Suriye'de 2011'de başlayan, uzun, trajik ve ağır sürecin adı tam olarak neydi? Suriye savaşı, Suriye iç savaşı, Suriye direnişi… Belki de hepsi. Konuşmak, tanımlamak, cümle kurmak bir anlamda, anlamsız artık aslında. Sonu gelmeyen analizlerin, yorumların, milyonlarca cümlenin uğultusunun, sonsuz bir bumerangın içine düştüğü 5 yıl geride kaldı. Geriye ne kaldı? Düşünsenize, Putin, Obama, Esed, Hamaney, BM sekreteryası… İsmi geçenler ve geçmeyenler, haftalardır 5 yaşındaki bir çocuğun peşindeydiler. Umran Dakneş'in. Heryerde onu arıyorlardı. Onu bulmak için bütün sokakları, camileri, hastaneleri, fırınları, yolları, şehirleri bombaladılar. O çocuk mutlaka bulunacaktı… Buldular da. Önce, Umran'ı yaraladılar, ablasını katlettiler. Umran'ın yüzü, bir şehrin, bir ülkenin, bir coğrafyanın yüzü gibiydi. Kanlar içinde. Paramparça. Ve buldular Umran'ı. Yüzünün diğer yarısını da kana buladılar. Amaçlarına ulaştılar. Operasyon başarıyla tamamlandı. Hamaney kazandı. Obama kazandı. Putin, Esed, BM kazandı… Dedim ya, cümle kurmak, tanımlamak, bir anlamda anlamsız artık aslında. Romantik söylevlerin, ağdalı ahlanmaların, kahramanlık tiradlarının, ezberlenmiş kalıpların, kalıplaşan ezberlerin dışında bir yer gerekiyor artık. İşte o yerin adı Türkiyedir. O yerin adı, El Bab'tır, Fırat Kalkanı'dır. Suriye'de TSK'nın düzenlediği operasyonla 200 PKK'lı teröristin öldürüldüğü yerdir. Üzerimize gelinmeden üzerlerine gidilen yerdir. Devlet Bahçeli'nin durduğu yerdir, tuttuğu yerdir. “
Kayıp bir vatan, kararmış bir istiklal ve istikballe karşılaşmadan, Türkiye'nin varlığı için kalkalım ve başlayalım. Tam bir ittifak, tam bir ittihat, tam bir tesanüt ve tazimle meselelerimizin kilidini açalım, Türkiye'nin kuyusunu kazanları kazıyıp atalım
.”