Her fırsatta ve sıklıkla dile getiriyorduk: 'Türkiye, Türkiye'den ibaret değildir.' Bunun ne anlama geldiğini şu günlerde daha iyi görüyoruz. Meydanlarda Afrikalılar, Suriyeliler var. Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden çalışmak / okumak için gelenler. 'Buhara, Bursa, Bosna' savunma hattı.
Görüntülü bir haber:
Aminler oradan buraya ulaşıyor. Biliniyor ki, ülkemiz, mazlumların, gariplerin son umududur, kalesidir. Şimdi yıkılmak isteniyor. Somali, Filistin gibi beldelerden dokunaklı destekler.
Yalnızca Türk halkı kazanmayacak. Birinci İstiklal Harbi İslâm âlemine nasıl ilham ve cesaret verdiyse, inşallah, yine aynısı yaşanacak. Üç yıldır hep söylüyorduk, yine söyleyelim: İkinci İstiklâl Savaşı. Bunun böyle olduğunu anlamak için Batı dünyasının / medyasının tavrına bakmak yeterli.
Çayını içtiğimiz bir esnaf kardeşimizin yorumu: “Yahu sen emekli vaizsin. Cumhurbaşkanından, Genelkurmaydan aldığın bilgileri ne yapacaksın? Bunlar senin ne işine yarar? Ama Amerika ve İsrail'in işine yarar.” Bu kadar basit.
***
“Ülkemiz kuşatılıyor” diye feryat ettiğimizde, bunu 'yanlış dış politika'ya bağlayanlar vardı.
Gençlikle ilgili hiç durmadan olumsuz kanaat bildiren büyüklerimizin sayısı hiç de az değildi.
“Bir devlet, iki millet oluşturulmak isteniyor” endişesini dile getirdiğimizde, yanlış anlaşılıyorduk.
Geldiğimiz nokta itibariyle, Allah'ın ilhamı ve yardımı, aziz milletimizin iradesi, irfanı ve inancı, ayrıca gençliğimizin gücü, oyunu bozmuştur.
Milletin maruz kaldığı vahşeti ve memleketin karşılaştığı ihaneti görmeyip de darp edilmiş bazı üniformalı teröristlere üzülmek, sadece 'hastalık'la açıklanamaz. Bu da bir düşmanlıktır, kötülüktür. Ey 'tiyatro' diyenler.
Askeri “Allah Allah” diye taarruz eden bir milletin 'Allahu Ekber' nidasından rahatsız olan ferdi olabilir mi? Aslında doğru soru şu: Bunlar milletten midir?
***
Demokrasinin sembolleri, parti bayrakları gibi şeylerdir. Bir anda meydanları dolduran, arabalara ve evlere asılan, ellerde tutulan Türk bayrakları, bize başka bir şey söylüyor.
Bayrağımıza sarılıp tankların üzerine yürüyenler bir şey söylüyor. Kışlaların önünde gördüğüm insanların dirayetli ve metanetli duruşu bir şey anlatıyor. Şunu:
Milletimiz büyük bir feraset örneği sergileyerek, ilk andan itibaren bunu kavramıştır. Rabbimiz'in ilhamı demiştik.
Peki, tehlike geçti mi? İhanet şebekesinin eli ve beli tam manasıyla kırıldı mı?
Sayıları ne kadar, hangi mevkileri işgal ediyorlar, kesin olarak bilemiyoruz. Onların vasıtasıyla hesaplarını gören yahut görmek isteyenleri de unutmayalım.
Bu kimseler bugün burada, yarın başka bir ülkede yaşayabiliyor. Topraklarımıza kalpleriyle değil, mideleriyle ve kinleriyle bağlı olan vatansızlar.
Yunanistan'ın şerrinden korunmak için alınan silahlarla millete ve Cumhurbaşkanı'na saldıracak, sonra da Yunan topraklarına kaçmaya çalışacaksın, kaçacaksın.
Nesilden nesile aktarılacaktır.
***
Ahmet Haşim'e ait “ömrüm benim bir ateşti” sözünü ülkemiz için söyleyebilir miyiz? Evet.
Dua edelim. Bütün bu yaşananlar, ateşin gül bahçesine dönüşmesine vesile olsun.