|
Seçim dönemi ve sonrası ekonomi

Türkiye çok yüksek bir katılım oranı ile seçimleri tamamladı. 14 Mayıs’ta belli olan Meclis aritmetiğinin ardından 28 Mayıs’taki ikinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan %52,2’lik bir oyla yeniden seçildi.

Seçim öncesi dönemde Türkiye’deki ekonomik koşulların zorluğu aşikâr. Önce 2018’deki kur atağı ardından 2020’nin hemen başındaki Covid19 pandemisi ve nihayet Rusya-Ukrayna Savaşı ile gerilen küresel dengeler ekonomi üzerinde de oldukça olumsuz etkiler yarattı.

Hızla artan döviz kuru, yükselen enflasyon, pandemi nedeni ile işyerlerinin bir süre kapanması ve küresel ticaretin durma noktasına gelmesi gibi pek çok değişken neticesinde Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin daha fazla zorlandığı bir dönem yaşandı.

Ardından pandemi sonrası yükselen enflasyonla mücadele kapsamında büyük merkez bankalarının yüksek faiz artışı da içeren sıkılaşma döngüsüne girmeleri gelişmekte olan ülkelerin para birimleri üzerindeki baskıları daha da artırdı. Elbette bundan Türkiye de nasibini aldı.

Hem içeride hem de dışarıda bozulan ekonomik iklimin etkisi ile 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesi dönemde seçmenin Erdoğan’dan uzaklaşacağına ve karşısındaki aday kim olursa olsun ona yöneleceğine ilişkin bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Özellikle muhalif medyada bu konunun uzun süre gündemde tutulduğunu, sonradan tutarsız olduğu anlaşılan anketlerle sürecin desteklendiğini ve nihayet ekonomideki olumsuz bazı makroekonomik göstergeler üzerinden seçmenin yönlendirilmeye çalışıldığını gördük.

Açıkçası Batı dünyasındaki literatürde sıkça rastlanan ülkenin ekonomik performansı ve iktidarın ve/veya liderin oy oranı arasındaki doğrusal korelasyon da bu analizlerde çokça kullanıldı. Hatta muhalefet sıklıkla Süleyman Demirel’in “tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” sözü üzerinden seçim kampanyasını dizayn etti.

Oysa muhalefetin göz ardı ettiği bir durum vardı. Her ne kadar ekonomik koşullarda zorluklar olsa da ücret artışları ile satın alma gücünde yaşanan kayıpları telafi edici seviyelerdeki gelir artışları ekonomideki sıkıntıların etkisinin görece olarak daha az hissedilmesini sağladı. Kredi kanalının uzun süre destekleyici şekilde hareket ettirilmesi üretimin ve dolayısıyla istihdamın devam etmesini destekledi.

Öte yandan en büyük hata Türk seçmenini salt ekonomik pragmatizm üzerinden okumaktı. Yani seçmenin sadece ekonomik koşullardaki bozulmaya bakarak oy verme davranışında bulunacağı gibi bir beklenti vardı. Ancak benim yine bu köşede 13 Mayıs 2023 tarihinde yazdığım yazıda da belirttiğim üzere “…diğer ülke örneklerinde gördüğümüz ekonomik koşullar ile iktidar partisinin oyu arasındaki korelasyon da çoğu zaman Türkiye’de çalışmadı. Pek çok seçimde ekonomik koşulların ikinci planda kaldığını, dış politika duruşu ve milli meselelerdeki yaklaşımın seçmen tarafından öncelendiğini gördük.” diyerek içinde bulunduğumuz seçim sürecinde de seçmenin Erdoğan’dan yana tavır alacağını ifade etmiştim. Öyle de oldu.

Ekonomide seçim öncesi durum bu şekilde iken seçim sürecinin tamamlanmasının ardından gözler yine ekonomiye çevrildi. Yeniden seçilen Erdoğan’ın da ilk gündem maddelerinden birisinin ekonomi olduğunu görüyoruz. Erdoğan hem seçim zaferi gecesi balkon konuşmasında hem de 79. TOBB Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “enflasyon” konusuna gösterdiği hassasiyete ilişkin mesajlar verdi.

Elbette konu sadece enflasyon ile sınırlı değil. En çok merak edilen konu yeni kabinede ekonomi yönetiminin nasıl şekilleneceği. Bu konuda çeşitli mecralarda teyide muhtaç pek çok bilgi dolaşıyor. Elbette kesin kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan verecek. Ancak seçim sonrasına ilişkin ekonominin seyri ile ilgili sağlıklı yorum yapabilmek için nasıl bir ekonomi yönetiminin oluşacağını görmek gerekiyor.

#Ekonomi
#Seçim
#İstihdam
#Recep Tayyip Erdoğan
1 yıl önce
Seçim dönemi ve sonrası ekonomi
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…