|
"Teşekkürler Aydın Bey" (!)

Bir önceki yazıda söylemeye çalışıyordum: Başladığı söylenen sürece ilişkin umutların özellikle MİT Müsteşarı"na bağlandığı anlaşılıyordu. Yani özetle, yüz yıllık "Kürt sorunu"nun çözümü dönüp dolaşıp sonuç olarak bir "memur" olan müsteşarın dirayetine terk edilmişti.

Önceki gün yeni bir "umut kapısı" ya da "kurtarıcı" diyebileceğimiz bir şahsiyetin adı daha ön plana çıkarıldı. Tahmin ettiğiniz gibi Aydın Doğan"ın yeni sürece ilişkin patronu olduğu medya kuruluşlarında görev yapan gazetecilere yaptığı çağrıydı bu. Aydın Doğan, "Değerli arkadaşlarım" hitabıyla başladığı bu çağrısında "Ülkemizde, son günlerde terör sorununun çözümü ve Kürt sorunu ile ilgili önemli bazı gelişmeler yaşanıyor" hatırlatmasını yaptıktan sonra şöyle devam ediyordu: "Sürecin seyrini objektif biçimde özlemek ve özgürce yorumlamak temel işlevimiz olmakla birlikte ülkemizin menfaatleri açısından yüksek derecede sorumlu bir yayıncılık çizgisi izlemek de görevimizdir" diyordu. Çağrının devamında "barış dilini korumaya" azami dikkat gösterilmesi gerektiği de hatırlatılıyordu.

Bu çağrı (hayret!) çok büyük bir coşku ve heyecan yarattı. "Değerli arkadaşlar"dan birisi bu çağrıdan hareketle yazısına "Teşekkürler Aydın Bey" başlığını bile attı…

Sürece ilişkin umutların MİT Müsteşarı"na bağlanması gibi bu çağrı ve çağrıya icabet de beni şaşırttı doğrusu. Demek bu günleri de görecektik!

Aslına bakacak olursanız Doğan"ın çağrısında özellikle altı çizilmiş olan husus, bugüne kadar "barış dili" yerine elinden geldiği kadar "savaş dili"ni kullanmayı tercih etmiş bir medya grubunu bugün de dünün çizgisini –neredeyse- sürdürmeye davet ediyor. Çağrının şu bölümünden söz ediyorum: "Sürecin seyrini objektif biçimde izlemek ve özgürce yorumlamak temel işlevimiz olmakla birlikte ülkemizin menfaatleri açısından yüksek derecede sorumlu bir yayıncılık çizgisi izlemek de görevimizdir."

Bugüne kadar "Türk medyası" söz konusu olduğunda yaptığımız değerlendirmeler işin zaten bu "tavsiye edilen" yönüne ilişkin değil miydi? Süreci (süreçleri) objektif biçimde izle ve özgürce yorum yap, ama iş "ülkemizin menfaatleri"ne gelince "sorumluluğunu" (!) asla unutma…

Dikkat ederseniz söz konusu çağrının bu uyarısı bugün medyanın büyük bölümü tarafından benimsenmiş durumda. Hemen herkes "barış dili"ni yerleştirmeye çalışıyor. Kimileri sürecin takvimini bile çıkartmış; şubatta ateş kes, mayısta PKK Türkiye dışına, ekime varmadan da silahların teslimi… Bu benzer takvimlerin çok iyi, memnuniyet verici oldukları muhakkak. Ancak şu sorunun cevaplanması şartıyla: Medya ve onun desteklediği hükümet-devlet (artık hangisini tercih ederseniz!) kendi başına mı gelen-güvey oluyor, yoksa söz konusu süreçte muhatap alınması kaçınılmaz olan Kürt siyaseti ve "siyaset dışı"sı da geliştirilen "barış dili"ni paylaşıyor mu?

Bana sorarsanız, henüz açıklama yapmamış olan muhataplar bir yana, "oyunun kurucusu" olarak öne çıkan hükümet-devlet cephesi bile henüz sırasıyla hangi taşları öne sürebileceği hakkında bir kanaate varmış değil. Bu kararsızlık ve politikasızlık olmasaydı Başbakan daha dün, yani sürecin tekerlerinin dönüp dönmeme hususunda henüz tereddüt ettiği bir dönemde, "Fakat şunu çok açık net söyleyeyim; teröre bulaşmış olanları bağışlayan böyle genel bir af asla söz konusu değildir. Bunun da bilinmesini istiyorum. Örneğin İmralı için ev hapsi gibi şeyler uydurulup duruluyor. Asla böyle bir şey söz konusu değildir. Yani AK Parti"nin iktidarında böyle bir şey olamaz" açıklamasını yapar mıydı? Böyle olmasaydı, Başbakan"ın başdanışmanı olduğu söylenen milletvekili "Karayılan"ın açıklamalarını afaki gördüm. Abdullah Öcalan"ın iradesine karşı bir tavır sergiliyor. Öcalan"a racon kesiyor. Kandil"den gelen açıklamalar ben de negatif bir etki uyandırdı" demekten hiç değilse "dün bir bugün iki" diyebileceğimiz bir zaman diliminde sakınmaz mıydı? ?

Ben bu yüzden –dünkü yazıda da söylediğim gibi- her şey ve herkesten önce Öcalan ile İmralı"da görüşen iki BDP milletvekilinin arkadaşlarıyla yaptığı toplantılar ardından yapacağı açıklamaları bekliyorum. Bu arada Aysel Tuğluk"un "Öncelikle sayın Öcalan"ın Kandil"deki PKK ile direk bağlantı kurması sağlanmalıdır. Kandil"in

içinde bulunmadığı bir süreç çözüm getiremez" sözlerinden iz sürmeye çalışıyorum. Selahattin Demirtaş"ın "Tam olarak sürecin içinde değiliz" açıklamasını kendimce

anlamlandırmaya çalışıyorum…

11 yıl önce
"Teşekkürler Aydın Bey" (!)
Efendimiz’in (sav) Zekâtı-2
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?