|
Düzeltirim ha!

Tarihçi Ahmet Refik Altınay''ın 1919 yılında İstanbul''da Matbaa-i Orhâniye''de basılan İki Komite İki Kıtal adlı eserinin orijinali şu anda elimin altında değil. Ama yıllar önce bir kütüphanede o kitabı önce kopye etmiş, sonra da -sanırım- az çok sadeleştirerek daktiloya çekmiştim. Dolayısıyla geçen haftaki yazımda o eserden yaptığım alıntıda sayfa numarası ver-e-medim. Ahmet Refik''in İttihat Terakki yönetimini eleştirirken çeteci-komiteci yöntemlerine değindiğini ve "Bu yaranın tamamen şifa bulması için, Avrupa''nın bünyesiyle aynı kanı, aynı uzviyeti hâiz olması lâzımdı. Bu tekâmül ise ancak ilimle, marifetle, adaletle, hakikati bütün çıplaklığıyla kabul etmek, hattâ zâhiren değil, asıl fikren Avrupalılaşmak sayesinde mümkün olabilirdi." dediğini yazmış ve bunun hem kendisi, hem ülke için "izzetten zillete düşüş" olduğuna işaret etmiştim.

Adı geçen kitabın 1992 yılında Fikir Yayınları tarafından yeni harflere, sadeleştirilerek aktarılmış biçiminde bu cümlelerin nasıl "sadeleştirildiğini" merak edip kitaba baktım. Gördüğüm cümleler karşısında düştüğüm dehşet, Ahmet Refik''in cümlelerini okurken duyduğum şaşkınlıktan hiç de az olmadı: "Bu yaranın bütünüyle şifa bulması için Avrupa''nın yeni düzeniyle beraber sahip olduğu teknik ve bilimsel ölçüleri paylaşmak gerekirdi. Bu ise ancak ilim, kültür, adalet, teknik gibi insanlığın gerçek ve ortak değerlerini içtenlikle benimsemekle mümkündü." (s. 68)

Tarihçi-yazarın sözünü ettiği "Avrupa''nın bünyesiyle aynı kanı, aynı uzviyeti hâiz olmak" ve "zâhiren değil, asıl fikren Avrupalılaşmak" gibi "şifa verici" öneriler gitmiş, yerine "Avrupa''nın yeni düzeniyle beraber sahip olduğu teknik ve bilimsel ölçüleri paylaşmak" gibi Müslüman okuyucuların çoğunun daha kolayca kabul edebileceği umulan öneriler gelmişti.

Doğrusu, tahrifin bu kadarını havsalam almadı. Acaba, dedim, kendi kendime, bu eserin benim gördüğüm baskısından başka bir baskısı daha mı var, yoksa yayınevi eserin merhum yazarın el yazısıyla yazılmış ve piyasaya sunulmamış, daha "sahih" bir nüshasına mı ulaştı?

Üçüncü ve en kötü ihtimal ise, kitabı günümüz okuyucusuna sunmak için "emek veren zât"ın -bu zâtın kim olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi yok kitapta!- "Arkadaş, ben hiçbir yanlışa tahammül edemem; yanlış gördüm mü hemencecik, düzeltirim ha!" mantığıyla hareket etmiş olmasıdır. Şüphesiz, bu mantık ile, "bilimsel ölçüleri paylaşmak" ya da "ilim, kültür, adalet, teknik gibi insanlığın gerçek ve ortak değerlerini içtenlikle benimsemek" arasında bir uygunluk aramak beyhûdedir. (Kültür, nasıl ortak değer oluyor, o da ayrıca tartışmaya değer!)

Kitabın öteki sayfalarıyla elimdeki metni karşılaştırdığımda, bu üçüncü ihtimalin daha baskın olduğunu üzülerek gördüm. Atlanan sayfalar, yerli yersiz genişletilen cümleler... Sultan Beşinci Mehmed (Reşad)''den bahsederken herhalde sehven "Abdülhamid''in talihsiz şehzadesi" demiş bulunan Ahmet Refik, sanki böyle bir hata yapmamış gibi "Abdülmecid''in bu talihsiz şehzadesi" diye doğrusunu yazmış olmak, kısacası birçok alâmet, "Düzeltirim ha!" diyen bir hamiyetperveri işaret ediyor.

Gerçek saygısı, dürüstlük, ciddiyet bu kadar kolayca nasıl çiğnenebiliyor?

Düzgün adam, gerçekleri, bu gerçekler acı da olsa, gören, gösteren adam değil midir? Özellikle tarihsel gerçeklerin saptırılmasıyla herhangi bir düzelme ummak, olsa olsa aptallıktır. Bunu "maslahat"a muvafık gören çok kimse var bu ülkede. Hiç "salâh"ın olmadığı yerde "maslahat" olur mu Allah aşkına? Çok yazık!

23 yıl önce
Düzeltirim ha!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak