|
Elbette evet... Hayır içinde!

Yurtiçi veya yurtdışında çeşitli vesilelerle konuşmaya davet edildiğimde hep aynı hassasiyeti gösteriyorum: Bir yazar olarak analitik, akademik, sosyolojik tahlillerden kaçmaya çalışıyorum. Türkiye gibi bir ülkede olayları yorumlayıp adını koyana dek o olay bambaşka bir boyut alabiliyor ve siz sosyolojik tanımlamalarla o olayı anmaya başlayana dek o size bambaşka bir veçhesini göstermiş oluyor.



Bu dinamik yapı, bu değişken ruh, her şeyin iç içe ve birbirini dönüştürerek devam ettiği bu ülkede beni sabit tahliller yapmaktan ısrarla alıkoyuyor. Gelenek ve maneviyat üzerine, sanat ve güzellik üzerine, kültür ve eğitim politikalarımız üzerine konuşurken bile Allah tekrar etmez, her an bir şe'ndedir düsturuyla, anda açılan bir bakışı yeğliyorum.



Mesela bir konuşmamda gençler okumuyor diyorsam, bir başka konuşmamda yeri geliyor ve gençlerin aslında okuduğunu söyleyebiliyorum. Evet kitap okumuyor olsalar da birbirlerini okuyorlar ve bu anlamda son derece farkındalık geliştirmişler.



Bir konuşmamda evet özlemin eski tadı yok, sanal alemlerde birbirimizi devamlı izliyoruz, merak dahi etmiyoruz artık demişsem, bir başka konuşmamda özlemin ne olursa olsun hangi mecradan birbirimize ulaşmaya çalışırsak çalışalım kaç bin parçaya bölünürsek bölünelim mesafelerle açıklanamayan bir duygu olduğunu, kendi özünü merak etmekle ilgisi olduğunu ve dokunup bir olana dek özlemin gurbetin hiç bitmeyeceğini söyleyebiliyorum.



Burada, bu topraklarda saatlerle birbirini özleyebiliyorsun. Sevdiğinin yüzünde dinleniyor aynı anda yüzünde yorulabiliyorsun. Hiçbir şeyin sabit olmadığını, hareket halinde olduğunu, durmadan dönüştüğümüzü burada çok yoğun olarak hissediyorsunuz.



***


Örnekleri çoğaltmak mümkün. Gerçeği tavaf etmeye niyetliyseniz, “hem öyle hem böyle, ne öyle ne böyle” olduğunu kabullenmek durumunda kalırsınız hakikatin. Çünkü aslına gittikçe bütün zıtlıklar gerçeğe dahil oluyor. Bir bakıma tenzih ve teşbihin arasında tevhidi bulma egzersizidir bu.



Seven ve sevilenin yekvücudda buluşması, bir olması, evet ve hayır gibi referandumlara bizi mahkum edemez. Hakkı hem eşyada görebilirsiniz ama hem de eşya ile sınırlandıramazsınız. Hem her şeyde mevcuttur ama hem her şeyden münezzehtir. Bu bakış bizi tevhide, bütünlüğe yaklaştırıyor. Bu ülkede bu sebeple evet ve hayır diye ikiye bölünmek bana çok zor geliyor.



Elbette evet diyorum. Duruşum belli. Buna rağmen ikiye bölünmeye, dışlamaya, ayrıksı davranmaya hiç tahammülüm yok. Hele “şu insanlarla mı yan yana geliyorsun” türünden hakaretlere, ayrıştıran küfürlü dile cidden hiç tahammülüm yok. İnsan yobazı değiliz.



Buraya değişmeye, dönüşmeye geldik. Birbirimizle yorulup, birbirimizle dinleneceğiz. En zıt kutuplarla bir olduğumuzu Hakk'ın celal ve cemalini bir'lemeden ispat etmek başka türlü mümkün değil.



Buna rağmen ısrarla özümüzü inkar ediyor, birbirimizle senlik benlik davalarında ömür tüketmeye devam ediyoruz. Hep ikilikte kalıyoruz. Referandum geçse de, şu vatanı gönül kılamadıktan sonra, nasıl yönetilecekmişiz, anayasamız ne olacakmış, hepsi ikincil sebepler olarak kalmaya devam edecek.



***


Anayasayı, yönetilme biçimimizi filan tartışmıyoruz çünkü aslında. Kişisel hesaplarımızda boğuluyoruz. Kimin hangi cephede kime karşı durduğuyla, kiminle ittifak ettiğiyle uğraşmaktan şahsi çukurlara düşüp duruyoruz, değemeden şeylerin iç yüzüne.



Yöneticilerin resmi ve sivil hayatta adalet ve liyakat esasına dayanarak, uzmanlaşmış, ehil kadrolar kurmalarına yardımcı olacağımıza mesaimiz ayak oyunlarıyla tuzaklarla fitne moderatörlüğüyle doluyor, taşıyor.



Sonra da bölgemizdeki savaşlardan dem vuruyoruz. Asıl savaş içimizde. En büyük düşman benliğimiz. Enfüsten âfaka aynı savaş bu. İçimizdeki savaşta o kadar mağlup düşüyoruz ki, bölgemizde dökülen kan oluk oluk akmaya devam ederken biz hâlâ şu şucu bu bucu, o bizden bu değil davalarında, en sığ çukurlarda boğuluyoruz.



Nasılsak öyle yönetiliyoruz.



***


Kast ettiğim evet'in içinde evet var, hayır var. Hem öyle hem böyle, ne öyle ne böyle derken... Tenzih ve teşbihle tevhid makamına ulaşan nefsin sahih duruşunun sırat gerektirdiğini hiç unutmadan... Sen ben davası güden nefsi emmare elitleri çıkarmayalım artık referandumlardan, seçimlerden.



Kendi aslı ile rabıtayı sahih olarak gerçekleştirebilene bütün varlık elçi olur, haber taşır, müjde taşır. Seven ve sevilen oldukça başka müjdeye ihtiyaç kalmayacak. Kimliklerin tanımların ötesinde sevgili olacağız.



Bir kez olsun, Türkiye'nin ruhu gibi iç içe, karmaşık / sarmaşık halimizle birbirimize ayna olalım. Ben sen / sen ben olduk diyelim. Nefsimizin alt kademelerinden birlik ruhuna doğru harekete geçelim. Bizi tasnif eden, tanzim kılıflarına hapseden bütün sosyolojik tanımların ötesinde tevhidi bulalım. Mutlaka hayır olsa da; hayırlarda da evetlerde de... Hayır olsun evette!..


#Anayasa referandumu
#Gelenek
#Türkiye
7 yıl önce
Elbette evet... Hayır içinde!
Hz. Ali’nin ilim ve servet kıyaslaması
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!