir yaşam standardına ulaşamayan bir toplumun ''yabancı bir terbiyeci'' ile buna ulaşma hakkı var. Daha önce üyeliğe karşı olan bütün kesimler artık kararı alkışlıyor. Türk halkındaki AB sevinci bir soluk alma ihtiyacından kaynaklanıyor ve umarız bu beklenti hayal kırıklığına uğramaz.

٪d سنوات قبل
Ucuza mı gittik?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’