|
İzmir"de neler oluyor?

Ankara-İstanbul hattının her zaman öncelik hakkı bulunduğu için bırakın diğerlerini İzmir gibi ülkenin üçüncü büyük şehrinde olup bitenlerden bile lâyıkıyla haberimiz olmuyor.

Duymuşsunuzdur ama; İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu için “çete lideri” olmak suçlamasıyla (“özel yetkili”de tabii ki) 347 yıl hapis cezası isteniyor. Bu dava çerçevesinde 120''nin üzerinde kişi sanık olarak yargılanıyor.

Aziz Kocaoğlu''nun “atanmış” değil “seçilmiş” (29 Mart 2009 yerel seçimlerinde İzmirlilerin % 54.99 oranında oyunu almış) birisi olduğunu unutmuyoruz...

Kocaoğlu, bir ay kadar önce İzmir''de katıldığı bir toplantıda, denetlemeler sonucunda belediyeye yapılan iki operasyon sonucu hazırlanan ve mahkemece kabul edilen iddianame hakkında şöyle diyordu: “İki gün önce iddianame açıklandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi davasında 120''nin üzerinde kişi sanık sıfatıyla yer aldı. Bir suç, çete örgütü kurulduğu bunun da -liderinin tabii ki başkası olmaz- belediye başkanı olarak Aziz Kocaoğlu''nun olduğu iddianamede yeraldı. Şu anda karşınızda çete reisi olarak bulunuyorum. Şikayetim yok. Sadece, şu anki pozisyonumu belirlemek için söyledim.”

Bu açıklamanın yapıldığı toplantıda da gözlendiği gibi İzmirliler Kocaoğlu''nu seçmiş olmaktan hâlâ son derece memnun görünüyorlar. (Başkan''ın katıldığı toplantıları-açılışlarda hep birlikte 10. Yıl Marşı''nı söyleme ritüelini unutmuyorlarsa da, Kocaoğlu''na destekleri tam.)

İzmir, biliyorsunuz, iktidar partisi açısından “sorunlu” bir il. Ak Parti''nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Taha Aksoy (Aksoy''un da hemşehrileri tarafından sevilen bir kişi olduğunu unutmayalım) oylarını son seçimde % 31.10 oranın üzerine çıkaramamıştı.. Son genel seçimlerde CHP çıkışlı Ertuğrul Günay ve “yatırımcı” Binali Yıldırım''ın dolayımıyla devreye soktuğu hamlenin de beklenen sonucu (% 36.8) vermediği de hatırlatalım.

Ne diyebiliriz ki, İzmir de böyle bir şehir... Çok partili hayata geçildikten sonra ağırlıklı olarak sağ partileri destekleyen İzmirli seçmenler, çok daha ciddi biçimde analiz edilmeyi bekleyen bir dönüşüm sonucu büyük ölçüde CHP''li oldular. (İzmirli seçmenlerin bu arada Genç Parti''ye yönelik güçlü sempatilerini sergilemelerin de yine çok daha ciddi analiz edilmesi gereken bir gelişme olduğunu unutmayarak.)

O halde bir kere daha tekrar edelim: Ne diyebiliriz ki, İzmirli seçmenlerin sergiledikleri “milli irade” de (ya da “yerel irade”) bu yönde, bu çizgide... Darılacak, güvenecek hatta öfkelenecek bir durum yok ortada yani...

Dolayısıyla, başta Kocaoğlu ve büyükşehirin genel sekreteri Pervin Şenel Genç''in “çete reisi” (ve herhalde- “çete reisi muavini”) olarak sırasıyla 397 yıl ve 261 yıl hapis istemiyle yargılanıyor olmaları -“özel yetkili” savcı ve yargıçları tenzih ederek konuştuğumu belirteyim- “normal” bir gelişme olmasa gerek.

