|
Dikenli tellere zarar veriyorlarmış
Fotoğraf Macaristan'dan. Bir baba, yavrusuna sarılmış. Yüzü gözü kanlar içerisinde. Biraz önce başlarına gelen şey yüzünden şaşkın olduğu yüz ifadesinden belli. Niye şaşırdıysa artık… Oysa Macaristan polisi çok haklı bir gerekçe ile saldırmış az önce üzerlerine. Sen, mülteci olduğuna falan bakmadan dikenli tellere zarar vermeye kalkışırsan, alır cevabını oturursun. Mültecilerin dikenli tellere zarar vermeleri elbette büyük bir insanlık suçudur.

İzninizle, tam burada şu cümleyi söyleyeceğim: 'Lanet olası ikiyüzlüler.'

Son yıllarda batırdıkları gemiler yetmiyormuş gibi, öldürdükleri mülteciler yetmiyormuş gibi, bu insanların mülteci durumuna düşmelerinde hiçbir kabahatleri yokmuş gibi bir de utanmadan insanlık pozları veriyorlar. Bütün Avrupa ülkelerinin 'yıllar içerisinde alırız' diyerek açıkladıkları mülteci rakamları, Türkiye'nin hâlihazırda baktığı mültecilerden daha düşük. Fakat insanlık pozu vermek onlarda, suçlanmak Türkiye'de öyle mi?


Ünlü gazetecimiz koşa koşa Almanya'ya gidip 'işte mülteciler için hazırlanan bilmem hangi imkânlar' falan diye haber yapıyor bir de. Ört ki ölek baba. Neymiş neymiş? Almanya çok güzel şartlar hazırlamış mülteciler için. Zaten gelişmişlik, efendime söyleyeyim, ilericilik falan da bunu gerektirirmiş. Biz aynı gazeteciyi Guantanamo dosyasından da hatırlarız. Adam bu vahşet hapishanesini bize o kadar güzel anlatıyordu ki insanın orada yatası gelir. Odalarda kıbleyi gösteren oklar da varmış, seccadeler de… Yemeklerde kesinlikle domuz eti yokmuş zaten de, bir de isteyene vejetaryen menü de sunuluyormuş. İşkencenin esamisi desen görene aşk olsun. Tabii, 'o insanların Guantanamo'da ne işi var' sorusunu sormasını beklemiyoruz bu abilerden. Allah'tan Winterbottom gibi namuslu insanlar var da, onun yaptığı belgesellerden falan öğreniyoruz işin aslını.

Ah. Bir de Almanya'nın dünyaya servis ettiği bir fotoğraf var. Sanırım Münih istasyonunda bir Alman çocuk, elinde oyuncaklarla mülteci çocukları bekliyor. O tatlı yavrunun insanlığından lazım işte bütün dünyaya. Fakat mesele şu: O yavrunun fotoğrafı üzerinden batının Suriye'de, Irak'ta, Afrika'da yediği herzeleri unutmamızı istiyorlar, bunun için gayret gösteriyorlarsa daha çok beklerler. Ülkelerini terk etmekten başka hiçbir çareleri, hiçbir çıkar yolları kalmamış o insanların bu hale düşmelerinin asıl nedeninin azgın, emperyalist, sömürücü batı dünyası olduğunu ne yapsalar unutturamayacaklar bize.

Her seferinde takke de düşecek, kel de görünecek. Mesela Mısır açıklarında bulunan muazzam doğalgaz kaynağını gördükten sonra batı dünyası denilen ikiyüzlülük biçiminin Sisi darbesine niçin tek bir itiraz geliştirmediğini derhal anlayacağız. 'Türkiye silah veriyor, insanlar ölüyor' diye uluyan çakalların Rusya'nın Esed rejimine son model silahlar vermesi üzerine niçin derin bir sessizliğe gömüldüklerine bakıp meseleyi çözeceğiz. 'Mültecilerin gelmesi Macaristan'da Hıristiyanlığın varlığını tehdit ediyor' cümlesinin ne anlama geldiğini her seferinde kavrayacağız.

Fakat yine de en çok şunları anlayacağız: Ülkesinin insanlık tarihine altın harflerle yazılacak cömertliğini, fedakârlığını, vefasını görmeyen bir takım zevatın mülteciler konusunda Avrupa'yı nasıl da övdüğünü… Bu aşağılık kompleksinin, bu zavallı ezikliğin ne kadar sakil durduğunu… Ülkemize mülteci kabul etmeye başladığımız ilk günden beri onlarca STK'nın, on binlerce gönüllünün bu insanlar için nasıl çalıştığını sırf ideolojik nedenlerle görmediklerini…

O babanın kucağındaki o çocuk büyüyecek. O çocuklar büyüyecek. Bu devran değişecek er ya da geç. İşte o zaman, 'eski ve çirkin bir anı anlatsana' diye rica ettiklerinde bu ikiyüzlü Avrupa ile bu zavallı eziklerin öyküsünü anlatacağız.

Gururluyuz güçlüyüz Ankaragüçlüyüz

Babamın anlattığına göre ilk Ankaragücü maçına, onun kucağında, 3 yaşındayken gitmişim. Elbette Gecekondu tribününde oturmuşum. Şehrin varoşlarından, Çinçin'den, Kayaş'tan, Altındağ'dan, Yenimahalle'den gelenlerin oturduğu tribünde yani.

Yeteri kadar büyüyünce Ankaragücü'nün iç sahada oynadığı her maça her durumda gitmeye başladım. Hep Gecekondu'da oturdum. Hep 'gururluyuz güçlüyüz Ankaragüçlüyüz' diye bağırdım. Zaman zaman babamın otobüsü ile deplasmanlara taraftar götürdüğümüz de oldu.

Şampiyonluk görmedim hiç. Çeyrek finalde Beşiktaş'ı, yarı finalde Fenerbahçe'yi eleyip, finalde de Boluspor'u yenip Türkiye Federasyon Kupası'nı aldığımız o sene uzak bir çocukluk anısı sadece.

Her şeyi hatırlıyorum. 91 kupa finalini de, Zalad'ın Galatasaray'a şike yaptığı şampiyonluk maçını da, stadın ağzına kadar dolu olduğu ve Fener'i sahadan silerek yendiğimiz o oyunu da…


Anadolu takımlarının tribünü biraz ilginçtir. Seyirci şampiyonluk değil, sadece iyi oyun bekler. Yenmek, yenilmek çok önemli değildir. Yakışıklı bir futbol oynayarak yenilmek de kabul edilebilir bir şeydir.

İstanbul'a okumaya geldiğimde Ankaragücü'nü ihmal ettim. 'Hiç şampiyon olmayacak, üstelik canlı izleyemediğim bir takım tutmak yerine şampiyon olan ve maçlarını izleyebileceğim bir takım tutmalıyım' diye düşündüm. 4-5 yıl sorana 'hem Ankaragüçlü hem Galatasaraylıyım' dedim. Kimi maçlara gittim. Sevemedim Galatasaray tribününü. 'En iyi tribün Beşiktaş'ta' diye düşünerek, en yakın arkadaşlarımdan Tarık Tufan'ın da Beşiktaşlı olmasının etkisiyle Beşiktaş'ı desteklemeye, maçlara gitmeye başladım. Onu da bıraktım.

Bir süredir yeniden sadece Ankaragüçlüyüm. Takımım, 2. lig kırmızı grupta, 2 maçta topladığı 4 puanla dördüncü durumda. Son maçta erkenden 10 kişi kalmamıza rağmen Karagümrük'ü sahadan sildik. 17.000 kişiye oynadık maçımızı. Ligin ikinci yarısında oynayacağımız Tuzla, Karagümrük, Eyüp ve Kartal maçlarının tamamını stada giderek, 'Gecekondu' ile birlikte izleme niyetindeyim.

Niçin sevdim peki ben bu takımı bu kadar? O sosyolojik şenliği, o tutkuyu, o desteği başka hiçbir yerde bulamadım da ondan mı? Bilmem. Çocukluk aşkım olduğu için mi? Bilmem. Ama şundan eminim: Tanısanız siz de çok seversiniz.
#Macaristan
#mülteciler
#ankaragücü
9 yıl önce
Dikenli tellere zarar veriyorlarmış
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi