|
Bizde müptezele ‘müptezel’ derler

Birbiriyle bağı yokmuş gibi duran, ancak bence sıkı sıkıya bağlantılı iki ayrı mesele anlatma niyetindeyim bugün. İlkiyle başlayayım.



Meslek hayatımın en heyecan verici projelerinden biriydi 'Bir Masal Denizi: Haliç' belgeseli. Haliç'in tarihini bütünüyle anlatıp bu muhteşem denizin nasıl temizlendiğine kadar getiriyorduk meseleyi.



Söyleşi yapacağım isimler listesi, projenin başından beri kafamda çok netti ve o listede İlber Ortaylı yoktu. Yoktu, zira Haliç'le ilgili olarak anlatabileceği şeylerin işime yarayacağını hiç düşünmemiştim. Dönemin Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu'nun ricası üzerine onu da listeye ekledim. İlber Ortaylı ile ilk ve -inşallah- son temasım da böylece gerçekleşmiş oldu.



Randevu verdiği üniversite odasında zatıâlilerini tam 1 saat 20 dakika bekledik. Nihayet geldiğinde elbette beklettiği için özür falan dilemedi. Öyle bir özelliği yokmuş zaten. Bize 'çok uykusu var gibi' davranarak ve gayet nezaketsiz şekilde toplam 4 dakika konuştu lütfedip. Ben, 'Haliç'in kirlenmesinde manifaktür etkisi'ni sordum. Zatıâlileri de birkaç genel geçer kelamla üfleyiverdi söyleşiyi.



Yine de teşekkür edip ayrıldım yanından. Tam bizi bekleyen ekip aracına binerken yapım koordinatörü hanım arkadaşımız ardımdan yetişip 'İlber hoca ikimizi kahve içmeye bekliyor' dedi. Çarnaçar, ayıp olmasın diye kabul ettim daveti. Masada zatıâlilerinin asistanı olan hanım da vardı. İlber hoca başladı en yakışıksız, en ağza alınmadık, en yakası açılmadık kelimelerle 'batıda seks / Türkiye'de seks' karşılaştırması yapmaya. En akla hayale gelmedik fıkralar, en yüz kızartan kelimeler dökülüp saçıldı masaya. Tek kelime etmememe, tek bir cümle ile karşılık vermememe, bu muhabbetten sıkıldığımı açıkça belli etmeme rağmen durmadı. Sonradan öğrendim ki zaten durmazmış. Yanımızdaki iki hanım adına utançlardan utanç, utanmaklardan utanmak beğendim kendime. Öyle ki şu geride bıraktığım hayat yolculuğu içerisinde daha çok utanç duyduğum, daha çok sıkıldığım çok az başka an hatırlıyorum.



İşte bu gördüğüm, tanıdığım, o iğrenç muhabbetine şahit olduğum adam ne zaman herhangi birimize 'cahil' dese tüylerim diken diken oluyor. Kendisinden maada 'cahil' demediği herhangi biri kalmadı sanırım. Sağcılar, solcular, Kemalistler, İslamcılar, muhafazakârlar, avukatlar, müteahhitler, gençler, yaşlılar, kadınlar, Osmanlıca bilmeyenler, Fransızca konuşamayanlar… Hepimiz cahiliz zatıâlilerinin nazarında. Ben bundan çok sıkıldım. Üstelik bu kibir üzeri kibirli tavrın birileri tarafından alkışlarla karşılanmasından daha da çok sıkıldım. Tek tek 'cahil' demediği hiçbir insan teki kalmadı Türkiye'de.



Hepimiz cahiliz. Bir zatıâlileri biliyor her şeyi. Temel görgü kurallarını bilmiyor olmasını falan da her seferinde 'büyük hoca' diyerek görmezden geliyoruz. Yok öyle yağma. Halil İnalcık, Kemal Karpat, Mehmet Genç falan dahi olsa yine de yok öyle yağma. Eline geçen her fırsatta ülkesinin insanlarını aşağılamaktan 'hastalıklı bir zevk' alıyor bu herif. Hepsi bu.



Meselenin dahası da var benim açımdan, ancak meramım anlaşıldığından uzatmayayım. Parasını alıp Türk okullarına güzelleme yazan, 'Pennsylvania'ya gittiniz mi' sorusu soran sunucuyu aşağılayarak meseleden kurtulacağını zanneden, Cağaloğlu'nda hayata küstürmediği editör kalmayan, toplama kitaplarının son okumasını bile zahmet edip kontrol etmeyen bir adam hakkında daha fazla ne yazılabilir ki zaten? Çok meraklısı varsa zatıâlilerinin Topkapı Sarayı Müdürlüğü görevinden niçin uzaklaştırıldığını bir araştırsın. İlginç bilgilerle karşılaşma garantisi var.



Gelelim ikinci meseleye. Bir grup müptezel, tuhaf bir kampanya başlattı sosyal medyada. Sürekli 'bu yıl kurbanlarınızı Kızılay'a verin' yazarak İHH'yı, Deniz Feneri'ni, Sadaka Taşı'nı ve ismini sayamadığım daha nice güvenilir yardım organizasyonunu töhmet altında bırakmaya çalışıyorlar gayet acıklı şekilde. Amaçları üzüm yemek değil elbette. Hangi bağcıyı dövmek istedikleri meselesi de yakında ortaya saçılacak ve çok mahcup olacaklar bana kalırsa.



Yahu be müptezeller. Kızılay da bizim İHH da. Mehmetçik Vakfı da bizim Sadaka Taşı da. Bu millet sizin ayak oyunlarınıza gelir mi sanıyorsunuz? Hem İHH'ya verir kurbanını hem Kızılay'a. Hem Mehmetçik Vakfı'na verir hem Deniz Feneri'ne. Siz de çıkarmak istediğiniz fitnenin ateşiyle kavrulur kalırsınız.



Be müptezeller. Biz kurumlarımızı sokakta bulmadık. Siz o 'bu akıllar nasıl bir akıllar' cümlesiyle tanımlayacağımız zihninizle bu kurumları saf dışı bırakmaya çabaladıkça takke düşüyor, kel görünüyor. Benden söylemesi. Sonra 'vay ben duymadım, vay ben işitmedim' demeyin.



Ne diyordu Lacan: 'Bizde müptezele 'müptezel', hödüğe 'hödük' denir hacı abi. Meseleyi süslemeye, fazladan bir şeyler eklemeye gerek yok. Yengenin kurbanını Kızılay'a, kendi kurbanını İHH'ya verir bu muazzez milletin evladı. Kendi üzerinden plan yapmaya kalkana da torik mevsimi gelince hak ettiğini... Do you understand di mi yeğenim?'




#İlber Ortaylı
#Haliç
#İHH
#Kurban
8 yıl önce
Bizde müptezele ‘müptezel’ derler
Kamu personeline yol ve yön gösteren soru ve cevaplar (9)
Başörtüsü aklını kim verdi? Yanlış oyun, yanlış tepkiler…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’