|
Huzur Kıraathanesi’nin balkonu

Cahit Zarifoğlu şiirlerinin okunduğu bir programdayım. Bana da 'Mavi Gök Orda mı?' şiirini okumak düştü. Program çıkışı yanıma zayıf, esmer bir adam geldi. Elini uzattı. 'Merhaba İsmail, ben İbrahim Tenekeci' dedi. 'Tanımaz mıyım abi' deyip daldık muhabbete. Yeni çıkan Kırklar Dergisi'nde benim de yer almamı teklif etti. Adam çok güzel gülümsüyor yahu. Nasıl reddedersin?



Birkaç gün sonra dergi hakkındaki detayları konuşmak üzere Kağıthane'de buluşulmaya karar verildi.



Kanal 7'de çalışıyorum o sıralar. Reklam yazarıyım. Buluşma gününün sabahı müdürüm gelip bir tomar kağıt bıraktı önüme. Belediyenin bir kuruluşu ücretsiz baca temizliği hizmeti veriyormuş. Ona bir metin yazılacak.



Bilgisayardaki belgeye önce 'en mutlu insanlar belki de / baca temizleyicileridir' dizelerini yazdım konuyla ilgili olarak. Sonra iş 'bacalarınızı temizletip hem mutlu hem de güvenli olmak istemez misiniz?' cümlesine kadar ilerledi. Evet. Hiçbir zaman iyi bir reklam yazarı olamadım.



Havalar sıcak, günler uzun. Bir yolunu bulup Eyüp'teki binadan erken çıktım. İndim Kağıthane'ye.



Minibüsten inince İbrahim abiyi beni bekler vaziyette buldum. Sarıldık. O küçük köprüyü geçtik. İkinci bir katı olan Huzur Kıraathanesi'nin balkonuna çöktük.



İlk çayların gelmesiyle iki yaşlı adam selam verip çöktüler masaya. Başladılar Tenekeci'ye bir koyun meselesi anlatmaya. Yerleşik bir Orta Anadolu ağzıyla konuşan amcaların derdini güçlükle anladım. Amcalardan biri bir süre önce bir miktar koyun almış, koyunlardan bazıları hastalanmış, amca ne yapacağını bilememiş. Kurtlu bir hastalıktan söz ediliyor. Tenekeci, adeta kendini kaybetmiş vaziyette koyunların derdinin nasıl çözüleceğini anlatıyor amcalara. Hangi otlar iyi gelir, veteriner çağrılırsa kaça mal olur, koyunların cinsleri kıvırcık mı merinos mu derken kendimi yarı gerçeküstü bir sahnede figüran olarak buldum.



'Ben buraya niçin gelmiştim?' sorusu gelip yapıştı boğazıma. Hani dergiyi konuşacaktık, neler yapabileceğimizi istişare edecektik. Kırklar'ı tercih etmek demek benim açımdan Türkiye'nin en önemli edebiyat dergilerinde yazmayı bırakmak demek. Şu gördüğüm muameleye bak. Kağıthane'de bir kahve köşesinde iki amcayla bir şairin koyunlar hakkında giriştiği derin bir muhabbetin tam ortasına düştüm.



Ben bütün bunları düşünürken amcalardan biri dönüp 'arkadaş kim' diye sordu. Tenekeci, 'şair o da' diye cevap verdi. 'İyi iyi' dedi amca, 'vatana millete sahip çıkın da ne olursanız olun.'



Yedik mi bi gol daha? Yahu şairlik dünyanın en önemli işlerinden biri değil mi? Ne demek 'ne olursanız olun?'



Amcalar bir saat falan sonra kalktı. Meseleye gireceğimiz umuduyla yüzüme ciddi bir hava verdim. Tenekeci, 'çiçekleri birbirinden ayırt edebilir misin' diye sordu. Çiçekler mi? Ayırt etmek mi? Ne biçim lakırdı yahu bu? Hani dergiyi konuşacaktık?



Çiçekleri anlatmaya başladı İbrahim abi. Şiirlerini çalıştığı defterini gösterdi. Cebinden gösterişli bir çakı çıkarıp kahvecinin masanın ortasına koyduğu elmayı ikiye kesti.



O anlattıkça… Çiçekleri, toprağı, hayvanları, çocukluğunun uzak anılarını anlattıkça içime tarifsiz bir sevinç dolmaya başladı. Nergisi sümbülden, kiraz ağacını vişne ağacından ayırabilmenin, dahası nergisi de sümbülü de evindeki kızlarını da aynı coşkuyla sevebilmenin bir insan tekini nasıl da güvenli, nasıl da dağ gibi biri yapabileceğini fark ettim.



Sonra bunun çok da dalgasını geçtim tabii. Çiçek-böcek şairi dedim ona, 'romantik şiyirler yaz abi sen' dedim. O da benden çok şık bir intikam aldı. İlk kitabımın kapağına adını hala bilmediğim bir bitkinin fotoğrafını koydu. Çiçekten, bitkiden, ağaçtan hiç anlamayan bir adam olarak çiçekli bir kitabım oldu Tenekeci sayesinde.



Haa. Bir de başka bir şey daha öğrendim o gün. Meğer biz, koyundan, ağaçtan, çiçekten, çocukluktan bahsederken aynı zamanda dergiden de bahsediyormuşuz. İbrahim abi gibi adamlar şiir yazabilen adamlar değil, 'pekey demekle kaim' dostlar ararmış meğer.



16 yıl olmuş Huzur Kıraathanesi'nin balkonunda oturup o elmayı yarıdan böleli… O elmanın ikiye bölünüşünde imiş meğer ne sır varsa. Şimdi ortalık yerde dolaşan kimi 'şiir yazabilen adamlar'ı gördükçe şöyle diyorum İbrahim abiye: 'Bir elma olsa da ikiye bölsek be abi.'


#Huzur Kıraathanesi
#Cahit Zarifoğlu
#Mavi Gök Orda mı?'
8 yıl önce
Huzur Kıraathanesi’nin balkonu
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi