|
Beni de kaldırın tamam mı?

Ekmek evinin bacasından dumanlar yükseliyor. Nasıl anlatmalı burasını? Büyükbabam köyden Ankara'ya gelince İskitler'de oturmuş bir müddet. Sonra Yenimahalle'deki bu arsayı almış. Önce evi dikmiş. Evin bahçesine bir kömürlük, bir de ekmek evi yapmış.



Ekmek evinin ateşi on beş günde bir yanardı sekmeden. Akşamdan tekneye hamur yoğurulur. Sabah odun ateşi çatılır. Üzerine kocaman bazlama sacı konur. Bazlamanın yanı sıra yoğurtlu, patatesli, peynirli pideler yapılır ve ille de bazlama içi yumurta ile biterdi 'ekmek etme günü.'



Bu düzen senede yalnız bir gün böylece işlemezdi. Ramazan'dan bir hafta önce ekmek evinin ateşi 'kartalaç' için çatılırdı. Önce yine bazlamalar yapılırdı tabii ama ardından sıra yufka ekmeğine gelirdi işte.



Usul şöyleydi. Yufkalar incecik açılır. Kuruca pişirilir. Ardından o güzelim yufkalar eve çıkarılıp kurutulurdu. Böyle çıtır çıtır olurdu. Nasıl yenecek peki bu mübarek taam? İşte onun yordamını bilmedin mi hiç olmaz. Araya verirsin güzelim nimeti. Böyle küçükçe bir tasa su koyarsın. Parmaklarının ucuyla pıt pıt ettirirsin. O kuru kartalaçlar mayışıverirler birden bire. Suyunu dengeli atman lazım gelir ki satıha tam yayılsın. Hem cıvımasın hem de sert bir yeri kalmasın. Ya sonra? Arasına ister peynir sar, ister böyle kaşık gibi yapıp pilav ye, ister inceden reçel gezdirip dürüm gibi yap. Sana kalmış bir iş.



9 yaşında çakı gibi delikanlıyım o sene. Birdenbire bir büyüklük hissi gelip çöktü üzerime. Zira 'ekmek günü' büyükbabam bana dönüp 'bu sene tekne orucuyla olmaz. Bir iki de tam oruç tut. Büyüdün artık' dedi.



Olur büyükbaba? Ben ki artık büyücek bir ademim. Olur tabii.



Sonrakilerin tamamından kaçıp mahalledeki arkadaşlarla sotelerde sürteceğimiz, komşu bahçelerindeki meyve ağaçlarına dalacağımız teravihin ilkine büyükbabamın elini tutarak gittim. İlk teravih ya… Cami tıklım tıkış oldu. Allah selamet versin Selahattin Hoca her zamanki gibi 'kaydesiyle' kıldırdı teravihi.



O gece anneme dedim ki 'ben yarın tam oruç tutacağım. Büyükbabam da harçlığı üç katı verecek. Beni de kaldırın sahura tamam mı?'



Gecenin bir vakti babamla anamın tıkırtılarına uyandım. Vay vay vay… Anladım tabii. Beni uyandırmadan, usulca süzülerek aşağı kata, sahur sofrasına iniyorlar. Var mı öyle yağma? Var mı aslan gibi delikanlıya çocuk muamelesi yapmak? Bir gayret kalktım yataktan. Usulca açtım evin kapısını. Dışarısı zifir karanlık... Önümde inmem gereken 35 adet merdiven var. Fakat olsun. O sofraya inilecek. O sahur yapılacak.



'Beni' dedim, 'kaldırmamışsınız' dedim, 'ben' dedim, 'oruç tutacam yarın' dedim, 'hem büyükbabamla konuştuk biz' dedim. Korku belasına merdivenlerden koşarak inmenin iyi fikir olmadığını anladım böyle kesik kesik konuşurken.



Gidip babaanneme sarıldım. Allah'ım bir kadın nasıl bu kadar kokabilir? Bir kadın nasıl bu kadar yumuşacık olabilir?



Kartalaçlara yumuldum derhal. Al bakalım, ver bakalım derken tıka basa yedim. Büyükbabam 'daha ye oğlum, günler uzun' diyor demesine ama bir lokma bile alacak halim kalmadı ki. Davul olup şişti karnım. Yine de zorlaya zorlaya iki kartalaçı daha iyileştirdim. Fakat bu sefer de suya yer kalmadı. 'Su içmeden olmaz kuzum' deyip uzattı babaannem bardağı. Zorla içtim. Baktım bir bardak daha uzattı. 'Töbe içemem babaanne' dedim ya kulak asma. Güç bela onu da içtim.



Sabah uyandığımda hem açtım hem de susuz. İftara daha 9 saat var üstelik. Büyükbabamın hacdan getirdiği Casio'nun yalancısıyım. Pili mi bitti bunun acep? Baktım duvardaki saat de aynı. Gavur sağlam yapmış saati de vakit niye geçmemiş anlamadım.



Öğleden sonra üç gibi 'Allah'ım çok çok affet beni çok' diyerek dayadım ağzımı musluğa. Peşine de bi yerli domates çaktım bazlamayla. Fakat serde delikanlılık var ya. Büyüdüm ya. Hiç kimseye belli etmedim orucu bozduğumu. İftarı oruçluymuş gibi ettim; harçlığı da, aferini de kaptım.



Büyükbabamın benim orucu bozduğumu bildiğini de, o Ramazanları bir daha asla o tatta yaşayamayacağımı da anlamama yıllar vardı daha.



Şimdi Çengelköy sahurlarında aynı tadı sanki bir ucundan yakalar gibi olmayı umut ederek yaşayıp duruyorum. Çarşı ekmeğine alışalı beri ekmek evimizin ateşi çatılmıyor. Hem zaten babaannem de yok artık.



Bu arefe günü de ata ocağına gidip 'kıymalı pide mi yaptırsak, bugün mübarek ayın sonu' diyeceğim yine Allah izin verirse. Fakat nasıl eksik, nasıl tamamlanmamış kalacak o cümle biliyor musunuz? İşte o eksikliği, o tamamlanmamışlığı imkânı yok anlatamam size.




#Ramazan
#Oruç
8 yıl önce
Beni de kaldırın tamam mı?
Dikkat! Âmentümüze, İslâm’ın temellerine saldırıyorlar!
Abdullah Gül röportajı ne söylüyor?
Aleviler "sağ"cılıktan ne zaman kurtulacak?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru