|
Beş yıl ve bugün

Balkona bayrak asar, birkaç gün sonra kaldırırdık. Bu kez uzun sürdü. Aynı bayrak, aralıksız beş yıldır balkonda duruyor. Rengi soldu. Mutlaka değiştirmemiz gerekiyor.



Bayrağımızla beraber çok sayıda büyük olaya şahitlik ettik. Acının biri bitmeden diğeri başladı. Hiçbirinin yasını tam mânasıyla tutamadık.



Şimdi, bayrağın solgun ve yorgun haline bakıp son beş yılımızı düşünüyorum. Hangi badireleri atlattık, neler yaşadık, kimlere karşı mücadele ettik, şimdi neredeyiz? Çok şükür, hâlâ yerimizdeyiz. Bizi siperimizden söküp atamadılar.



Beş yıl boyunca, nice kıymetli vatan evladını cennete uğurladık. Mehmet Selim Kiraz'dan Halil Kantarcı ve Muhammed Fatih Safitürk'e kadar. Sadece bu isimleri niye verdim? Üç farklı terör örgütünü gösterebilmek için.


Şehitlik mertebesine ulaşanların bir kısmı arkadaşımızdı. Onları tanıyorduk. Buna rağmen kendimizi kaybetmedik, dengemizi koruduk.



Zırhlı araçlar için üretilen mühimmatı insanlar üzerinde kullandılar. Bazı nasipsizler, bunları görmek yerine, darp edilen birkaç darbeci teröristi göstermeyi tercih ettiler. Bir bakıma iyi oldu. Saflar ve yüzler netleşti.


Türkiye'nin başarısız oluşuna sevinen, hezimet yaşaması için gönüllü çalışan bu kadar vatansız vatandaşın olması bize ne söylüyor?

Vicdandan geçtim, birazcık aklı olan, millî hassasiyete, ortak hissiyata dikkat eder.

Şehitler varken terör örgütünü övmek, Halep'te toplu cinayetler işlenirken katilleri desteklemek, olacak iş midir? İfade özgürlüğünden ziyade, bir vazifeyi yerine getirme işine benziyor bu. Belli ki milleti öfke patlamasına zorluyorlar.



Hepsine birden bir çift sözümüz elbette olacak, olmalıdır. Biraz daha sabır.



«««



Mazlumların olduğu, mezalimin yaşandığı her İslâm toprağı, bizim için içerisidir.

Sınırlarımız oradan başlar. Mesela Arakan'la ilgili en çok yazı, haber ve tepki ülkemizde olmuştur.



Acımızın sınırları oldukça geniş. Gazze'ye, Halep'e neden kayıtsız kalamıyoruz? Çünkü buralar gönül coğrafyamızın kıymetli parçalarıdır. Kuvvet ayrı, muhabbet ayrıdır.



Kendimizi üstün görmüyoruz, göremeyiz. Fakat kaderimizin farkındayız.

Türkiye, sadece bizim değil, coğrafyamızdaki bütün mazlumların anavatanıdır.

Sınırımız insanlığın, adaletin sınırıdır. Bize düşmanlık edenler ve edecek olanlar dahi, darda kaldıkları vakit bu topraklara gelirler. 'Sığınırlar' kelimesini özellikle kullanmadım.



Halep kirli bir ittifakın eline geçince, bu şehrimizi ikinci kez savunamadığımızı düşünüp üzülüyoruz. İşte böyle bir milletiz.

Yayılmacı ve talepkâr bir politikanın sonucu değildir bu. İnsaniyet ve İslâmiyet adınadır.



Fakat 'anavatan' bahsini biraz açmamız gerekiyor. Hatay Cumhuriyeti, kendi kararıyla, 1939 yılında anavatana katılır. Devletimiz bunun için hatıra pulları çıkarır. Pulların üzerinde yazan şudur:

Hatay'ın Anavatana Kavuşması.


Evet, katılması değil, kavuşması. Irak ve Suriye'den gelen mazlum kardeşlerimizin durumu da böyledir. Anavatana ulaşmış ve kavuşmuşlardır.



Kuvvetimizin ve imkânlarımız sınırlı olduğunu biliyoruz. Gücümüzü düşüren, ülkemizin parçalı yapısı ve nasipsizlerin çokluğudur. Buna rağmen söyleyelim:

Bu millet, tarihinin en zor zamanında, kıyamet yıllarında, Bakü'ye kadar ilerlemiş ve Azeri kardeşlerini, Rus destekli Ermeni çetelerinin zulmünden kurtarmıştır.

