|

'Öğretmen babamı çağırdı. 'İlle okut bu çocuğu, aklı zehir gibi' dedi. Köylük yer. Rahmetli babama adam lazım… Nasıl okutsun beni? Vurduk kendimizi tarlaya tabana, yazıya yabana. İşte halimi görüyorsun. Ola ola şoför olduk. Çıktı mı 15 gün sonra mı gelirim, bir ay sonra mı belli değil. Diyeceğim o ki ben seni okutmak isterim. Hangi baba istemez ki?'



Serhat kaptan, Rıza'nın yüzüne bakmadan konuşuyordu. Kesik kesikti sözleri… Meseleye nasıl gireceğini, derdini neresinden anlatacağını bilemiyordu, belli bir şey. Boğazını temizledi. Tekrar konuştu: 'Anana demişsin ki 'babam beni dershaneye yollasın.' Baban sana kurban olsun evlat. Lakin dershane dediğin parayla… Elde yok avuçta yok. Bir sen değilsin ki. Aha iki tane daha kardeşin var. Yedikleri, içtikleri, giydikleri… Bir yolunu bulamıyom oğlum. Ben bu fukaralığın yedi sülalesini…'



Karnının şişi inmişti Serhat kaptanın. Dert çekme sırası Rıza'ya gelmişti işte. Çocukluğundan beri yokluğa, yoksulluğa alışmıştı alışmasına ama bu haber yine de ejderha gibi çökmüştü sırtına.



Akşam sofrasında iki kaşık çorba içti, iki de bulgurdan aldı o kadar. Okumak istiyordu. Belki dershaneye gitmeden de iyi kötü bir okul tuttururdu lakin onun derdi başkaydı. İlle de askeri üniformayı çekecekti sırtına. İyi de, dershane mershane olmadan kolay mı bakalım o işler? Sabahı sabah etti. Doluya koydu dolmadı, boşa koydu dolmadı.



Okulda Hasan'ı buldu ilk teneffüste. 'Hasan' dedi, 'senin bahsettiğin şu abiler beni de çalıştırır mı sınava?' Hasan'ın gözleri parlayıverdi. 'Çalıştırır ya. Hem de zehir olursun.'



Bir zaman babasına haber vermeden gidip geldi abilerin yanına. Bir zaman sonra da 'böyleyken böyle' dedi. Zaten mahcup, zaten yoksul Serhat kaptan sevindi bile bu işe. Yine de bu abilerin kim olduğunu sorup soruşturdu usulünce. Mahallenin sözü dinlenir esnaflarından biri 'namazında niyazında efendi çocuklar kaptan' deyince rahatladı.



Tabii ki kazandı Rıza o sene akademiyi. Evde geçirdiği son gece kendisinden 3 yaş küçük kardeşi Ahmet'e sımsıkı sarıldı. 'Sen de oku, kurtar kendini' diye nasihat etti.



Aradan geçen 18 yılda Serhat kaptanın gururunu bir görmeliydiniz. Eee, kolay mı? Bugüne bugün 'albay babası…' Hem hayırlı evlat çıktı Rıza. Babasına bir servis minibüsü de alıverdi. 25 yıl süren şoförlüğün ardından Serhat kaptanın kendi ekmek teknesi oldu ilk defa. Minibüsü alır almaz arkasına 'oğlum sağolsun' yazdırmıştı.



O akşam fabrika servisini dağıtıp eve geldi Serhat kaptan. Ahmet okumamış, fabrikada işçi olmuştu. Mahalleden bir kızla baş göz etmişlerdi 10 sene kadar önce. Ondan 3 yıl sonra da kızı vermişlerdi. Bir köroğlu bir ayvaz kalmışlardı hanımla koca evde.



Yemeğini yedi, doktorların 'içme' dediği kahvesini içti. Uyuklaya uyuklaya haberleri izledi. Ezan okununca akşamı kıldı. Kullanmayı güçlükle öğrendiği akıllı telefondan facebooka girdi. Torunun torbanın fotoğraflarına baktı. 'Yatsı okunsa da kılıp yatsam' diye geçirdi aklından kanalları dolaşırken. Bir haber kanalında dondu kaldı. 'Darbe girişimi' diyordu spiker. 'Paralel subaylar' falan diyordu.



Hemen telefona sarıldı. Rıza'yı aradı. Uzun uzun çaldıktan sonra açtı Rıza. 'Oğlum' dedi Serhat kaptan, 'darbe marbe diyorlar. Kendine mukayyet ol. Devletin milletin yanında ol.'



İki saat kadar sonra baktı ki darbeciler sokakta millete ateş açıyor, tekrar aradı oğlunu Serhat Kaptan. 'Baba işim var. Seni sonra ararım' deyip kapattı telefonu Rıza. Kapattı ama arkadan gelen karışık kuruşuk sesler hiç hayra alamet değildi.



Serhat kaptanı o geceden 13 gün sonra, mezarlığın hemen dışındaki bir arazide, minibüsünün yanıp kül oluşunu izlerken buldu polisler. Serhat kaptan yavaş yavaş doğruldu. Ahmet'le aynı yaşta olan memura döndü yüzünü. Baktı, baktı, baktı. 'O gece Ahmet'imi tam göğsünden vurmuşlar. Mezarı na işte şurada' dedi. Polis arabasına binerken ekledi: 'Zaten o geceden sonra bir tane oğlum kalmıştı. Onu da bunlar aldı. Bir kurban yetmedi çünkü bu yamyamlara.'


#Serhat kaptan
#Rıza
8 yıl önce
Rıza
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’