|
Elmalı’nın canları (2): Ne çok sevemiyoruz oysa!

Müslümanların direkt olarak terörist addedildiği bir dünyada, tevhid gerçeğine talip olanların hak dini İslam’ın iç sesini nasıl konuşuyoruz? Hangi kelamımız gönle işliyor, gönül dokuyor? Ancak yaşantıya dökülmüş olan. Dilimizde, elimizde, gözümüzde kendini gerçekleştirmiş olan. İspatı tatbikatla geliyor!


Bu daveti kültürel aktarımlardan ibaret sempozyumlarda, slogancı analizlerle bezeli panellerde, seminerlerde epeyce aldık neredeyse on yıldır. Biraz dönüştük, çokça dönüşemedik. Çünkü ötesi var, içi var, içi var!.

Bu davet gönülden gönle, sözsüz kelamla ulaşıyor. Aşkın dili, insanlığın her alfabesinde yeni terkiplerle ezeli / ebedi bir manayı topluyor kendinde.

Evet can’bazlık gerekiyor bize. Çünkü emaneti taşıyacak özellikleri haiz olamadığımız gibi, emanetin dahi ne olduğunu bilmeden, döke saça, yol bulmaya çalışıyoruz.

***

Bir yandan diyalog adına Resulullah’sız melez bir din sentezi algısı yayılıyor. Bir yandan da Kuran bize yeter denilerek canlı / yaşayan Kuran olmuş kâmil insanı (Muhammedî olmuş, nefsini süluk ettirmiş ve velayete gelmiş arifi, hak dostunu, mürşid-i hakiki’yi) yok sayan bir algı yayılıyor.

Kuran’ı hatmetmekle dindar olunacağını varsayan şekilci bir anlayışla yetiniliyor. Mushafı hatmetmek dinin kemale ermesine yetseydi kültür sanatımızda, akademyamızda, devleti yöneten kadrolarda veliden geçilmezdi. Velhasıl hepimiz dökülüyoruz.

Bize gereken Kuran’la ikiz insan olabilmektir. Hakikat dediğimiz insanla kaimdir mealindeki bilmem kaçıncı yazımdan sonra örgütlü bir itiraza maruz kaldım. Kuran bize yetmez demişim!. Kendimi savunmaya kalksam bu sefer de “Kuran bize yeter Resululllah almayalım” diyenlerin ekmeğine yağ mı süreceğim?

Elmalı’nın canları sempozyumunda medeniyet ve diriliş üzerine konuşulanları dinliyordum. Üstüne geldi bu örgütlü kampanya furyası. İnsan-ı kamildir medeniyet. Dedim içimden. İyi de bu ahkam yeterli mi? Hayatında, yaşantında, vücudunda her an ‘huzur’da olduğunun alametleri nerededir? Nerede bende bunun ispatı?

***

Resulullah’ın “Ben nefsimi Müslüman ettim” hadisinden bahsettiğimde bir okur sordu geçenlerde: Nefsimizi Müslüman etmek ne demek? Zihinler hemen beş vakit namaza, oruca vesaire gidiyor.

Elbette bunlar elde var bir. Başlangıç. Katman katman dürülüp bükülmüş manasını nasıl ihya edeceğiz peki bütün bu dini vecibelerin? Eylemlerimizin hakikatine nasıl aşina olacağız azalarımızda?

“Şeriat tarikat yoldur varana hakikat marifet andan içeri” dediği gibi Yunus’un, nefsimizin zaaflarını nasıl terbiye edeceğiz ki, gerçeğin gönüldeki anlamına kavuşalım?

Nefsimizin her nevi zaafıyla; dedikoduyla, gıybetle, riyakarlıkla, ikiyüzlülükle, hasetle, tamahla, art niyetle, gazapla elimizin gözümüzün dilimizin hakikatini nasıl ihya edebiliriz? Bunları terbiye etmektir öncelikle nefsini Müslüman etmek. Yoksa her farzını yerine getirenin nefsi kamile makamına ermiş olurdu.

***

Evet burası Malatyalı Niyazi Mısri’lerin, Erzurumlu İbrahim Hakkıların, Elmalılı Vahip Ümmilerin, Karslı Harakani hazretlerinin, Kütahyalı Salih babaların, Eskişehirli Sadık azizlerin, Yunus ve Tapduk Emrelerin, Hacı Bayram’ların, Hacı Bektaş’ların, Abdal Musa’ların, Konevilerin, Eşrefoğlu Rumi’lerin (ks) diyarı diyoruz.

Ama bugünün evliyaullahı nerede? Nefsini Müslüman etmiş bugünün şahadet erleri? 15 Temmuz sevgilileri gibi dirilten gönülleri? Sempozyum boyunca aralarda okunan Elmalı’nın canlarından beyitler misali aşkın şiirinde. Aşkla dirilen dilde.

Gönülde bir karşılığı var çünkü. Anlamadan işittiğimiz. Bilmeden konuştuğumuz mana dili bu. Hak aşıkları içimizde susan bu ümmi kalp dilini şiire tercüme etmiş, sevsek ya! Elimize alıp sayfalarını çevirirken, bu sesin yankısında nefsimizin bir putunu daha kırarak tefekkür etsek ya! Bu sen ben davaları... ile neyi dirilteceğiz deyip durdum içimden.

Kalbi milim milim kategorize eden, kısımlara, bölümlere, fragmanlara ayıran, her bölümün diğer parçayla ilişkisini kaybeden bu küresel kadavra medeniyetine yem olmaktan öte, insanlığın tekamülüne hangi hizmetle nefes olacağız? Her eve, her Elmalılı sakine çektikleri nefesin manasını ulaştırmak ancak sevenlerin emaneti değil midir?

***

Kendi ikbali için yaşayanların başkasını yaşatma / diriltme gayretinde olanların halis niyetini anlayabilmesi çok zor. Kişi karşısındakine ancak kendi kalbindeki tecrübe oranında yaklaşıyor çünkü. Allah’ın cümbüşü!

Panelde Mehmet Demirci hocamın bir anda izleyenleri dirilten sözlerinde saklıydı bu cümbüş işte: “E hani nerede bu Elmalı’nın canlarının divanları? Hani sözleri, şiirleri, nerede?” Maalesef şahit olduğum bir süreçti bu. Ehli tarafından okundu, işitildi, çevrildi, tefsir edildi, yayına hazırlandı. Ama ikna olamayan bürokratik kadroları aşamadığı için bütçe gibi bir gerekçeyle matbaada yetkili mercilerin onayını bekliyor aylardır.

“Niçe bir ben diye dava kılasın / Her ne diledinse bugün bulasın / Sözü doğru söyle mümin olasın / Yılan gibi erdiğini sokma gel” diyen Sinan Ümmi’nin bir beyti saatler dolusu panelden daha fazla diriltiyor sevenlerin gönlünü.

Ne çok sevemiyoruz oysa! Kabe’deki koca koca binalar onun hakikatine aslında zerre zarar verememişse, bizim bu kadar süslü benliklerimiz de Elmalı’nın canlarına zerre dokunamaz. O başka!

Sempozyumda gönülleri fetheden kıymetli Mahmut Erol Kılıç hocamın bir sözüyle bitireyim şimdilik: “Allah’a giden en güzel yol, Allah’ın mazhar-ı tammı olan İnsan’dan geçer!” (Diriliş ve medeniyet teması üzerinden devam edeceğim inşallah.)

#Elmalılı
#Kur'an
7 yıl önce
Elmalı’nın canları (2): Ne çok sevemiyoruz oysa!
İhtiyacın zaruret sayılması ve faizli kredi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…