|
‘Aksın yaşım aksın, silmezem ayruk’

İkimiz de giden yolcular kapısından geçtik. Sonra sen dış hatlara yöneldin, ben iç hatlarda kaldım. Hadi bakalım, tak kalp gözlüğünü, oku okuyabiliyorsan. Yakını da gösteriyor, uzağı da. Hangi alfabeyse bu.



Hayat alışveriş filelerinde, organik ürün pazarlarında, indirimli kampanyalarda, kat otoparklarında devam ediyor. Boğaz'da tarifeli vapur seferleriyle Yuşa tepelerine dek dolaşıp duruyorum.



Neresinden başlayacaksın teslim olmaya.



Dolu kavanoz kalmamış mutfak raflarında. Son kullanma tarihi geçmiş yaş ve kuru gıdaların. İlaç kutularında tükenmiş soğuk algınlığı hapları. Kış gelince yazlık evlerdeki üzeri örtülmüş mobilyalar gibi yeni sezona dek sabretmeyi göze alacak mısın? Beklemeyi koca bir karakışı? Soğuk günlerde ölü bir nesne gibi terk edilmişliğe katlanabilecek misin?



Gel ey gözüm ağla gülmezem ayruk



Canım dosta gider gelmezem ayruk



Ne gam bu dünyada bir kez ölürsem



Anda ölüm olmaz ölmezem ayruk



Ne uzun yolculuk. Döner kapılı girişlerde, acil çıkış kapılarında hep kendine giden yolcular... İsterse defalarca geç paralellerle meridyenlerin üzerinden... Tek sefer bu.



“Benim şu yollardan üzgün geçtiğim senin yüzünden” diyor şarkı. Seninle geçtiğimiz kalabalık caddelerin dev spotları sönmüş. Anadolu'nun dağ yolları gibi ıssız şimdi gönlüm. Memleketimin bahtsız anaları, yorgun ırgatları, yarım kalmış vedalarıyla soğuk kış geceleri yastığını sırılsıklam eden sevgililer... Hepsiyle birlikte çağırıyorum seni. Ah sultanım! Neredesin. Nerelerimdesin.



Varlığım yokluğa değşirmişem ben



Bugün câna başa kalmazam ayruk



Boğazımda düğümlenmiş sözler. Göğüs kafesimde kanat çırpan özgürlük sevdalıları, bitmiyor hasret, ayrılık var sanıyorum hala.



Burası dost eşiği, nasıl yatacaksan yat!



En güzel yüzünü görmeye, yüzünde bir yerlere yuva yapmıştım. Bir kez olsun görebilsem seni! Andığımın her dilde sen olduğunu...



Yanmışam aşkına ta kül olunca



Boyandım rengine solmazam ayruk



Ko beni yanayım dost eşiğinde



Yeter bir el dahı almazam ayruk



Şimdi dudaklar çatlamış, yanaklardan çağlayan gibi süzülüyor yaşlar. Ihlamur ağacımızın yaprakları sert poyrazlarla savruldu sağa sola. Güller solup boynunu bükünce, bülbül de gitmiş başka bahçelere. Neredesin? Nerelerimdesin?



Mahabbet bahrinin gavvası oldum



Gerekmez Ceyhun'a dalmazam ayruk



Ne çok suya daldık seninle. Anadolu'nun antik su yollarında kimsenin ayak basmadığı hazinelere değdik. Saklı kentlerden, ulu pınarlardan, güzel köylerden geçtik. Göller yöresinden su içtik, yedi uyurlarda düş gördük. İkindi uykularında renkli rüyalara daldık. Birlikte kaybolduğumuz geçmişlerden, birbirimize kavuşacağımız geleceklere. Sensiz girmediğim sokaklar, sapmadığım yan yollar var mıydı sahiden.



Yansın canım yansın aşkın oduna



Aksın yaşım aksın silmezem ayruk



Ah sultanım. Günler bir nehir gibi akıp gidiyor. Durmuyor gözlerimin yaşı. Dışarıda vahşi bir savaş, iliklerimize işliyor saat başı. Ege'nin kumsallarında savaştan kaçarken denizde boğulanların can yelekleri.



Savaşma artık sen n'olur. Dur biraz. Aksiliklerin, kusurların, hataların, yetersizliklerin ardında kamaştıran Güzel var. Hiç ayırmadı gözünü senden. Ezelinden öpüyor durmadan. Benim adım dertli dolap. Yaklaş. Anahtar sende. Çöz kilidimi.



Ko beni yatayım göynüklerimle



Kaçan aşık olsam ölmezem ayruk



Uzak köylerin yorgun çınar ağaçları altında el öptüğümüz ihtiyarlar gibiyim. Sayılı günlerinde bir ikindi serinliği daha arzularken gönülleri, dost eşiğinde bir kapı açılsın diye, gündüzden başlıyor çileleri. Onların gözünde biriken yıllara eşlik edeceğiz daha. Anadolu kasabalarının çıkışında karpuz kavun satan sinesi yanık delikanlıların türkülerinde aşık olacağız.



Bak ne diyor Yunus. “Yeter bir el dahı almazam ayruk.” Nasıl bir aşkla tutuşmuşsa topladığı odunlar, küllerinden canlanan dizelerle sana sesleniyorum. Gözlerimin yaşında, salya sümüğümde biriktirdiğim sensin. Hakkıyla yanmasını bilmeyen odunun külleri mi savrulur?



“Yanmada derman buldu bu gönlüm” diyor Hacı Bektaş.



Ah Sultanım! “Dilimden, elimden düşürmediğim tesbihimsin” sen. Senden başkasını andığım her an zalim oluyorum. Sen sen oluyor, ben ben oluyorum. Çok usandım kendimden. Cehaletimin, gafletimin dikenli yollarından, sarp yokuşlarından geçip acizliğimin şafağında sana geliyorum.



Anadolu'nun bozkırlarında karasuların, ulu pınarların açtığı yollarda hep yeşerir gönüller. Genç kızlar güllü terlikleriyle el işi satarlar dere kenarlarında. Oğlanlar patlak futbol toplarıyla maç yaparken, birileri dua ediverir bir eşiğin ardından. Uzaklar yakına geliverir. Nereye gelsem, nereye gitsem sensin zaten. Al beni ey sevgili. Koma yabana. Affedensin sen.



Yunus aşık durur maşukun ister



Dahı hiç nesne istemezem ayruk




#Yunus Emre
#Yolculuk
7 yıl önce
‘Aksın yaşım aksın, silmezem ayruk’
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi