|
Teneşire geleyim

Ecevit zamanıydı. Ülkenin soyulup soğana çevrilmesine müsaade eden bir iktidarsızlık kol geziyordu dört bir yanda. Ensesi yağlı kodamanlar Amerikan Doları üzerinden muazzam bir hırsızlık düzeni kurmuşlardı. Bir gecede 3 kat artan dolar koca bir milleti üç kat zayıflatıyor, birkaç aşağılık herifiyse semizletiyordu. Bazıları bizi aptal zannederek ve gözümüzün içine baka baka şöyle diyordu: 'Ama Allah için Ecevit dürüst adam.'



Sana dürüst adam lazımsa memleketin her kasasının soyulmasını sağlayan Ecevit'i değil de Salih ustayı vereyim.



Salih usta ya, ne sandın? Güvercintepeli Salih usta.



Ne iş yapar Salih usta? Aklına ne gelirse. Bir kere tesisat işinden anlar. Hani malzemeyi ver, dokuz katlı binanın elektriğini, suyunu üç günde çekiversin. Boyadan, badanadan zaten anlar. Sıvadır, duvar örmedir, fayans dizmedir zaten bilir. Mobilya yapamaz; ama yapılanı söker, takar, taşır, yerleştirir. Ha, bir de ille en sevdiği bahçe işi. Kazar, diker, çapalar, sular. Anlayacağın Salih usta gibisi zor bulunur.



Üsküdar Yeni Cami'nin karşısındaki çay ocağı yıkılmamış henüz. Hınca hınç adam dolu. Bizim çocukların neredeyse tamamı memleketteler. Ben yalnız başıma oturuyorum. Tabii ki kitap okuyorum. 'Şuraya otursam olur mu?' dedi bu. Baktım. Ellerinde tinerin çıkaramadığı boya lekeleri, kafada promosyon bir yazlık şapka. 'Buyur abi' dedim.



Oturur oturmaz teklifsiz giriverdi muhabbete. 'Çok yoruldum gardaşım. Bütün evin işi bende. Ev dediysem yalı dayresi. Yanıma bir tane Kastamonulu verdiler ya, kulak asma. Anca kürek emziriyor. Bu işler bilmeden yapılacak bir işler mi? Değil elbet. Evin şoförü anlar mı tesisattan, boyadan? Anlamaz. Anlayacağın Salih tek başına tamam edecek evin tekmil yanını. Zor gardaş. Hem de çok zor, amma başka çare var mı? Çalışmadı mı ekmeğini, suyunu veren bulunsa var da; vermeyince çare yok.'



Yeni Harman ve çay faslı bitene kadar anlattı böyle böyle. Israrıma rağmen 'olmaz' deyip çayların parasını bıraktı kalkarken.



İki gün sonra yine geldi. Başıyla selam verip boş bir masaya geçecekken ünledim. Usulca gelip oturdu. Bu sefer ben sordum o anlattı. O sekiz yaşındayken ölen babasını, önce köyde tarlalarda, ardından şehirde usta yanlarında nasıl çalıştığını, anası da ölünce gayrı köyde durmadığını... Her bir şeyi usul usul anlattı. 'Hani Bulgar'dan bir göç geldiydi ya. Avradı da o aralık bulduk biz. Bizim bekarhanenin sahibi ayarladı. 'İki garipsiniz. Birbirinize tutunursunuz' dedi. 'Aman' dedim. Niye 'aman' dedim? Elde yok avuçta yok, odada yok ocakta yok. Bu garibanlıkla evi çekip çevirmek olur mu?'



Burada bir soluklandı Salih usta. Gülümsemeye benzer bir kıvrım bile oluştu dudaklarında: 'Evlendiğimiz gecenin sabahı sıva işine gittim ben gardaş. Gitmeyip ne yapacan?'



Sonraki üç beş gün denk gelmedik Salih ustayla.



Bir sabah Üsküdar'dan Kuzguncuk'a doğru yürürken baktım tam karşımdan hızlı hızlı geliyor. Dudaklarının üzerinde kan var. Gömleğinde de yırtıklar. 'Hele dur' demeye kalmadı, beni görünce gelip sarılıverdi. Anladım, bir terslik, hem de büyük bir terslik var.



Denizi gören bir banka çökünce anlaşıldı mesele. Yalının sahibi en başından boyaları kendisi aldırmış. Hem de fazla fazla. Salih usta iktisatlı adam. Yarı yarıya artırmış malzemeyi. Fakat o sabah malzemeleri bıraktığı yerde bulamamış. 'Amandır, yamandır' derken evin şoförü gelip bir miktar para uzatmış. 'Kalan malzemeyi sattım' demiş, 'kimsenin haberi olmadan parayı da pay edek aramızda.' Salih usta kabul etmemiş. İş uzayınca kavga çıkmış. Ev sahibi 'nedir' diye gelince şoför 'efendim, sizin aldığınız malzemelerden arta kalanları gidip satmış bu herif' diye iftirayı sallamış. Ev sahibi de küfür kıyametle, Salih ustaya da 'hırsız' diyerek kovmuş.



'Paramı da alamadım' dedi. 'Alırız, dert etme' dedim.



'Allah helal ekmekten başkasını nasip etmesin şu boğaza. Çok ağırıma gitti attıkları iftira. Beri bak delikanlı. Ben aha şu yaşıma kadar bir Allah'ın kulunun bir lirasına tenezzül etmedim, tenezzül edeceğim gün de Allah aha şu canımı alsın da teneşire geleyim' derken iki damla yaş akıverdi iki gözden.



O istemedi; ama o akşam birkaç arkadaş ilgili eve gidip anlattık ev sahibine meseleyi. 'Vermem' falan diye tatava etse de sonunda çıkarıp verdi.



Üç gün önce oğlu 'abi sana ulaşamadık. Bir hafta önce memlekete defnettik babamı' diye telefon açtı. Salih ustanın akıttığı o iki yaşın aynısı aktı iki gözümden.


#Ecevit
#Salih usta
#Helal kazanç
8 yıl önce
Teneşire geleyim
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…