|
Çaresizlik bizden değildir
Ahlâk biterse ne olur? Evvela utanma duygusu gider. Utanmaz olursunuz. Acımasızlık kendini gösterir. Adalet, yani hakkaniyet biter.
Ahlâksız biri, hem halden anlamaz, hem de anlatılmasına müsaade etmez.


Bugün bunların hepsini Halep kuşatmasında görüyoruz. Görüntüler ve hayatlar akıp gidiyor.



Sürekli güncellenen bir harita var önümüzde. Kırmızı çepeçevre büyüyor, yeşil küçülüyor. İlk bakışta, şehirleşmenin tabiata verdiği zarar düşünülebilir. Hayır. Kuşatma altındaki Halep'in haritası bu.

Yeşil hayatı, kırmızı ise ölümü temsil ediyor.

Acıyı ve acımasızlığı. Sadakati ve ihaneti. İşgalcilerle birlik olup kendi halkına kıyan zalimler var orada.



İnsanlıkla ilgisi kalmamış olanları durdurmak için “insanlık ölmesin” kampanyası düzenliyoruz. Bu ne kadar etkili olabilir?


Halep'teki mezalime kayıtsız kalmak, insanlıktan istifa etmek anlamına geliyor. Hemen ekleyelim: Suçluyu görmeden ve göstermeden sadece yaşanan acıyı ve yıkımı yazmak, kesinlikle iyi niyet taşımıyor. Kim yapıyor, yaptırıyor bunu?



Toplumumuzun henüz oturmamış hareketli yapısı, ülkemizi birçok konuda hareketsiz kılıyor.

Suriye meselesinde neden bu kadar geciktik, yetersiz kaldık? Sorunun cevaplarından biri de bu cümlenin içinde. Mesela Suriye sınırındaki bir ilimizde katili (Esed) destekleyen gösteri düzenlendi, yürüyüş yapıldı. Hiçbir müdahale de gerçekleşmedi.

Kendi içinde bu kadar çok düşmanı, hasmı olan başka bir devlet var mıdır yeryüzünde?


Yazdık, yine yazalım: Hain kontenjanı yüksek bir coğrafyada yaşıyoruz. Sultan Mehmed, İstanbul'u muhasara altına aldığı zaman, surların bir bölümünü Şehzade Orhan savunuyordu. Kime karşı ve kimlerin safında? Tarihimiz boyunca ne yapılmışsa, böyle bozuklara rağmendir.



Suriye konusunda iktidarda bulunanların elbette hataları oldu, oluyor. Fırsat kelimesini sevmesek bile, defalarca kaçırıldığını biliyoruz. Şu veya bu nedenden dolayı. Söyleyelim:

Çaresizlik, bizden değildir.


Atalarımız uyarmış: Hilekâr, dokuz ocak yıkmayınca bir ocak yapamaz.

Düzenbaz bir kimseyle yahut ülkeyle iş tutmak, ortak siyaset geliştirmek, pişmanlığı ve kaybı da beraberinde getirdi.

Evet, Amerika'dan bahsediyoruz. Teselli de atalardan gelsin o halde: Ahla gelen vahla gider. İnşallah.



Her kuş kendi kanadıyla uçar. Keşke ilk olarak bunu bir deneseydik.


***



Pertev Naili Boratav'ın Az Gittik Uz Gittik (Adam Yayınları, 1992) kitabını okurken, iki yüz beşinci sayfada ara verdim. Kitap, Türk masal ve hikâyelerinden oluşuyor. Otuz dokuzuncu masal, Çiftçi Mehmed Ağa'yı anlatılıyor. Peki, ben bunun neresinde durdum?



“Evvel zamanda Çiftçi Mehmed Ağa isminde bir adam varmış. Bu adam çok fakirmiş. Rençberlik yapıyor ama iki öküzü yok. Bir tek öküz, bir tek eşek koşuyor çifte. Bu Çiftçi Mehmed Ağa'nın Halep ile Antep arasında, yol kenarında bir tarlası varmış. Başka bir tarafta hiçbir şeyi yokmuş…”

İşte bu “Halep ile Antep arasında” durdum.


Bütünüyle bir ve beraber olan Halep ile Antep arasındaki mesafeyi kimler oluşturdu, boşluk neyle dolduruldu? Bu iş nasıl oldu? İki beldenin (ülkenin) halkı birbirinden neden bu kadar uzak düştü? Bütün suç batı dünyasında yahut işbirlikçi yöneticilerde mi?



Çarşamba günkü yazımızda geçen birkaç cümleyi tekrar edelim:

“Bazen yenilmeden kaybedersiniz. Daha ağır ve yıkıcı olur bu. Bir de kazandığınız halde kaybetmek var.”

'Yenilmeden kaybetmek' bahsine örnek olarak Musul verilebilir. Musul bu yüzden meseledir, yaradır. Ayrıca cesaret gösterememenin ağır bedelidir.



Lozan tartışmaları malum. İstiklal Harbi'ni, Kurtuluş Savaşı'nı kazandık ve sonrasında neler kaybettik? Cevaplardan biri: Avrupa'nın tüm şehirlerini ezberledik; buna karşılık hemen yanımızdaki Başika, Telafer, Sincar, El Bab, Afrin, Haseki, Rakka, Raşidin, Azez, Tel Rıfat, Münbiç, Cerablus, Anadan gibi beldeleri unuttuk. Daha doğrusu, planlı bir şekilde unutturuldu. İsimlerin güzelliğine bir bakar mısınız?



Musul - Halep hattının Anadolu için ne ifade ettiğini bugün daha iyi anlıyor ve görüyoruz.

Alt katımızdaki daire yanarken / yıkılırken, 'bana ne' diyebilir miyiz? İçimizden bazıları istiyor ki, diyelim.

Halep ve Musul dâhil, yurdumuz, ateşin düştüğü yer oldu.

Gücümüz şimdilik bazı şeylere yetmiyor, sözümüz tesir etmiyor olabilir. Fakat: 'Seferberlik' deyince aklımıza sadece yiyecek ve giyecek gelmesin artık. Memleketimizde yaşayan bazı kimseler, zalimlerin ağzından milletimizi tehdit ediyorlar. Edemesinler.



Türklere neden “vefalı” deniliyor? Bir zamanlar Suriye'nin Dostları vardı. Şimdi yok. O gruptan geriye tek Türkiye kaldı.



Dememiz odur ki, kuşatılan yalnızca bir belde değildir. Kuşatılan, insanlıktır. İnsanlığın son adasıdır.

#Ahlâk
#Pertev Naili Boratav
#Vefa
#Seferberlik
7 yıl önce
default-profile-img
Çaresizlik bizden değildir
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti