|
Darbımesel

Kırk yıldır dervişti. On sene kadar önce efendisi ölünce posta geçen halife her ne kadar 'derviş, gel biatını tazele' dediyse de o, 'bu dünyada yetim kalmak da varmış' deyip kendini yollara vurdu.



Belki az gitti belki uz gitti. Belki dere gitti belki tepe gitti. 'O diyar da benim değil, bu diyar da, cümle mülkün sahibi goca Rabbımdır' diyerek cevelan eyledi.



Sırtında bir boz aba, kafasında bir keçe külah, elinde Hint hurmasından yapılma, efendisinden teberrük 99'luk tespih. Terekesinin cümlesi bundan ibaret… Aslında bir de sapı abanoz, ucu Şam çeliği, üzeri 'ya Haydar-ı Kerrar' yazılı bir de teberi vardı ya, bırakıverdi gencecik bir talibe yürüyüp de giderken. Eldeki tespihi 'hu' dedi sayıp çekti, 'hay' dedi sayıp çekti. Efendisi yaşarken dersini ne verdiyse onu çekti. Ne eksik çekti ne artık çekti.



Günlerin birinde vardı baktı ki büsbütün yeşile kesmiş bir köye vardı. Köyün girişindeki ufarak çayın şo yanında bir peri suret, bir kadıncık gördü. Baktı ki daldan yemiş toplar. Toplar da yemenisinin dalına biriktirir.



Adeti değildir amma, artık bir koca pirifani olduğundan selam eyledi. Hal hatır etti. 'Yemişleri kime toplarsın' diye bile sordu. 'Sevdiğime toplarım elbet, naha o yanda tarlada herk eder. Hem insan sevdiğinden başkasına yemiş toplar mı derviş baba?' dedi kadıncık. Derviş, 'toplarken sayar mısın yemişleri' dedi. Gülüverdi kadıncık. 'İlahi derviş baba, insan sevdiğine yemiş toplarken sayar mı?' deyiverip seğirtti.



Derviş bir kadıncığın sekişine baktı, bir elindeki tespihe baktı. Çıt diye kırıverdi tespihin ipini. Daneler birer ikişer saçıldı toprağa. 'Hey gidinin akılsız dervişi' deyip ayıpladı kendini, 'şol kadıncık sevdiğine yemiş toplarken saymaz da, sen goca Rabbını sayıyla mı tespih edersin' deyip yürüdü.



Belki az gitti, belki uz gitti. Bir zaman daha yalan dünyanın kahrını tepti. 'Şurası mıydı, burasıydı mı?' deyip günü güne, güneşi aya, seneyi seneye ekledi. Şeyhinin sayılı dersi ile değil, gücünün yettiğince zikretti.



Döne dolaşa, tekerlene mekerlene yolu yine aynı köye düştü. Baktı ki aynı kadıncık aynı daldan yemiş toplar yenine. Tanışlık verdi. 'Yemişleri kime toplarsın' diye sordu yeniden. Yeniden 'sevdiğime toplarım elbet, naha o yanda tarlada herk eder. Hem insan sevdiğinden başkasına yemiş toplar mı derviş baba?' cevabını aldı. Derviş 'ya sayar mısın topladığın yemişleri' diye sual etti yeniden. Kadıncık 'ilahi derviş baba, insan sevdiğine yemiş toplar da saymaz mı? Sayarım elbet' dedi, 'hem de teker teker sayarım. Nahacık 99 yemiş var yenimde. İnanmazsan sen de say.'



Derviş bir kadıncığın seyirtişine baktı, bir ellerine baktı. Seneler önce kırıp da yere saçtığı tespih tanelerini birer birer buldu, birer birer topladı. Misina ipine dizdi ki tam gaydeli. Döndü tekrar efendisinin buyurduğu derse. 'Hu' dese saydı, 'hay' dese saydı.



Yıllar ardı ardına akıp gitti şol çeşmeden akar gibi. Kâh medreseye vardı derviş, kâh harabeye. Kâh mollalarla yarenlik etti kâh harabât ehliyle sırdaş oldu. Beli büküldü, dişi döküldü, dili damakta dönmez oldu. Yine de yürüdü. Gece demedi yürüdü, gündüz demedi yürüdü, soğuk demedi yürüdü, haşlak demedi yürüdü.



Belki uz gitti, belki uzdan az gitti. Lakin hep bildi ki haydan gelen huya gitti.



Günlerden bir gün o köye düştü yolu. Baksa görse ki o kadıncık yemiş ağacından aşı kalemi çıkarır usulünce. Hal hatır etti derviş. 'N'eyler n'işlersin' dedi. 'Sevdideceğimin bahçesine yemiş fidesi alırım ki dikimlik' dedi kadıncık. 'Ya yemiş toplayıp götürsen olmaz mı?' diye sordu derviş. 'Olmaz' dedi kadıncık, 'ağacın kendisi varken yemişini n'eydeyim derviş baba?'



Derviş, bakmadı bu sefer kadıncığın ardından. Tespihi cebine attı. Yemiş ağacına yanaştı. 'Bismillah' dedi, 'demek daha yeni başlıyoruz yol yürümeye.'


#Molla
#Derviş
#Tespih
7 yıl önce
Darbımesel
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı