Başkanlık sistemi tartışmalarında tersinden bir okuma deneyelim. Sonuçlarından yola çıkarak, tersi bir durumda neler yaşayabileceğimizi düşünelim. O zaman bugünkü savunulan tezlerin ve Anayasa değişikliğine yüklenen anlamların neye mal olacağını daha iyi anlarız.
CHP konuyu, 'varlık-yokluk, rejim sorunu, Cumhuriyetin yıkılması' meselesine kadar götürdü. Dün Meclis'te CHP grubu adına konuşan Deniz Baykal, hatırlayınız, 367 garabetiyle Meclis'i kilitlediği zaman da benzer konuşmayı yapmıştı. Sonra Meclis'in seçemediği Cumhurbaşkanını, halk referandumla seçti. Ve hiç de Baykal'ın dediği gibi kıyamet kopmadı, rejim de yıkılmadı.
Aslında o günden bu yana, yaşadığımız sorun tam olarak budur. Bürokrasi, devletin işletme sistemi alarm veriyor. Davutoğlu zamanında bu sistem tıkandı ve çökme noktasına geldi. Şu anda da bürokrasi yavaşladı, gevşedi, üretkenliği neredeyse sıfır noktasına geldi.
Bundan dolayıdır ki, Başbakan Yıldırım, dün Meclis'te son derece çarpıcı ve içten bir açıklama yaptı:
Burada duralım.
Meselemiz tam olarak Tarhan Erdem ve Binali Yıldırım'ın tespit ettiği gibidir. Yani sistem, bürokrasi ve devletin işleyişi büyük sıkıntı yaşıyor. Yani meselemiz teknik bir sorundur. Yönetsel olarak bu sorunu nasıl aşarız, nasıl sistemin işlemesini sağlarız bunun peşindeyiz aslında. MHP bu durumu gördü ve bir hamle yaparak öneride bulundu.
Peki CHP ne yaptı? Konuyu bir savaş durumuna, rejim meselesine getirdi. Bu tutum siyasetsizlik ve çaresizlik imajı veriyor. Büyük yanlış. Neden CHP de, 'evet sistem askeri rejim döneminden kalma kötü bir sistem. Benim de çözüm önerim budur' diyerek masada oturmuyor?
Bu arada tıpkı komisyonda yapılan değişiklikler gibi, bazı maddeleri Genel Kurul'da değiştirmeye açık olmak lazım. Bu hem tansiyonu düşürür, hem de ortak akla önem verildiğini gösterir.
Değişiklik, Meclis'te ve halk oylamasında kabul olursa CHP ne yapacak? Oylama ve referandum hukuka uygun mu? Evet. Peki bu durumda CHP, 'rejim sorunu, savaş nedeni, ölüm kalım meselesi” sözlerini nereye koyacak?
Halkın kararını kabul etmemek, 'parlamenter sistemle devam ediyorum' demek mümkün olmadığına göre, CHP ne yapacak? Bu yüzden, CHP'nin meseleyi varlık yokluk konumuna getirmesi büyük yanlış. Kendine bir çıkış kapısı bırakması gerekiyor.
Aynı durum AK Parti için de geçerli. Başkanlık sistemini teknik bir düzenlemeden çıkartıp, varlık-yokluk meselesine indirgeyen söylemden hemen uzaklaşması gerek. 'Başkanlık sistemi yüzünden üst akıl Türkiye'ye saldırıyor' diyen herkesi susturması, meseleyi olmazsa olmaz bağlamından çıkartması gerek. Aksi takdirde, Başkanlık sistemi kabul edilirse ama terör bitmezse, sorunlar çözülmezse, o zaman milletin karşısına 'üst akıl' retoriği ile çıkacak yüzü kalmaz.
Başkanlık sistemi gelse de, gelmese de uluslararası terör, ekonomik kriz, bölgesel sorunlar varlığını sürdürecektir. Sistem tıkanıklığı giderilirse, bunlarla daha hızlı ve güçlü mücadele edilebilir. Ancak sistem değişikliği ile terörü, uluslararası sorunları, rejim krizini ilişkilendirmek akla uygun değil.
Bürokrasi demek, devlet çarklarının dönmesi, ülkede hayatın demek ettirilmesi demektir. Burada yeniden bir hareket, heyecan, enerji ve üretkenliği arttırmak, Başkanlık sistemiyle mümkün olabilir. Ancak yegane şey bu değildir.
Başkanlık sistemi Meclis'ten ya da referandumdan geçmemesi halinde, bürokrasi bu haliyle mi bırakılacak?. Sorunlarla mücadele edilmeyecek mi? Hayır. Buna da bir B planı hazırlamak lazım. AK Parti'nin de bir çıkış kapısına ihtiyacı var.
Başkanlık sistemi ya da parlamenter sistem tartışmasında tersten görülmesi gereken durum budur.