|
Kendi ayakları üzerinde durabilmek... Bir şey eksik
Ramazan günü, oruçlu insanların hayat ışıklarını bir hain saldırıyla söndürdüler.
Bugün evlerinde iftar sofrasına oturamayacaklar. Aileleri iftarlarını açacakları ezan yerine, cenaze namazı kılacakları selayı bekleyecek.
O ailelerin tüm Ramazan'ı, bayramı yasla geçecek.


Şehitler, siviller, ağır yaralılar, gaziler ve diğerleri... Bir ülke yine yasa boğuldu, yine acılarla, öfkeyle, hınçla doldu.



En büyük darbeyi düşman değil, dost vuruyor


Bunları yaşarken, 'müttefik' dediğimiz ülkeler, acımızı paylaşmak yerine, 'Türkiye'ye gitmeyin' uyarısı yaptı.



Ermeni yasasını kabul eden, bu bombayı patlatan örgütün Suriye'deki koluyla ittifak yapan diğer 'müttefiklerin' yaptığı gibi, arkadan vurdular bizi.



Nedir bu yaşadıklarımız? En büyük darbeyi ve ihaneti 'dost' bildiğimiz, 'müttefik' bildiğimiz ülkelerden görüyoruz.


Evet, paranoya haline getirmeyelim. Evet, komplo teorileri kurmayalım...



Neyle açıklamayalım peki tüm bunları?



İran, Rusya, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika.... düne kadar 'dost' dediğimiz ülkelerin, ardı ardına vurduğu darbeleri, nasıl açıklayalım? Üst akıl, alt akıl, Türkiye'ye yönelik komplolar, geleneksel düşmanlıklar... adını nasıl açıklarsak açıklayalım, gerçek şu ki, düşmanımızdan değil, dost bildiklerimizden darbe yiyoruz.



Peki ne yapacağız, ne olacak?



Tüm dünyada geçerli tek kural vardır


Bu dünyada geçerli tek bir kural vardır, güçlü olmak.



Bu dünyanın tüm hukuk sisteminde, tüm adalet binalarında, tüm insan hakları, özgürlük, eşitlik metinlerinde geçerli olan tek ve en önemli kural, güçlü olmaktır.


Güçlü olduğunuz için, haklı olursunuz bu dünya sisteminde.



Güçlü olduğunuz için, adil olursunuz.



Güçlü olduğunuz için, insan haklarına saygılı bir devlet olursunuz.


Güçlü olduğunuz için, hukuka, evrensel ilkelere ve insan yaşamına en saygılı ülke ilan edilirsiniz.



Güçlü olduğunuz için, çevreye saygılı, sanata duyarlı, fikir hürriyetine önem veren bir millet olursunuz.



Güçlü olduğunuz için, elinizde öldürdüğünüz masumların kanı varken bile, Nobel Barış Ödülü'nü alırsınız.


Dünyanın tüm kapılarını açan sihirli anahtar, güçlü olmaktır. Bizim gerçeğimiz de budur.



Bizim gerçeğimiz güçlü olmaktır


Bizim dünyaya anlatacak medeniyet hikayemiz var, doğru.



Bizim dünyaya anlatacağımız muhteşem bir din var, doğru.



Bizim dünyaya anlatacağımız, bir imparatorluk tarihi, bir adalet devleti, bir arada yaşama örneği var, doğru.



Ancak bunları ne kadar anlatırsanız anlatın, güçlü değilseniz, kimseye etki edemezsiniz. Atom bombasıyla yok ettiği Japonya'da hala Amerikan hayranlığı varsa; kan kusturduğu Vietnam'da, Küba'da hala saygı ile karşılanıyorsa, tek sebebi vardır: Güç.



Bize uymaz, bizim felsefemize, din anlayışımıza, tarihimize uymaz, doğru.

'Güçlüysen haklı' değil, 'haklıysan güçlüsün' deriz biz, doğru... Ama dünya öyle demiyor işte.


Güçlülerin kurallarını koyduğu oyunda oynuyorsak eğer, bu kurallara uymak zorundayız. Bir gün en güçlü devlet biz olursak, oyunun kuralını o zaman değiştirip,

'haklı olan güçlü olur'

diyebiliriz.



Eksik parçayı bulmak zorundayız


Sanırım son iki yüzyıldır yapmaya çalıştığımız şey, bir devlet olarak, bir millet olarak, kendi ayaklarımızın üzerinde durmak ve kimseye muhtaç olmamaktır. Bizim neslimiz, iki yüz yıldan beri süren bu ayakta kalma mücadelesinin son halkası.


Belki de, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ayaklarımız üzerinde durmaya en yakın dönemdeyiz. Bir çok alanda güçlendik, kuvvetlendik. Ama yetmiyor işte. Sizin Ramazan ayınızı, bayramınızı, huzur günlerinizi kana bulayanların ve onların arkasındaki güçlerin canına okuyacak kuvvette değilsiniz hala.



Bu yüzden her alanda güçlü olmak için çalışmaya ihtiyacımız var.

Ancak bir şey eksik. Motivasyonumuz eksik belki de. Ortak bir maya tutmasını engelleyen bir şeyler var.


Kim güçlü bir ülkesi olmasın istemez?

Kim bunun için bir seferberliğe katılmaz? Çocuklarımızın geleceği için, güçlü bir ülke inşa etmeye kim itiraz eder? 'Kimse' diyoruz içimizden ama öyle değil, bir sorun var. Bunu bulmalıyız.



Kendi ayakları üzerinde duran bir ülke hayalimiz var. İki yüzyıldır var hem de. Biz de son kuşağız. Bunu yapmak zorundayız. Yoksa gelecek kuşaklarımızın özgürce yaşayacağı bir ülke olmayabilir.


Düşmanı azaltıp, dostu çoğaltmaya ihtiyacımız var. İnsanları ortak hayalimizi, güçlü devlet hayalini sahiplenmeye ikna etmeliyiz. Bir seferberlik gerekiyor bize. Yoksa çok Ramazanımız, çok bayramımızı karartacak bu zalimler.

#Terör saldırıları
#Eksik parçayı bulmak
#Şehit
#Paranoya
8 yıl önce
Kendi ayakları üzerinde durabilmek... Bir şey eksik
NATO, Hint-Pasifik’e de genişleyecek mi?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…