|
Çin arı kovanına çomak soktu
'Enflasyon', ülke ekonomisinde alım satımı yapılan mal ve hizmetlerin söz konusu ülkenin para birimi cinsinden belirlenmiş olan fiyatlarının sürekli ve düzenli olarak artmasıdır. Enflasyonun iki nedeni vardır;
birincisi ülke halkının günlük hayatını ve yakın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak adına, mal ve hizmetlere gösterdiği ilgi (talep) ile, hem üretilen, hem de ithal edilen ve piyasaya satılmak üzere sunulan (arz) mal miktarı arasında, talep lehine oluşan dengesizlik nedeniyle fiyatların artması
. İkinci gerekçe ise, kötü yönetilen ekonomi, bozuk makro ekonomik dengeler, hatalı ekonomi politikaları ve bu saydığımız gerekçelerle bağlantılı olarak, ülke merkez bankasının karşılığı olmayan ve büyük miktarda para basıp, bunu piyasaya sürmesi sonrasında, ülkenin yerel para biriminin değer kaybetmesi ve para değer kaybettikçe fiyatların yükselmesidir.

Türkiye, yıllarca yukarıda sıraladığımız iki temel nedenin etkisi ve kıskacı altında, çok zorlu bir enflasyon dönemi yaşadı ve
çoğunluklu iki, hatta üç haneli enflasyon oranlarını bile gördü
. Son 10-12 yılda, Türkiye, yukarıda belirttiğimiz ikinci nedenden, yani kötü ekonomi yönetimi ve hatalı para politikası süreçlerinden sıyrıldı; makro ekonomik performansını kriterlere bağladı; 'bağımsız' merkez bankacılığında mesafe kat etti ve iki haneli kronik enflasyondan kurtuldu. Ama,
talep-arz dengesizliğinden kaynaklanan enflasyondan kurtulamadı ve bu alanla ilgili mutlaka yeni reformlara ihtiyaç var.
Bir ülkenin yerel para biriminin sürekli değer kaybetmesi, her yıl yaşanan enflasyon, ister istemez, ülkenin para biriminin yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmesine, değerin ayarlanmasına sebep olur ki, biz bu duruma 'Devalüasyon' diyoruz.

'Ayarlı Devalüasyon' döviz rezervi gerektirir

Devalüasyon illa enflasyona eşit olacak, diye bir şart yoktur. Bazen, enflasyona eşit düzeyde, bazen altında, kimi zaman da birikmiş enflasyonun bir hayli üstünde devalüasyon yaşandığına şahit oluruz.
Türkiye gibi, merkez bankası döviz rezervi yeterince güçlü olmayan ve doğal olarak 'dalgalı kur' rejiminde olan ekonomilerde, devalüasyon piyasa koşullarında oluşur
ve Türk ekonomisine, Türk Lirası'na yerli ve yabancı yatırımcıların duyduğu güvene dayalı olarak şekillenir. Bu nedenle, yeri geldiğinde Türk Lirası değer de kazanır ve kazandı da.
Ancak, bölgesel ve küresel ekonomik ve politik açıdan Türkiye ve benzeri önde gelen gelişmekte olan ülkelere yönelik belirsizliği arttırdığında ve güveni azalttığında, negatif algının büyüklüğüne bağlı olarak, yerel para birimi ABD Doları, Avro, Sterlin gibi paralar karşısında değer kaybeder.

Son 2 yılda, Brezilya Reali, Arjantin Pesosu, Güney Afrika Randı, Hindistan Rupisi, Endonezyan Rupisi, Rusya Rublesi ve Türk Lirası'nda ciddi değer kayıplarını, yukarıda sıraladığım nedenlere bağlı olarak sıklıklı gözlemledik.
Bu ülkeler arasında en güçlü merkez bankası rezervi olan Rusya dahi, rubledeki ciddi değer kaybını engelleyemedi.
İşin sıkıntılı olan yönü, ABD Merkez Bankası›nın (FED) para politikasını sıkılaştırmaya karar verdiğini açıklaması sonrası başlayan bu süreç, FED yetkilileri açıklama yaptıkça alevlendi, önümüzdeki sonbaharda olası bir faiz artışı kararına yönelik beklenti güçlendikçe, daha da hız kazandı. Bu süreç, bizi 2 yılda,
Türk Lirası'nda, 1,68-1,76 TL bandından, 2,74-2,82 TL bandına getirmiş durumda
. Peki, parasını bilerek 'devalüe' eden Çin ile, Türkiye ile yukarıda isimlerini saydığımız ülkeleri ayrıştıran durum nedir? Elbette ki, 4 trilyon dolar düzeyindeki Çin Merkez Bankası döviz rezervi. Çin, devasal boyuttaki döviz rezervi gücüyle, para birimi
yuan üzerinde öyle bir kamu otoritesi gücüne sahip ki, ekonomisine rekabet avantajı kazandıracak şekilde, istediği zaman, istediği miktarda 'ayarlı devalüasyon
' yapabiliyor. Çünkü, Çin, para biriminin normal şartlarda değer kazanması gerekirken, müdahale bulunarak, kendisi yuana değer kaybettiriyor.
Nitekim, Çin bitirdiğimiz hafta, bir günde iki kez, takip eden günde bir kez gerçekleştirdiği 'devalüasyon'larla, küresel ekonomide büyük bir tartışmayı da tetiklemiş durumda.

'Kur Savaşı'nın önü açıldı

Çin'in üç devalüasyon kararı, esasen bir sürecin başlangıcı. Çin, dünya ekonomisindeki zayıf büyüme ve küresel ticaretteki vasat tabloya bağlı olarak, ihracata dayalı büyüme stratejisine destek olmak amacıyla, kritik önemde bir hamle yaptı. Bunun yanısıra, Çin, ABD Merkez Bankası FED'in sonbaharda atacağı faiz artış adımını da zora sokacak bir adım attı. Çünkü, FED'in faiz arttırması, gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışını hızlandıracak ve dünya ekonomisinde zaten yetersiz olan büyüme trendini iyice baskı altına alacaktı. Çin'in stratejik devalüasyon adımları, şimdi FED üzerindeki baskıyı arttırmış durumda.

Ancak, Çin'in bu adımı, gerek ABD, gerekse de Avrupa Birliği ile yakın gelecekte 'kur savaşları'na yönelik tartışmaları daha da alevlendirecek.
ABD'nin mutlaka Çin'in adımlarına ciddi eleştirileri olacaktır
. Çin, bu adımları ile 'Kur Savaşları'nın fitilini yaktı ve arı kovanına çomak soktu. Anlaşmazlıkla sonuçlanan AK Parti-CHP koalisyon görüşmeleri sonrasında, MHP ile turlar ve nihayetinde erken seçim kararı;
değerli siyasetçilerimiz, sonbahardan itibaren küresel ekonomi çok zor ve fırtınalı bir sürece giriyor. Türkiye'yi bu zorlu sürece lütfen 'hazırlıksız' yakalattırmayalım.
#Enflasyon
#Devalüasyon
#küresel ekonomi
9 yıl önce
Çin arı kovanına çomak soktu
2024 yılında memurlara ödenecek dil kursu yardımı yüzde 84,21 oranında arttırıldı
Barnabas İncili"nin akibeti nereye varacak?
Ahlat’taki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve 100. yılda 100 il projesi
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…