Kocaoğlu, söz konusu davanın iddianamesi hakkında da şu açıklamayı yapıyordu: “Bu iddianame, İzmir Büyükşehir Belediyesi''nin ne kadar dürüst, ne kadar erdemli çalıştığının belgesi olarak İzmir Belediyesi tarihine geçecektir. Bu iddianamede rüşvet yok, zimmet yok, akrabasını, hısmını, komşusunu, kendisini zenginleştirme yok. Herkesin servet beyanı ortada. Herkesin durumu, hali ortada. Bu iddianame İzmir Büyükşehir Belediyesi''nin Türkiye''ye örnek, sadece yasa, yönetmelik ve tüzüklere değil evrensel ahlak kurallarına da uyarak çalıştığının belgesi olacaktır. Bizim inancımız budur, hukukçularımızın inancı budur.”

“Hukukçularımız”dan söz açıldığına göre, Büyükşehir avukatı Ercan Demir''in davaya ilişkin görüşünden de kısa bir alıntı yapalım:

“Savcının yürüttüğü soruşturmadaki dayanağı 250. Maddenin ''b'' fıkrası. Bu fıkra diyor ki, ''Ortada çıkar amacıyla üç veya daha fazla kişinin bir araya gelip kurduğu, yöntemlerinin de cebir ve tehdit yöntemi olduğu bir örgüt varsa, özel yetkili mahkemeler görevlidir.'' Yani çıkar elde etmek için kurulmuş bir örgüt olması yetmez; ayrıca cebir, tehdit yöntemi uygulanıyor olması gerekir. Biz bu Büyükşenir operasyonunda cebir ve şiddetin nerede olduğunu hâlâ bilmiyoruz. (...) Bir örgütün varlığından bahsediyorsunuz, bu örgütün ne şekilde bir araya geldiğini, ne şekilde oluştuğunu ve 250. Maddede belirtilen tanımdaki eylemleri yapıp yapmadığını sormuyorsunuz...”

Yanlış değil doğrusu; CMK 250''nin “b” fıkrası -tamı tamına olmasa da- “ruhu” (?) itiraberiyle aynen böyle buyuruyor...

Oldu olacak söz konusu iddianameden birkaç “satırbaşı” aktarmayı da ihmal etmeyelim:

“Şarkıcı Yaşar''ın konseri için yapılan ihaleye fesat karıştırmak.”

“Şevval Sam konserinde, belli bir firma ile görüşülüp sözleşme imzalanarak rekabetin oluşumunu bilinçli olarak engellemek.”

“Seçim bürolarına 8077 adet pidenin dağıtımının belediye şirketinden yapılması.”

İddianame çerçevesinde dikkat çeken şu bilgiye de göz atalım: “İlk şikayeti Kiraz yapmış / Süreçle ilgili ilk şikayetin 17 Nisan 2009''da işten çıkarılan Grand Plaza depo sorumlusu Cem Cevahir Kiraz tarafından yapıldığı ortaya çıktı. İşten çıkarılan Kiraz, ''Beni işten attılar. Seçim döneminde CHP seçim ofislerine sandviç dağıttılar'' ihbarında bulundu.”

Neyse de...

Biliyorsunuz, belediyeler, özellikle de büyükşehir belediyelerinin bütçeleri ve harcamaları inanılmaz ölçüde büyüdü. Belediyeler bu büyüklüğe ve güce ulaşınca, tabii olarak haklarındaki söylentiler de o aranda arttı. Hatırlamaya çalışın: Siz de herkes gibi bir sohbette “belediye” faslı açılınca kim bilir ne hikayeler dinlemişsinizdir. Doğru-yanlış ama ortada çok sayıda “söylenti” dolaşmıyor mu? Ama dikkat edin, bunca “söylentiye” rağmen büyükşehirler içinde sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi hakkında “çete” davası açılıyor. Düşündürücü değil mi?

Sonuç olarak, “İzmir''de neler oluyor?” sorusuna cevap aramak da gerekmiyor mu?

12 yıl önce
İzmir"de neler oluyor?
Gerçekçi tercih!
Hal-i pür melalimiz..
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!