|
Rant hayat verir, rantçılık öldürür

Bir lira çalan da hırsızdır, bir milyon dolar çalan da. Haksız servetlerinin miktarı farklı olsa da, suç aynıdır:Hırsız-lık. Hırsızlığın miktarı, sadece ceza ve tazminatı değiştirebilir, sıfat değişmez.

Haberlerden sıkıldıysanız ve biraz eğlenmek istiyorsanız, rantçıları dillerine dolayanları yakından inceleyin. Hiç mübalağasız, rantçıları dillerine dolayanların çoğu da rantçıdır. Bu kavga, dürüst insanlarla hırsızların kavgası değildir. Küçük rantçılarla büyük rantçıların kavgasıdır.

Köprünün nereye yapılacağını öğrenecek kadar geniş ilişkileri olan ve bu gayri-meşru bilgiden gayri-meşru rant elde edenlere verilen anonimleşmiş tepkileri hatırlayın:

—''Bu kadar''ına da pes! ''Bu kadar'' da olmaz ki!''

Bu satırların yazarının saflığını mazur görün:

—Ne kadara olur?

Bu kadarına pes diyenler, ne kadarına ''yes'' derler?

Tepki verirken, ''bu kadar'' vurgusu yapanlar, zihniyetlerini dile getiriyor, değer dünyalarını ele veriyorlar. ''Bu kadar''ını konuşanlar, aslında ''miktar'' hakkında konuşuyorlar. Hırsızlık kavramı hakkında değil.

Halka mal olmuş örneklerden devam edelim: Evet, köprünün nereye yapılacağını çok önceden öğrenerek ''komik rakamlarla'' arsa toplayanlar rantçıdır. Rantçılar onlarla sınırlı olsaydı, mücadele etmesi kolaydı. Fakat ''2B'' arazilerinin rayicini çok bularak, ''komik paralar''la tapusunu almaya çalışanlar da rantçıdır.

Televizyon kameraları önünde boynunu bükerek, asgari ücret aldığını veya emekli maaşından başka bir geliri olmadığını söyleyerek, devletin tespit ettiği «rayiç bedeli»ni düşürmesini isteyenler de rantçıdır. Asgari ücretle geçindiğinin altını çizenler, tapusunu aldıktan sonra o araziyi ''asgari'' fiyattan değil, rayiç fiyattan satacak kadar zekidir. Kendileri emekliye ayrılmış olabilir, ama şeytanları emekliye ayrılmış değildir.

Başlığın daha iyi anlaşılabilmesi için, rant ve rantçılığı izah etmek zorundayız. Fransızcadan Türkçeye geçmiş ''rente'' kelimesine, Türk Dil Kurumu ''getirim'' karşılığını veriyor. Halkın lügatiyse, oturduğu yerden, alın teri dökmeden, bir şey yapmadan, gayri-meşru bilgi ve spekülasyonlarla parasını katlayanları gösteriyor.

Halkın lügatindeki dar terimsel anlamını değil de, sözlükteki kelime anlamını kullanarak, Paris Türkçesiyle söylersek: Hayatın öteki adı ranttır. Rant yoksa, hayat durur. İnsanın iki günü birbirine müsavi (eşit) olur.

Son Peygamber''in de vurguladığı gibi, ''iki günü birbirine müsavi olan ziyandadır.'' İster tüccar olsun, ister ilim adamı, ister sanatçı olsun, ister derviş. Adına ne dersek diyelim, sonuç aynı. Katma değer, rant, getiri, kâr veya artı(k) değer yoksa, insan ziyandadır.

Yollarımızın ayrıldığı kavşak, bu rantın hangi yoldan, nasıl elde edildiği sorusuna verilen cevaptır. Rantçılığın kurumsallaşmış hali olan bankacılık sisteminde, oturduğu yerden, emek harcamadan rant elde edenlerin rantçıları eleştirmesi, çıkmaz sokaktır. Bu tartışmalar, bu yüzden bir yere varmıyor.

İnsan, ne olursa olsun değil, böyle olursa olsun diyerek kazanmak zorunda. Bazen kaybetmek de kazançtır, kendini kazanmış olursun. Ne kadar kazanırsan kazan, kendini kaybederek kazanamazsın. Kazandığını zannedersin. Her şeyden önce, kendi değerini bilmek zorundasın.

İlmim olmayan bir konuda, hoş görüleceğini umarak hissiyatımı paylaşabilirim sadece. Zaman zaman, ilk insanın topraktan yaratılmasının mecazi olduğunu düşünürüm. Yani, insan formundaki bir beşer, toprakla/mülkiyetle kurduğu ilişkinin mahiyetine göre varolabiliyor. İnsan veya hayvandan-aşağı bir yaratığa dönüşüyor.

Dünyanın ve tarihin neresine gidersek, bütün kavgalar/insanlar topraktan geliyor ve yine toprağa dönüyor. İtiraf etmeliyim ki, Serdar Ortaç şarkıları entelektüellerin feodalite yorumlarından daha orijinaldir. İslam›ın ilk yüzyılında, Hazreti Ömer zamanındaki büyük kavga topraktan çıkmıştı. Osmanlının son döneminde Ahmet Cevdet Paşa da Hazreti Ömer gibi aynı dertle dertlendi, dertlenmekle kalmadı, kavgayı toprağa gömdü. Kur''an-ı Kerim''de bu kadar çok ''dünya işleri''nin yer alması bundan olsa gerek. Toprak yoksa, insan da yok, insanlık da. Varolamıyor.

Hala tüketemediğimiz hazine arazilerinin, Hazreti Ömer''in eseri olduğunu söylesek, slogan zannedilecek.

Slogan atılır, söz tutulur. Sözümüzü başka bir yazıda tutalım, hazine arazilerinin hikayesini o zaman anlatmaya çalışalım. Hazreti Ömer''i ziyaret etmeden, Türkiye''deki kadim toprak meselesini anladığını iddia edenlere, anlayacakları dilden Serdar Ortaç cevap versin:

''Yaradan seni benim elime

Günah işleme diye verdi

İçi dışı gibi açık olana

Hak edenlere söz verdi

Uçurun beni göklerde

Elimle açtım kalbi

Elimle çizdim aşk

Bu yaz bütün aşklar erdi

Senin gene kalbin taş''

***

İnsana yakışanın toprak gibi olmak gerektiğini o bile biliyor...

11 yıl önce
Rant hayat verir, rantçılık öldürür
Hesap günü zorlu geçecek
AK Parti’yi neden eleştirmiyorsunuz?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…