|
‘Kaynak Laneti’ne karşı Türkiye’yi koruyalım
Japon Merkez Bankası'nın (BoJ) geçen haftaya damgasını vuran, bir çok önde gelen merkez bankasının nasıl tavır alacağı konusunu bir anda öncelikli kılan
'negatif faiz' adımı
sonrasında, tabir caiz ise,
'çarşı karıştı'
. Küresel piyasa profesyonelleri, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) bir karşı atağı olup olmayacağını konuşmaktalar; ama,
pek çok uzman, ECB ve FED'in para politikasında artık hareket edebilecekleri bir alan kalmadığını düşürmekteler;
ayrıca, iki merkez bankasının daha da 'genişletici' para politikası adımları atmaları halinde, itibarlarının iyice törpüleneceği konuşuluyor. İlginçtir,
2016'ya o kadar sert, ağır bir küresel ekonomi gündemi ile başladık ki, profesyoneller, bugün FED'in aralık ayında faiz artırımı konusunda 'erken' davranmış olması nedeniyle, başını belaya soktuklarını düşünmekteler.
Bu nedenle, merkez bankalarının, küresel piyasalar üzerindeki moralsizliği dağıtmaları gerektiği konuşulmakta.


Türkiye, küresel piyasalardaki bu 'ağır' atmosfer içerisinde, en kısa zamanda açıklanmasını umut ettiğimiz mikro reformlar, yüzde 3,5-4 civarındaki büyüme kararlılığı ve devam ettirdiği mega projeler ile, uluslararası piyasa profesyonellerine, 'pozitif yönde' ayrıcalıklı davranılmasını hak ettiğini göstermeye çalışıyor.

Ama, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türk bankalarına yönelik 'riskler artıyor' yönündeki değerlendirmeleri, kafaları karıştırmaya yetmekte. Bu tür negatif raporlar, terör ve bölgesel siyasi belirsizliklere rağmen, Türk Lirası'ndaki değerlenme dikkat çekici.

Dolar kuru 3,04-3,00 TL bandından, 3,00-2,96 TL; hatta, 2,96-2,92 TL bandına geçmeye çalışıyor.

Türk Lirası'na yönelik hareketleri iyi takip etmemiz gerekiyor.



'Finansal açgözlülüğün' siyasi sonuçları


Küresel emtia, hammadde piyasalarındaki fiyatlar, 2000'li yılların başlarına kadar, ağırlıklı olarak bu hammaddelere gösterilen fiziki talep ve ülkelerin fiziki hammadde arzının piyasada dengelenmesiyle şekillenirdi

. Bu nedenle, petrol fiyatlarının 15 ile 20 dolar arasında seyrettiğine şahit olurduk.

Ne yazık ki, gemi azıya alan 'liberal iktisatçılar', finans piyasaları üzerindeki düzenleyici ve denetleyici yasaları yumuşattılar; hatta kaldırttılar ve 2003'den itibaren,

adeta tırmanan bir 'risk iştahı' ile

, türev piyasalarda bireysel ve kurumsal yatırımcılara, ‹finansal kaldıraç›larla, ellerindeki imkanın çok üzerinde hammadde alım-satım kontratı işlemi yapma imkanı verildi.

Ve, bir anda, küresel piyasalarda, tarım, metal, maden, enerji türevlerinin fiyatlandırma alışkanlıkları değişti.

Emtia fiyatlarında rekor tırmanışlar gözlemledik. Önde gelen merkez bankalarının sebep olduğu parasal genişlemenin de tetiklediği bir konjonktürde, pek çok emtia ihracatçısı ülkenin, Rusya ve Brezilya gibi ülkelerin gelirlerinde öyle artışlar oldu ki, ülkeler bir 'ekonomik şımarıklığın' içine sürüklendiler.



Rusya, Körfez Ülkeleri, Latin Amerika Ülkeleri, petrol, doğal gaz, altın ve pek çok maden ve metalin ihracatından kazandıkları gelirin 'büyüsü' ile, giderek bu yer altı kaynaklarının 'esiri' olmaya başladılar

ve bu ülkeler bir için çok tehlikeli bir 'kaynak laneti' oluştu. Prof. Dr. Gülden Ayman'a bu tabiri hatırlatmış olması nedeniyle teşekkür ederim.

2003 yılına kadar, dünya ile entegre olmak

için çaba sarf eden, ekonomik ve demokratik standartlarını, yolsuzluklarla mücadeleyi iyileştirme gayreti içinde olan söz konusu ülkeler, emtia ihracatından kazandıkları para sayesinde döviz rezervlerini doldurmaya ve 'devlet yatırım fonları' kurmaya başlayınca;

'aşırı güven ve kibir' sendromuna girdiler

ve hem kendi coğrafyalarında, hem de dünya coğrafyasında, siyasi ve askeri manevralara eğilim göstermeye başladılar. Bu nedenle, küresel ekonomi-politik sistemin daha fazla barışa ihtiyaç duyduğu, 'sürdürülebilirlik' adına daha fazla küresel işbirliği için çaba sarf ettiği bir dönemde; tersine, emtia ihracatçısı kimi ülkelerin 'siyasi ve askeri' şovları tırmanışa geçti; bölgesel ve küresel dengeler bozulmaya başladı.

2000'li yılların başlarında, bir virüs gibi dünyayı saran 'finansal açgözlülük' ve sebep olduğu emtia, hisse senedi ve gayrimenkul fiyat balonunun 'yoldan çıkardığı' ülkelerin sebep oldukları siyasi kargaşanın, bugün bedelini ödemekteyiz.


Türkiye katma değere yönelmeli


Petrol fiyatları uzunca bir süre toparlanamayacak. Ve, bir kaç yıl öncesine kadar, ekonomilerini petrol ve doğalgaz ihracatına bağımlı olmaktan kurtarabilecek durumdayken,

kazandıkları 'dolar'ların büyüsüne kapılmış ülkeler ve yöneticileri; bugün kendi vatandaşlarına da bir bedel ödettirmekteler.

Türkiye bu tablodan ders çıkarmalı ve mutlaka ihracata konu olan mal çeşitliliğini, 6000 farklı maldan, 10 bin ve ötesine taşımalı.

Bu noktada, Türkiye, emtia fiyatlarındaki gerilemeyi mutlaka katma değere dönüştürmeli.

Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın doğalgaz fiyatına yönelik müjdesi kritik önemde.

Gerileyen enerji fiyatlarından dolayı sıkışan komşu ülkeler, bugün, önceki yıllardan çok daha fazla Türkiye'den ithalat yapmaya muhtaçlar.

Bu süreci iyi değerlendirelim. Ve, İran'ın kısa sürede Avrupa şirketleriyle 23 milyar dolar anlaşma nasıl yapabildiğini de bir kez daha sorgulayalım.




#Japon Merkez Bankası
#Gülden Ayman
#Rusya
#Körfez Ülkeleri
#Latin Amerika Ülkeleri
#petrol
#doğal gaz
#altın
8 yıl önce
‘Kaynak Laneti’ne karşı Türkiye’yi koruyalım
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler