Dış politika ve güvenlik politikaları değişiyor. Bu, eğer Suriye ve Irak'taki gibi dışa yansımaya devam ederse, sadece Türkiye'nin değil, bölgenin de dengeleri ve geleceği farklı şekilde etkilenecektir.
Durum ciddi ve üzerine çok konuşmak gerek.
Bana eski bir büyükelçinin söylediği şey hiç aklımdan çıkmıyor. Yazmıştım ama tekrarında fayda var.
Güvenlik ve dış politikadaki paradigma değişimini destekleyecek yan unsurlardan bahsediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca ilk defa proaktif bir dış politika ve güvenlik tarzı izliyor. Dolayısı ile tek başına bu paradigma değişimi yetmez, burada bir kaç sorunu var.
TBMM'de çalışırken, iletişim ofisinin çok sıcak olduğunu, buna çözüm bulunmasını istemiştik teknik servisten. Sekreter, “üç mühendis geldi, sorunu nasıl '
anlatmak istiyorlar” dedi. Şaka değil, gerçekten başıma geldi.
Ankara'nın eski bürokrasi yapısı böyleydi. Tutucu, yavaş, yenilikten korkan, asla risk almayan, sorunu çözmek yerine ertelemeyi ya da görmezden gelmeyi tercih eden... Bir şey nasıl olmaz onu anlatırlar. Üzülerek belirteyim, şu andaki bürokrasi de bu yana doğru kayıyor.
Çok üst düzey bir askeri yetkili, tam bir saat bana, Suriye'ye girersek nasıl perişan olacağımızı, orada bataklığa saplanacağımızı anlatmıştı. Tabii bir gazeteci olduğumdan ziyade, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la bir zamanlar çalıştığım için ona anlatmamı istiyordu bunları aslında. Cerablus'a girdik hiç de perişan olmadık.
Bu nedenle şimdi sadece asker değil, MİT ve Emniyet'in de güvenlik algısı, tutumu ve sahada uygulama biçimini değiştirmesi gerek.
'IŞİD kadar tehlikeli dediğin Haşdi Şabi'yi abartıyorsun sanki. Dünyada bu konuda haber bile yok neredeyse' dedi bir yabancı gazeteci. Doğru söylüyor ama abartma kısmı değil. IŞİD'i kuranlar onun konuşulmasını istiyor da o yüzden durum böyle. Biz ise Haşdi Şabi gibi cani bir örgütü dünyaya anlatamıyoruz.
Devlete bağlı medya kurumları, iletişim birimleri acaba ne durumda, dünyada ne kadar etkin diye biri hesap sorsa, durumun hiç de iç açıcı olmadığını göreceğiz. Öte yandan özel sektör medya bırakın bölgede etkin olmayı, ülke içinde yakında uçurumdan aşağı atlamış olacak.
TİKA Başkanı Serdar Çam'ı arayıp şöyle demiştim, 'Tunus'a verdiğin 30 çöp toplama aracından birinin parasıyla gazeteci yetiştirmek ister misin? Hemen kabul etti. Anadolu Ajansı Haber Akademisi, 40'ya yakın Tunuslu gazeteciyi Türkiye'ye getirdi ve 3 ay boyunca eğitim verdi. Şimdi hepsi ülkelerinde önemli yerlerde Türk dostu olarak çalışıyor. Düşünün, AFP bunu Fransa'da 30 yıldır yapıyor.
Yumuşak güç dediğimiz bu kurumların, yeni paradigma değişiminde çok önemli bir işlev gördüğünü unutmayalım. Onların da toparlanmaya ve yeniden senkronize olmaya ihtiyacı var.
Paradigma değişiminde ekonomi ve milli birlik konusunun önemini ayrı bir yazıda anlatacağım.
Son olarak diyeceğim şudur:
TBMM'de bahsettiğim üç mühendise şöyle haber göndermiştim: “Bu sorunu nasıl çözeceklerini bulana kadar buralara gelmesinler.” Bir hafta sonra sorunu çözdüler.