(1918)



Kritik soru: Bugün bazı gelişmelere kayıtsız kalırsak, yarına kalabilir miyiz?



***



Bir asır sonra bölgemiz tekrar yıkılıyor. Yerine neler kurulacak ve yıkım sırası kime gelecek, büyük ölçüde belli oldu. Bizi bekleyen yeni tehlikeler, tehditler var.



Yazılarımızı düzenli takip edenler bilir. Beş yılı aşkın bir zamandır İran tehlikesine dikkat çekiyorduk. Savaştan yana değiliz ve olamayız. Tedbir almalıyız. Tavır geliştirmeliyiz.



Tarihten günümüze bir soru: Anadolu insanı Acem'e karşı tavır almasaydı, bugün biz neye benziyor olurduk?

Niçin Ehl-i Sünnet'in kalesi olduk?


İran, kendisinden ve farklı ülkelerden devşirdiği teröristlerle İslâm âleminin temel taşlarını yerinden oynatıyor. Saklama ve saklanma ihtiyacı da duymuyor üstelik. Açıktan yapıyor bunu. Fakat “terör örgütünü” destekleyen ülke suçlamasına ne hikmetse biz maruz kalıyoruz. Nasıl bir hileye denk geldiğimizi buradan anlamalıyız. Bugün İran'a bağlı terör örgütleri var. Türkiye ise terörden en fazla zarar gören ülkelerin başında geliyor.



Türkiye, aylardır terör örgütlerine operasyon düzenliyor. İçerde ve dışarda. Bu örgütlerle iş tutanlar, garip ama gerçek, 'teröre destek veriyorsunuz' diye bize kara çalmaya çalışıyor.



Bu hep böyle gidiyor. Irkçılıkta en uç noktaya gelenler, 'Türk' der demez, bizi ırkçılıkla suçlamaya başlıyorlar.


Mezhep savaşının bütün şartlarını yerine getirenler, “Sünni katliamı yapılıyor” diye itirazda bulunduğumuzda, hemen bizi mezhepçi ilan ediyorlar.



Darbecileri destekleyenler bize demokrasi dersi vermeye kalkışıyor. Diktatörlerle arkadaşlık edenler, seçimle gelen cumhurbaşkanımıza “diktatör” diyebiliyor.



Tezgâh sağlam. Kusursuz işliyor. Amaç, ülkemizi hareketsiz bırakmak. Elini kolunu bağlayıp tereddüt kuyusuna atmak. Adım atmasının önüne geçmek.


***



Millet ve ümmet olarak nasıl bir tezgâhın içindeyiz? Güya Rusya ile Amerika rekabet halinde. Suriye'de Rusya / İran işgaline direnen ve devlet terörüne karşı savaşan neredeyse bütün tecrübeli komutanları şehit eden kim? Amerika. Nokta operasyonlarıyla, suikastlerle.



Nasıl bir tezgâh?

Irak'tan Suriye'ye kadar birçok şehrin nüfus yapısı değişti, değiştiriliyor.

Bağdat'tan, iki milyona yakın Sünni kardeşimizin göç ettirildiğini biliyor musunuz? Buna paralel olarak, birçok doğu ilimizde de durum aynı. Mesela Van'dan iki sene içinde on binlerce insan göç etmiş. Bağdat'tan Halep ve Van'a kadar geniş bir bölgenin nüfus yapısını değiştiriyorlar. Neye hazırlıktır bu? Şii terör örgütleri ile PKK aynı çizgide.



Gazetemiz Yeni Şafak'ın Halep haberlerini verirken kullandığı başlıklardan biri de bu:

Mübadele.


Mübadele, karşılıklı nüfus değişimi demek. Yunanistan'la yapmışız mesela. Mübadele, iki tarafın rızasıyla ve anlaşmayla olur. Yaşanan, açık bir sürgündür.

Halep'ten ayrılanlar nereye yerleşecek? Yerlerine kimler gelecek? Birinci sorunun cevabını bilmiyor, ikincisinin ise biliyoruz.

Halep halkına topyekûn “terörist” muamelesenin yapılma nedeni de zaten bu. Can derdine düşmüşken bile kuşlarını, kedilerini yanlarına alan merhametli insanlardan bahsediyoruz.



Artık bitirelim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her türlü teröre karşı millî seferberlik ilan etti. Millî, aynı zamanda dinî demektir. Bunu unutmayalım lütfen.


#Millet
#Ümmet
#Ehl-i Sünnet
7 yıl önce
Beş yıl ve bugün
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi