Belki de Türkiye'nin en parlak dönemlerinin siyasi kadrolarıydılar. Her biri, çok önemli bakanlıkları yönetmiş, ülkeye çok büyük katma değerler katmışlardı. Bir zamanlar Bakanlar Kurulu'nda yıllarca birlikte çalışmış eski dostlar, yol arkadaşları Başbakan Binali Yıldırım'ın davetiyle bir araya gelmişlerdi.
Hepsi söz aldı. Hepsi kendi alanında, uzman oldukları konularda ve yıllarca emek verdikleri sahada gördüklerini anlattı. Konu referandumdu ve toplantı yeri AK Parti Genel Merkezi'ydi ancak bu ekip için mesele, ülke meselesiydi. Dolayısı ile konuşmalar, eleştiriler ve öneriler, ülkenin geleceği için yapılıyordu.
Otuza yakın eski bakan, farklı konularda konuştu ama hepsi ortak bir noktaya vurgu yaptı:
Basında, sosyal medyada AK Parti'yi savunduğunu iddia eden ama en çok da AK Parti'nin ana omurgasında yer alan insanlara saldıran lejyoner ekibiydi şikayet ettikleri.
Eski dostların bir kısmının, 'düşmanlaştırıldığı' bir süreç yaşamışlardı ki, sanırım en can acıtıcı olan da buydu. Herkesin, beraber yola çıktıkları, beraber kavga verdikleri ve beraber ağlayıp, sevindikleri dostlarının, 'düşmana, haine, kripto FETÖ'cüye dönüştürülmek için atılan iftiralardan bahsederken, yüzlerinde acımtırak bir ifade oldu.
Başbakan da aynı yüz ifadesine büründü. Dostlarının, yol arkadaşlarının, dava arkadaşlarının yarı serzeniş, sitemkar sözleri, Binali Bey'i de üzdü. Ama o, üzüntüyle kalacak bir koltukta oturmuyordu işte. Başbakan olarak duruma müdahale edeceklerden biri kendisiydi.
dedi
O genel merkezde nice badireleri atlatmışlardı. Ülkenin kaderini etkileyecek nice büyük kararlara imza atmışlardı.
Neredeyse hepsini tanıyorum. Birçoğu ile birlikte çalıştığımız, yol gittiğimiz oldu. Hepsi çok kıymetli insanlar. Bunu tarih yazacaktır.
Ancak Bülent Arınç'la uzun yıllar, çok yakın, çok özel hukukumuz oldu. Son günlerde en çok sıkıntı çeken de Arınç'tı.
Bütün yakınlığımıza rağmen, Arınç'ı en çok eleştiren kişi ben olmuşumdur sanırım. Danışmanı olarak, yapılan hataları yazılı ve sözlü olarak kendisine rapor ederdim. Arınç, en büyük handikabının duygusallığı olduğunu kamuoyuna hep söyledi. Bu özelliği yüzünden sıkıntılar yaşadı.
Başarıyla sürdürdüğü TBMM Başkanlığı döneminde,
” demesini, zaman zaman onun için göz yaşı dökmesini yıllarca unutamadım.
Erdoğan'ın da,
diye başlayan sözlerinde, ona ayrı bir saygı ve sevgi beslediğine hep şahit oldum.
Gezi olayları ve ardından gelen FETÖ fitnesi yüzünden, abi-kardeş kadar yakın oldukları Erdoğan ile aralarına soğukluk girdi. Bülent Arınç'ın, FETÖ tehlikesine, çevresi ve duygusallığı nedeniyle, Erdoğan kadar yeterince önem vermediğini kendisine söyleyenlerdenim. Ailesi hedef olan Erdoğan'ın yanında en güçlü şekilde yer almalıydı. Bunu ifade etti ama yeterince güçlü hissettirmedi belki. Ancak 15 Temmuz darbesinden sonra Erdoğan ile yüz yüze görüştüğünde bu eksikliğini dile getirdi.
Ama çelişkilerini bahane edip, 'düşmanlaştırdılar, yaftaladılar, ötekileştirdiler'. Arınç'ın en büyük kırgınlığı, bu haksız iftiraların, 'Cübbeli Bülo', 'Manisalı Lawrence' gibi seviyesiz benzetmelerin yapıldığı zamanlarda, dostlarının sessiz kalmasıdır. Bunlara kızdı, öfkelendi, duygusal tepkiler verdi.
Bugün iletişimimiz kesik olsa da, bana gönül koysa da, Bülent Arınç, bu ülkenin önemli bir devlet adamı, bu hareketin önemli bir şahsiyeti olarak, hataları ve başarılarıyla tarihteki saygın yerini alacaktır.
O gün AK Parti Genel Merkezi'nde, Arınç gibi, kendisine yapılan benzer haksızlıkları dile getiren başka bakanlar da oldu. Ne ilginçtir ki hepsi, Erdoğan ya da diğer dostlarından değil, bu partiye, bu davaya sonradan, menfaat için eklemlenen insanların attığı iftiralardan dert yandı.
Kim ne derse desin, AK Parti kadroları, Türkiye'nin en nitelikli, en başarılı, en vizyoner kadrosudur. Şimdi yaşanan krizler, sorunlar, fitneler ve gönül buruklukları yüzünden bir 'ara dönem' yaşanıyor. 17 Nisan sabahı, tüm bunların biteceğine, kendine yeni bir yol çizen Türkiye'nin yeniden şahlanacağına inanıyor birçok insan. O salonda oturanlar da dahil, hepimiz bunu bekliyor, bunu arzuluyoruz.