|
"Türbanın iktidarı" geri döndü!

Kimseyi kırmaya niyetim olmadığı gibi şimdi söyleyeceklerimin “ironik” bir yaklaşımın ürünü olarak anlaşılmasını da istemem.

Yazının başlığını Can Dündar''ın dünkü yazısının başlığından yararlanarak oluşturdum.

Dündar, “Türbanın iktidarı” diyordu. Ben ise “ ''Türbanın iktidarı'' geri döndü” diyorum.

Oysa dün sabah erken saatlerde haberx''in manşetine yerleşen şu haber kimin “iktidar”da olduğunu –bence- çok daha güzel açıklıyordu:

“Geçen yıl Kasım sonunda İMKB''ye giren yabancı yatırımcı aradan geçen bir yıllık dönemde; getirdiği her 1000 dolarla 723 dolar, her 1000 Euro ile 567 Euro kazandı.”

Doğru mudur yanlış mıdır bilmiyorum; ben habercilerin yalancısıyım...

Neyse, dönelim “Türbanın iktidarı”na:

Dündar''ın yazısının hemen başında açıkladığı şu görüş çok dikkat çekiciydi:

“Ben konuyu, ''inanç hürriyeti'' ya da ''giyim-kuşam özgürlüğü'' boyutunda ele almıyorum. ''İsteyen açılır, isteyen örtünür'' diyen liberallerden de değilim. Tersine, itikadın yerine akılı koyan cumhuriyeti kollayan, toplumcu, eşitlikçi bir fikir dünyasına mensubum.” (!)

Alıntının sonuna (!)''i uygun bulmam da yanlış anlaşılmasın; söz konusu “fikir dünyası”na da “ironik” bir yaklaşım içinde değilim. İlginç bulduğum için uygun buldum. Cumhuriyet''in bugüne kadar pekçok tasvirini gördük ama açıkçası, “itikadın yerine akılı koyan cumhuriyet” gibisiyle –bu zamanda tabii ki- şahsen ilk kez karşılaşıyorum.

Dündar''ın yazısından sonra şöyle bir dolaştım internette; bakalım bir gün öncesinde televizyon kanallarını seferber eden -Tarhan Erdem''in yönetiminde- araştırmanın sonuçlarından birisi olan “Türbanın yükselişi” tespiti haberciler ve yorumcular tarafından nasıl karşılanmıştı.

Bu konuya ilişkin gözlemlerimden bir bölümünü aktarmadan önce, önemli gördüğüm bir hususu belirtmek isterim: Söz konusu tespit (“türbanın yükseldiği” tespiti) bir müddettir canı sıkılan medyanın imdadına tam zamanında, Hızır gibi yetişmiş görünüyordu.

“Bir müddettir canı sıkılan” diyorum, çünkü mutlaka sizin de gözlediğiniz gibi, PKK, Kuzey Irak, Tezkere derken kanı iyiden iyiye kaynayan medya, gelişmeler sonunda ciddi bir hayal kırıklığına uğramıştı. Savaş çıkmayınca iş yarım kalmış, bölgeyle ilgili olur olmaz haberlerin elde bulunan tatbikat görüntülerinin eşliğinde uzatıldıkça uzatılmasından başka yol kalmamıştı. (Televizyon kanallarının bolca kullandığı bu görüntüler herhalde TSK tarafından tedarik ediliyor.) Bilmem farkında mısınız; çok (belki de en çok) seyredilen bir “haber saati”, hâlâ -yani “harp”tan çok “sulh”un konuşulmaya başlandığı bir dönemde- Mehmetçik görüntüleriyle oluşturulmuş bir jenerikle açılıyor...

İşte, Kuzey Irak''tan beklediği malzemeyi bulamayan, dolayısıyla canı sıkılan bu medya, son krizle birlikte ortadan epeyce çekilen, sözü bile edilmeyen “türban” meselesine söz konusu araştırma sonucundan hareketle sarılmış görünüyor... Yani bir bakıma, “Güle güle Kuzey Irak, tekrar hoşgeldin ''türbanın iktidarı'' sorunu!”

“Kriz”siz yapamıyoruz ya....

Elime önce Milliyet''i aldım. Çünkü söz konusu araştırma bu gazete için yapılmıştı. Sonra da –tabii ki- doğru Tarhan Erdem''in değerlendirmesine...

Erdem, araştırmanın tanıtımına giriş mahiyetinde kaleme aldığı “Özgürlük ve laiklik” başlıklı yazısının hemen başlarında şöyle diyordu:

“Laiklik, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir konuşmasında söylediği gibi, insanların inançlarının gereği gibi yaşamaları değil, toplum yaşamına inançların etkili olmamasıdır. Laik toplumda, toplumsal kurallar düzenlenir ve uygulanırken inançlar belirleyici değildir.”

Tarhan Erdem, çocu zaman ilgiyle, beğenerek okuduğum bir yazar. Ama doğrusu, yukarıda aktardığım “tanım”la karşılaşınca “Bugünlük bu kadar yeter” diyerek önümdeki metnin tamamını okumayı erteledim. “Çünkü”, dedim kendi kendime, “Bu öncülden hareket eden bir araştırma kim bilir nerelere varacak.”

Erdem''in verdiği “laiklik” tanımı –bence- doğru değil. Eğer Cumhurbaşkanı da –Erdem''in söylediği gibi- bu tanıma iştirak ediyorsa, açıkçası o da yanılıyor. “Laiklik” söz konusu olduğunda “toplum yaşamına inançların etkili olmamasıdır” gibi bir sonuç çıkartmak mümkün müdür?

Bana sorarsanız “hayır” derim, çünkü “toplum yaşamına etkili olmayan” bir “inanç”(lar)dan söz etmek onu “soyup soğana çevirmek”ten başka bir şey değildir. “Laiklik”te söz konusu olan ayırım asıl olarak devlet-sivil toplum ayrımına tekabül ediyorsa, “inançlar”ın sadece “devlet”ten ihracı söz konusu değil midir? Dolayısıyla “inançlar”ın “toplum”dan (da) ihracından söz etmek de nereden çıktı? Biz zaten bunun için, ağız alışkanlığını bir kenara bırakacak olursak, “toplum”un gerçek anlamda “laik” olmadığını söylemiyor muyuz? “İnançlar” (ve dinler) tabii ki sadece özel ve kişisel alana ilişkin değil; inançlar tam tersine “toplum yaşamına” karışan kollektif bir karaktere de sahip. Bu “etki”ye ilişkin örnekleri sıramaya gerek yok herhalde. “Haftalık tatil günü”nün tespitinden hemen her alana ulaşmış “etik” tartışmalarını hatırlamak bile yeter herhalde.

Bakalım; daha başında ara vermediğim Araştırma''nın devamını getirirsem, belki sonuçlara ilişkin de tartışırız.

16 yıl önce
"Türbanın iktidarı" geri döndü!
Salıncaklı târih
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…