İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden bir mezartaşı hatırlıyorum. Roma döneminden kalma. Taşın üstünde yazan: “İyi ve kimseye acı çektirmemiş.”
İyi bir insan olmanın kadim ölçüsü:
İnsanlar insanlara eli, dili ve hatta davranışlarıyla acı verebiliyor. Mesela yüzümüzde beliren alaysı bir ifade. Küçük bir mimik hareketinin karşımızdaki insanda oluşturduğu büyük yankıyı ölçme imkânımız var mı? Yok.
Üzülmek, aynı zamanda bitkin ve dermansız kalmak anlamına da gelir. Yani insanın insanı yahut insanlığı tüketmesi. Devamı: Kopmak, dağılmak. Bir insanı üzdüğümüz / kırdığımız vakit, onun kopup gitmesine, dağılmasına sebep olabiliyoruz.
Evet, üzüntü kaynaklarımızdan biri de bu acı durumdur. Kıyıcı 'olmak veya olmamak.' Bunun ortası yoktur. Tarafsız kalamaz, çekimser duramazsınız.
Müslüman, kendisinden emin olunan kişidir. Bindiğimiz araç bizi nereye götürüp bıraktı? Artık aramızdaki itimat duygusunu bile 'kredi' kelimesiyle ifade ediyoruz. “Onun bende kredisi kalmadı” gibi. Bir acı daha!
Acımasız insanlarla beraber acı dolu bir çağın içindeyiz. Acımasızlığa yardım ve yataklık yapan örgütler, ülkeler, kurumlar.
Gün akşamlıdır elbette. Bazı günler ise hiç bitmeyecekmiş gibi uzun sürüyor. Geçmeyen zamanlardan geçiyoruz.
15 Temmuz gecesi, büyükelçinin sırtından vurulması, cepheden gelen zalimlik haberi…
Bildiğim budur:
***
Yurdumuzu muazzam bedeller ödeyerek kurduk ve koruduk. Kayıplarımız belki de kazancımızı geçmiştir. Acımız sevincimizden çoktur muhtemelen. Ne yapacağız? Bu böyledir deyip teslim mi olacağız? Pişmanlık mı duyacağız?
Diriliş dizisini seyrederken bir şey dikkatimi çekti. Dizide hiç köpek göremedim. Şunu dedim kendi kendime:
Bunun birden fazla anlamı var. İsterseniz sözlüğe bakalım: Alçak, aşağılık, başkalarına yaltaklık eden kimse. Hain, namert.
Can alıyor, acı veriyorlar. Öte yandan, tetikte durmamızı da sağlıyorlar.
Allah bilir ya; zorluk değil de daima rahatlık yaşasaydık, çoktan dağılıp gitmiştik. Acı, insanları birbirine yakınlaştırır. Millî ve dinî kaynaşmaya vesile olur.
Ne yazık ki acının ve acımasızlığın örnekleri her geçen gün çoğalıyor. Şeytanın aklı vardır fakat iyiliğe, güzelliğe çalışmaz. Sırf kötülük için yeni yöntemler geliştiriyorlar. Merhamet garip kaldı.
Bin yıldır buradayız ve 'acının omuzlanışını' yaşadık, yaşıyoruz. Bir Acıya Kiracı'ydık, evsahibi olduk.
İnsan insana tutunur. Erlik, sadece savaşla olmaz. Gönülleri almakla, ihya etmekle de olur. Tarihimiz ve talihimiz gönül erleriyle doludur.
“Muazzam bedeller” dedik. Çanakkale savaşı sırasında ve bir karşı taarruz esnasında, birkaç saat içinde on bin vatan evladı şehitlik mertebesine yükselmiştir. 'Düşmüştür' demeyelim.
O yıllarda sosyal medya olsaydı ve tepkilerden etkilenme yaşansaydı, şimdi biz Çanakkale Zaferi'ni kutlayabilir miydik? Bir de ilave yapalım:
Sosyal medya, kara haberleri paylaşan ama acıyı paylaşmayan insanlardan geçilmiyor. Onlardan biri olabilir miyiz? Olmayalım inşallah.
***
Aylardır çok üzgünüm. Acı çekiyorum. Şunu anladım: Üzüldükçe güçleniyorum. Zalimleri ve hainleri gördükçe cesaretim artıyor. Acı çektikçe acımasız olmuyorum fakat.
Durum: Terör örgütlerinden biri, sınır şehrimize bomba yağdırıyor. Ciddi kayıplarımız var. İstek:
Ülkemiz bunun için ileri adım atıyor. İtiraz:
Askeri harekat düzenlemeyip de mesela anlaşma yoluna gidilseydi, bu kez şunu diyecekti:
Acı olan ve veren, bunların hepsini aynı kişinin söylemesi. Sayıları az değil. Böylece acımız ve azmimiz katlanmış oluyor.
Niyeti bozuk olanları dışarda tutarak söyleyelim: İnsanların kafası karışabilir, fakat devlet aklının karışmaması gerekir.
Bunu da kendimize ayıralım: