|
Artık bakan değil ama sorabiliriz yine de

Bu yıl yaz erken geldi İstanbul''a. İstanbulluların yaz sıcağında kendilerini atacakları en yakın sahiller mutlaka yine Adalar olacak.

Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kınalıada...

Kınalıada bu yaz Hrant''sız bir yaz geçirecek. Hrant''ın gür sesi (Yahya Kemal''in "Jaures''in gür sadâsı.." dizesini hatırlasak yanlış mı olur?) ) ve neşesi bu yıl ada sokaklarında yankılanmayacak...

Unutmak mümkün mü? Geçen yazın son günleri. Kınalı''da yamacın kıyısındaki evinin bahçesinde büyük bir masa kurulmuş. Çok sık yaptığı gibi yine bir fırsat yaratmış ve sevdiklerini bu büyük masanın etrafında toplamış. Ailesi, yakınları, dostları herkes orada. Nefis bir yaz gecesi, aşağıda deniz... Hrant bu, herkesle mutlaka teker teker ilgilenecek. Hem de nasıl candan, hem de nasıl içten, anlatılamaz... Gecenin hediyesi de eksik değil: Rakel''le birlikte bir türkü dinletisi de var...

Ya bugün?

"İlk duruşma 2 Temmuz''da kapalı yapılacak" diyor gazete haberi. Hrant''ımız öldürülmüş, öldürenin ve azmettirenlerin yargılanması başlıyor. Başlıyor ama ortada hâla cevabı verilmemiş onlarca soru. Kendilerine iddianemede bile yer bulamamış onlarca soru...

Kim ne derse desin devlet-hükümet Hrant Dink cinayetinde sınıfta kalmıştır... Bakın, ilk duruşmaya sayılı gün kalmışken bile ortada dolaşan onlarca iddia var hâlâ. Radikal gazetesi "Kim bu Memduh abi?" diye soruyor azmettirici Erhan Tuncel ile cinayetten sonra bile telefonla görüşen emniyet görevlisine işaret ederek. Gazete, dava dosyasına 5 bini aşkın ses kaydından sadece 46''sının girdiği bilgisini de veriyor. Peki ya "devlet sırrı olduğu" gerekçesiyle imha edilen kayıtlar? Düşünebiliyor musunuz; İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, İstihbarat Daire Başkanlığı''ndan belge istiyor; önceden Trabzon Emniyet Müdürü olan –ve Erhan Tuncel''i işe alan- bugünkü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek istenen belgeleri yolluyor; ama söz konusu bilgiler Ankara''nın isteği üzerine "hayati önemi haiz oldukları" gerekçesiyle savcılık tarafından imha ediliyor...

Dikkat ederseniz, cinayet davasının Türk Ceza Kanunu''nun hangi maddesi esas alınarak açılacağı konusu da yargıyı epeyce uğraştırdı. Cumhuriyet savcıları Selim Berna Altay ve Fikret Seçen tarafından hazırlanan ve TCK''nın "silahlı terör" suçlarıyla ilgili 314. maddesine göre hazırlanan iddianame sürecin ilk adımında 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "terör örgütü belirtilmediği" gerekçesiyle kabul edilmeyerek geri gönderilmişti. Ancak savcılar bu reddi İstanbul 9. Ağır ceza Mahkemesi''nden döndürerek davayı yine "terör" suçundan açmayı başardılar.

Fazla zaman almayan bu git-gel bana katil zanlısının yakalandığı günlerde Radikal''de yer alan –ve pek de dikkat çekmeyen- bir haberini hatırlattı. Gazete gelişmeyi "Tutuklama ''silahlı terör''den değil ''basit çete''den" başlığıyla veriyordu. Arkasından da hemen, TCK 314 ile TCK 220''den yargılanıp ceza alma durumlarını karşılaştıyordu tabii ki. Tahmin edeceğiniz gibi, TCK 220''den yargılanmak TCK 314''e kıyasla son derece avantajlıydı....

Şimdi de gelelim elinizdeki yazının başlığının niçin "Artık bakan değil ama sorabiliriz yine de" şeklinde atıldığına:

Hrant''ın Agos''unun Nisan ayı sayılarından birinde karşıma çıkınca çok şaşırdım. Etyen Mahçupyan, "Şeffaf Devlet" başlıklı yazısında eski Adalet Bakanı''ndan bahisle şöyle yazıyordu: "Bunun ''demokrasi''nin tam zıddı olduğunu bile idrak edemeyen bakanımız, geçenlerde Dink cinayetine ilişkin olarak ''Soruşturmayı yürütüyoruz ama 220''ye giren bir şeyi de zorla teröre sokamayız'' mealinde laflar etti."

İnanılır gibi değildi; Adalet Bakanı, Dink cinayetini, "220''ye giren bir şey olarak" tarif ediyordu... O, yani olur olmaz "Bizim hakimlere savcılara şunu şöyle yap demek gibi bir hakkımız-görevimiz yok, bir hukuk devletiyiz..." tekrarını yapan bir Adalet Bakanı''ndan geliyordu bu tarif.

Etyen''e sordum: Yahu sen ne yazıyorsun, bu "bomba" haberden niçin hiç kimsenin haberi yok, nerede bunun belgesi....

Meğerse varmış.

O halde soralım şimdi: Eski Adalet Bakanı söz konusu tarifi yaptı mı yapmadı mı?

17 yıl önce
Artık bakan değil ama sorabiliriz yine de
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi