|
Rüzgâr ekerken dikkat

Önce işin medya skandalı tarafından başlayalım. NTV'de Nice'teki saldırıyı konuğuyla değerlendirmeye çalışan hanım abla saldırganı tarif ederken 'İslami bir suçu yok ama adli suçlardan sicili olduğu yönünde bilgiler paylaşmış Fransız basını' deyiverdi. Ben hanım ablanın bu dediklerini duyunca elbette acı acı gülümsedim yine. Gülümsedim, zira NTV'de ya da herhangi başka bir benzerinde sunucu olabilmeniz için aranan nitelikler arasında 'biraz da dinden diyanetten anlamak' hiçbir zaman yoktur. Böyle koca bir çamı devirmeniz de hiçbir şekilde cezalandırılmaz. 'Aman canım, ne var bunda' denilir ve geçilir. Şimdi hanım ablaya 'İslami suçu yokmuş ne demek?' diye sorsak cevap veremeyecek tabii ki. Çünkü hiçbir fikri yok. Ama dönemin ruhuna uygun olarak muazzam bir cahil cesareti var ve oradan yardırıyor. 'Sen 'İslami suçu yok' derken terör kavramı ile İslam dinini dümdüz eşitledin, farkındasın değil mi?' diye sorsak bin dereden bin su getirecek. Buna da gerek yok. Yormayalım zat-ı şahanelerini.



Gerçi NTV'deki hanım abla bence bu konudaki 'mühim örnekler'den biri bile değil. Bu kulaklar neler duydu, bu gözler neler gördü. Misal, gazetelerde köşe işgal eden, pek okumuş, pek aydın, taşı başı belli bir ablanın bir gazeteci arkadaşımıza 'hani her Cuma çıkıyor ya, bu hutbe kim?' diye sorduğunu işitmiştim de gülmekten karın kaslarım ağrımıştı. Hutbe, yaklaşık 35 yaşlarında, iyi giyimli, diksiyonu çok düzgün bir kardeşimizdir yahu.



Madem çeperden gidiyoruz, meselenin ahlaki bakımdan çok önemli bir yanına da temas etmek isterim. Nice saldırısından sonra şehirdeki taksiciler taksimetrelerini kapatarak insanları güvenli alanlara ücretsiz taşımışlar. Tabii bu haberi, Atatürk Havalimanı saldırısının ardından en kısa mesafeye 100 dolar isteyen havaalanı taksicileri haberi ile yan yana okuduğumuzda utançtan yüzümüz kızarıyor. Kimse bana kızmasın. Senelerdir mümkün olduğunca havaalanı taksilerini kullanmamaya çalışmam boşuna değildir. Ne yazık ki Atatürk Havalimanı taksicilerinin kahir ekseriyeti mesleklerinin yüz karası durumundadırlar. Bin türlü ahlaksızlıklarına, bin türlü numaralarına şahit olmuşumdur. Yine de bu noktada mesele sadece o taksicilerle ilgili değildir. Toplumsal olarak genel bir 'ahlak' sorunumuz olduğunu daha ne kadar saklayacağız bilmem.



Gelelim hadisenin kendisine. Tunuslu bir ya da iki adam (henüz netleşmedi) 90 kilometre hızla giden bir kamyonu Bastille bayramını kutlayan kalabalığın üzerine sürüyor ve en az 84 insanı öldürüyor.



Bir kere şu: Bu saldırı, 'dehşet saçtı' kalıbına yepyeni bir boyut kazandırdı. Benzerlerini filmlerde bile göremeyeceğimiz, en uçuk aksiyon filmi senaristlerinin, en baba korku filmi yönetmenlerinin dahi aklına gelmeyecek, akıllarına gelse 'ikna edici olmaz' diyerek yazmayacakları, çekmeyecekleri bir sahne vardı Nice sokaklarında. 'Mad Max gibi distopyalarda yok böyle sahne' diyeyim de derdim anlaşılsın.



Ben terör uzmanı değilim, bu işlerden anlamam. Ancak bana kalırsa herhangi bir örgütün 'önleyemediğiniz' propagandasına kapılan bir ya da iki kişinin neler yapabileceği meselesinde de ibretlik bir hikâye duruyor orta yerde. Zira kamyon bulmanın da, silah temin etmenin de internetten mümkün olduğu; patlayıcı yapmayı video paylaşım sitelerinden öğrenebildiğimiz bir dünyada yaşıyoruz.



'Örgütle bağlantı yoksa erken önlem diye bir şey de yok' diyebiliriz kabaca. Son derece dikkatli bir şekilde planlanan ve sadece iki, hatta sadece bir kişinin bildiği bir eylemi nasıl önleyebilirsiniz ki zaten? Tunuslu saldırgan Nice'teki eylemin emrini herhangi bir örgütün yönetiminden değil de, kendi vicdan(sızlığ)ından alıyorsa buna ne yapabilirsiniz?



Aslında bu sorunun cevabı net! Dünya üzerindeki herhangi bir insanı sadece 'var olduğu' için değersiz, yalnız, terkedilmiş, umutsuz, mazlum ve mağdur duruma sokmazsınız; olur biter. Ancak bu rüzgârı hiçbir hassasiyet gözetmeden ekenler, kendi varlığından başka hiçbir var oluş biçimine saygı duymayanlar önünde ya da sonunda bu fırtınayla yüzleşmek zorunda kalacaklardır.



Biz nasıl Diyarbakır Cezaevi'nde ekilen rüzgârın fırtınasını en ağır tecrübelerle yaşadıysak, Kabil'de, Felluce'de, Grozni'de, Şam'da, Kudüs'te, Timbuktu'da, Bangui'de rüzgâr ekenler de fırtınayı biçeceklerdir. Amerika'dan Belçika'ya, İsrail'den Rusya'ya, Almanya'dan Fransa'ya bu böyledir.



'İnsanın öldürüldüğü yerde söz biter' denilmiştir biliyorum. Fakat şu kadarını da söylememe izin verin. Fransa'da hangi sergi yapılıyor olursa olsun, adamlar hangi lanetli örgüte destek verirlerse versinler sokaklarda zalimce öldürülen insanlar üzerinden o ülkeye 'oh' çekilmez. Batının elinden giden insanlık böyle böyle bizim de elimizden uçup gider.



Ne diyordu Bill Gates: 'GTA oynayarak büyümüş bir neslin gün gelip oyunda gördüğü şeyleri sokakta uygulayacağını tahmin etmiş miydim? Elbette. Çünkü ben bir rüzgâr çiftçisiyim.'


#Nice
#Atatürk Havalimanı
#Medya skandalı
8 yıl önce
Rüzgâr ekerken dikkat
Tasavvuf, tarikatlar ve cemaatler-3
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!